erede o eski binalar, şehirler deniliyor. Çirkin yapılaşmadan da genelde mimarlarımız sorumlu tutuluyor ve mimarlar bunu tartışıyor. Meslek gruplarının, kendi mesleklerinde etik değerleri öne çıkarma arayışına girmeleri çok önemli.
Ülkemizde çirkin yapılaşmadan, çevrenin betonlaşmasından, yanlış şehirleşmeden, gecekondulaşmadan yakınıyoruz. Çirkin yapılaşma devamlı olarak eskiye özlem yaratıyor? 'Nerede o eski binalar, nerede o eski şehirler' deniliyor.
Çirkin yapılaşmadan da genelde mimarlarımız sorumlu tutuluyor. TMMOB Mimarlar odası İstanbul Büyükkent Şubesi'nin "mimar.ist" adını taşıyan üç aylık mimarlık kültürü dergisi var. Bülent Tuna'nın genel yayın yönetmenliğini yaptığı bu güzel derginin son sayısında Mete Tapan 'Cumhuriyet dönemi mimarlığında etik üzerine bir değerleme' yapmış. Mete Tapan'ın değerlemesi, bir meslek adamının 'iç eleştirisi' olarak çok önemli.
Mete Tapan, herkesin kafasında olan ve bir türlü açıklığa kavuşamayan 'meslek etiği / iş etiği' konusunda mimarların sorumluluğunu tartışıyor. Önce mimarların iş etiği konusundaki sorumluluğunun sınırını belirliyor:
'Bir mimarlık uygulamasının etik yönden değerlendirilmesinin kriterleri (kuralları) ne olabilir?' diye akla bazı sorular gelebilir. Yapım kurallarına göre tasarım ve uygulama, işlevsellik, çevre koşullarına saygılı olma, imarla ilgili yasa ve yönetmeliklere uygunluk, müelliflik haklarına saygı gösterme, kaynaklara israf etmeme (sürdürülebilirlik), doğa ve kültür değerlerini tahrip etmeme, meslek odasının aldığı kararlara uyma, teknik ve hukuk yönünden sakıncalı uygulamaları onaylamama gibi kuralları sıralamak mümkündür."
Mete Tapan daha sonra iş etiğine uyulmamasının sonuçlarına değiniyor:
"Etik kurallara uymayan uygulamaların başında kuşkusuz her türlü kaçak yapı gelmektedir. Hukuk alanındaki etiğin bu denli ihlal edildiği az ülkelerden biri olduğumuzu burada belirtmekte yarar vardır. İstanbul gibi bir metropolde konutların yüzde ellisinden fazlasının kaçak olması, bu gözlemimizin en güzel kanıtıdır. Diğer bir örnek, doğa ve kültür değerlerinin tahrip edilmesinin yaygın bir biçimde gerçekleşmiş olmasıdır. Aslını yansıtmayan sözde restorasyon uygulamaları gibi iki katlı bir köşkün aynı gabari içinde üç katlı apartmana çevrilmesi veya beş katlı bir kültür varlığının altı katlı hale dönüştürülmesi gibi uygulamalar, ülkemizde son derece yaygındır. Tarihi çarpıtarak gelecek nesillere yanlış imajlar vermeyi etik kurallarla bağdaştırma olanağı yoktur. İmar mevzuatına ve planlama ilkelerine aykırı olmasına karşın, ruhsat verilerek yükseltilen ve sonra da mahkeme kararıyla yıktırılan uygulamaların da etik olmayan yönetim ve mesleki yaklaşımlardan kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. Kuşkusuz, bu örnekleri artırmak olanaklıdır. Örneğin, kültür varlıklarını korumak için, bu varlıkların içini tamamen yıkarak yeni işlevlerle donatmak ve eski eseri tanınmaz hale sokmak, deprem riski büyük olan alanlara çok katlı yapı yapmaya müsait imar planları hazırlamak ve bu planları onaylamak, toprak rantını maksimize etmek için her türlü yolsuzluğa başvurmak gibi etik olmayan davranışlar, maalesef ülkemiz mimarlığında çok sık rastlanan olgulardır."
'Mimari kültürümüz de yetersiz'
Acaba bu görmeyen tablonun ardında yatan nedir? Mete Tapan bu konuda bir sorgulama yapıyor:
"Mimarlık kültürüne yeterince sahip olmayan, kentlileşmenin sıkıntısını çeken bir toplumun bireylerinden daha fazlasını beklemek acaba ne kadar doğrudur?'sorusunu da sormak gerekmez mi? Hukuk devleti olmak, hukukun üstünlüğüne inanmak, planlı yaşamayı başarmak, toplumsal yararı bireyin yararından daha önemli kılmak, demokrasiyi özümsemek gibi amaçları olan bireylerden oluşan bir toplumda, mimarlıkta etik sorunsalı daha rahat çözülemez miydi?"
Sayın okuyucularım, 'iş etiği' konusu giderek önem kazanıyor. İnsanlarımız bu konuya giderek önem veriyor.
Meslek gruplarının, kendi mesleklerinde etik değerleri öne çıkarma arayışına girmeleri çok önemli. Bu nedenle Mete Tapan'ın mimarlıkta etik konusunu işleyen yazısını sayın okuyucularımın dikkatine sunmak istedim.
|