b>Beykent Üniversitesi Mimarlık Bölümü son sınıf öğrencileri olarak Yerleşim Planlaması ve Tasarım dersinde Kadıköy meydan ve çevresinde çalışıyorduk. Biz de grup olarak bu mekânın engelli insanlara ne kadar uyduğunu analiz etmek ve sunmak ödevini aldık ve bu sunumu nasıl yapabiliriz diye düşünmeye başladık. Kadıköy'den defalarca geçmemize rağmen bu konu hiç aklımıza gelmemişti ve bunun için okuldan aldığımız ödev iyi bir fırsat oldu. Nasıl olurdu da bir engelli insanın yaşadıklarını sunabilirdik? Engelli değildik ve hiç düşünmemiştik...
Daha gerçekçi bir sunum yapabilmek için bize tekerlekli sandalye gerektiğini düşündük. Aklımıza bir arkadaşımızın üç yaşında havale geçiren kardeşinin sandalyesi geldi. Onun sandalyesini alıp bir pazar günü yola koyulduk. Bu sandalyenin arabadan çıkarılmasının bile ne kadar zor olduğunu keşfettik, çok ağır ve büyüktü. İş bölümü yaptık, sandalyeye ben oturdum, Bahri de bana yardımcı olmaya ve fotoğraf çekmeye karar verdi. Reşit Efendi Sokak'taki bir yere park ettik.
Henüz 2 metre kadar ancak gitmiştik ki caddeden kaldırıma çıkamadık. Önümde bir rampa, rampanın tam ortasında da araç parkını önleyici bir mantar duruyordu (Mühürdar Fuat Sokak ile Rıhtım Caddesi'nin kesiştiği noktada). Mantarın ne sağı ne de solu sandalyemin ilerleyebileceği genişlikteyidi. Mecburen sandalyeden kalktım, insanların şaşkın bakışları altında sandalyeyi kaldırıma çıkardıktan sonra tekrar oturdum. Bizim tekerlekli sandalyeden kalkmak ve yetkililerin koyduğu bu engeli aşmak şansımız vardı ama ya olmayanların? Bunu düşündükçe çalışmamızın daha ciddi boyutlara ulaştığını anladık. Buradan defalarca geçsek bu mantarı fark edemeyecektik, belki dalgın bir günümüzde ayağımıza takılacaktı hepsi bu...
Güzergahımızda Beşiktaş iskelesi vardı. İskelede bir sorun yoktu, içeri girebildik. Görevliler vapura geçmemiz için turnikelerin yanındaki kapıyı açtılar hemen. Biz vapura binmeyi düşünmediğimiz için teşekkür edip geri döndük. Çıkışta (Adalar İskelesi yanındaki) ATM'leri fark ettik ve onları kullanmayı denedik. Ancak hepsi öyle yukarıdaydı ki ne kartı sokmayı ne tuşlara basmayı başardım. Parasız pulsuz yolumuza devam ettik.
Engelliler için tuvalet olmadığını keşfetmemiz de uzun sürmedi. Yol üzerinde bazı rampalar vardı ama eğimleri, yola bağlanma mesafeleri nedeniyle sandalyemi kullanamadım. Bahri Deniz'in yardımı olmasa yine kalkacaktım ayağa. Bu rampalar konmuştu ama kim için? Hangi amaç için? Sanki rampalar yapılmış olmak için yapılmışlardı, kullanılıp kullanılmadığı önemsenmeden...
Dolaşmaya devam ettik. Söğütlüçeşme Caddesi'nde ilerlemeye çalıştık. İlerledikçe Pelin'in sandalyeden kalkmak zorunda kalma sayısı da arttı. Kalkmadan ilerlemeye çalıştık ama kaldırımlar kırılmış, eğilmiş, bozulmuştu ve boğa heykeline gelmeden önce de bir kaldırım çalışması yapılıyordu. Bu çalışma nedeniyle daha öteye gitmek mümkün olamadı, ne yola inebildik ne önümüzde geçebilecek bir düzenek bulabildik. Çalışmalar adeta yolun geçilmezliğini pekiştiriyordu. Çevreden dolaşmak bile tasarlanmadığı için çaresiz yine sandalyeyi kucakladık.
