Emekçilere uygulanan zulüm ve baskıya karşı 1 Mayıs tüm dünyada; insan onuruna yakışır çalışma koşulları, örgütlenme ve çalışma haklarına eşit erişim için yüz otuz yılı aşkın süredir birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmaktadır. Ülkemizde ise 1 Mayıs, temel insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı baskılarla özdeşleşmiş; 1980’li yıllardan itibaren uygulanan neo-liberal politikaların sonucunda çalışma hayatı özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma ve köleleştirme süreçleriyle şekillendirilmiştir. Siyasi iktidar ve yürütmenin tek parti tarafından üstlenildiği 2002 yılından bugüne ise; finans ve sermaye odaklı yapılanma için; kentlerimiz üretimin örgütlendiği mekânlardan tüketimin örgütlendiği mekânlara dönüştürülmektedir. Dönüşüm projeleri yoluyla; kentsel alanlar ve kamusal varlıklar sermaye üretim aracı olarak pazarlanmakta; emekçilerin ve yoksulların yaşadığı mahallelere el konulmakta ve yurttaşlar kent çeperlerine sürgün edilerek yaşadıkları kent toprakları üzerinden rant paylaşımı yapılmaktadır. Emeğe dayalı ve işgücünün yoğun olduğu inşaat sektöründe nitelikli mimarlık ve planlama hizmetlerine erişim engellenmekte; azami rant ve kar hırsı ile mesleki hak ve yetkiler kısıtlanmaktadır. Yapıların bir an önce tamamlanması baskısı ile kamusal denetim ve güvenlik önlemleri yok sayılmakta, iş cinayeti sayıları gün geçtikçe artmaktadır.
Cumhuriyet tarihinin en ağır iş cinayetlerine sebep olan; taşeronlaşma, üretim zorlaması, bilim ve teknolojiye aykırı işletme yöntemleri ve denetim yetersizliği ağırlaştırılmış bir biçimde sürdürülmekte; 3. Havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu ve Şehir Hastaneleri gibi büyük yatırım projeleri olarak tanıtılan şantiyelerde yaşanan cinayetler kamuoyundan gizlenmektedir. Yaşanan felaketlere rağmen; taşeron işçi istihdamını ve alt işveren uygulamalarını kalıcı hale getiren; işverenleri iş cinayetlerinin sorumluluğundan kurtaran, işçilerin kiralanmasının ve köleleştirilmesinin; kadınların çalışma hayatından tasfiye edilmesinin, yabancıların ise denetimsiz biçimde hizmet sunmasının önünü açan yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Emekçilerin yalnızca örgütlenme ve çalışma hakları değil; toplantı, gösteri ve grev hakları da kısıtlanmaktadır. Olağanüstü Hal koşullarında altı grev ertelenerek yasaklanmış; hatta “OHAL’in grev tehdidi altındaki yerlere müdahale için kullanıldığı” bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ifade edilmiştir. Ulusal istihdam seferberliği olarak açıklanan stratejilerle; çalışanlar işsizlik tehdidi altında ucuz ve güvencesiz çalışmaya zorlanmakta, çırak, stajyer ve kursiyer sayısı artarken; işsizlik oranları yükselmektedir. Mimarlar Odası olarak; emekçileri güvencesizlik, yoksulluk, işsizlik, sömürü ve ayrımcılığa terk eden sermaye odaklı politikalara karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi vurguluyoruz.
|