Çok üzüldük, çok gerildik ama geleceğin mimarları olarak tasarlayacağımız her yerde engelli insanları unutamayacağımızı acı bir tecrübe ile anladık. Pelin: "Moralim iyice bozuldu. İkide bir tekerlekli sandalyeden kalkmak zorunda olmak, insanların acıyan ve şaşıran bakışları beni çok üzdü. Yetkililerin, mimarların, kentin tasarımında görev yapanların bir gününü, hatta sadece bir saatini ayırıp bizim yaptığımız gibi tekerlekli sandalyeyle gezmesi durumunda bize hak vereceklerini ve engelli vatandaşların sıkıntılarını anlayabileceklerini düşündük". O zaman seslerini duyamadığımız veya duysak da anlayamadığımız engelli insanların engellerini bir nebze anlayabilir ve engelleri aşabiliriz.
Ben engelli olsaydım evimden dışarı çıkamazdım, çünkü sürekli yeni bir engelle karşılaşıyorsunuz şehirde. Kesintisiz ilerlemek imkansız. Bu da insanın sinirlerini bozuyor. Bu tecrübemden sonra cesaret ederek dışarı çıkabilen engelli vatandaşlarımızı da cesaretlerinden ötürü kutluyorum.
Kentimiz evimiz gibi olabilir
Son söz de, dersin yürütücüsü bana kaldı. Aslında kentimiz de tıpkı evimiz gibi engelsiz olabilir. Odadan odaya geçer gibi sürekli, eşiksiz, kesintiye uğramadan devam edebilir. İhtiyacımız olan engelli vatandaşlarımızı fark etmek. Ardından bu farkındalık ile üzerimize düşen görevi yerine getirmek yani tasarımlarımızı gerçekleştirirken eşiklerden vazgeçmek, en az bir tuvalet kabinini de onlar için yapmak, merdivene alternatif, doğru eğimde rampa veya asansör koymak, döşemeyi düzgün, devamlı, kaygan olmayan malzemeden seçmek, kısaca yaşamın ayrıntılarına özen ve dikkatle yaklaşmak.
Öğrencilerim engelli olmadan da günlük yaşamda engellendiklerini fark etmişlerdi. Önceden henüz çok genç oldukları için yüksekliği 30 cm.'lere varan kaldırımlara çıkabiliyorlar, rampaların eğimlerini hiç düşünmüyorlardı. Oysa bu çalışmadan sonra, sadece bedensel engellilerin değil toplumdaki başkalarının da bilinçli ya da bilinçsiz yaptığımız mimari detaylar nedeniyle engellendiklerini fark ettiler.
Sözgelimi yaşlıların, çocuklu kişilerin, bebek arabası ile dolaşanların, yürümekte ve ayağını kaldırmakta güçlük çekenlerin de günlük hayatta özgürce hareket edemediklerini anladılar. Vardıkları sonuç tüm meslek hayatlarınca kullanacakları ve tüm toplumu etkileyecek, toplumun tasarımcılardan beklediği bir sonuç oldu: "Hiç kimse bedenindeki herhangi bir farklılık yüzünden kentli olmak, kentte dolaşmak, günlük ihtiyaçlarını gidermek hakkından mahrum edilemez. Özellikle kamusal alanlar herkes için erişilebilir olmalı."
Çevremizi hepimiz için kullanılabilir ve erişilebilir yapma sorumluluğunu hisseden genç mimar öğrencilerimle gurur duyuyor, onların sayılarının hızla artmasını diliyorum.
(İnceleme 04.11.2007 tarihinde gerçekleştirildi)
Yrd. Doç. Dr. A. Nilay Evcil, Pelin Yetkin, Bahri Deniz Özkoç, Beykent Üni.
|