Mardin'e en son Mardin Müzesi'nin açılışına gelmiştim. Daha
bir sene dolmadan bu kez de Mardin Bienali için bu kentteyim.
Kentin o görkemli taş binaları ve abbara denilen, üstü ev olan
serin sokak geçitleri çağdaş sanat yapıtları için ideal birer mekan olmuş.
Bienalin başlığı da bu abbaralardan ilham almış:
‘Abbarakadabra’.
Yeterince yerel, yeterince şiirsel, yeterince şakacı olan bu başlığın mucidi,
Radikal yazarı ve bienalin danışmanı Ayşegül Sönmez. Açılışta
bir konuşma yapan Sönmez, kamusal ve özel arasındaki gerilimli ilişkiye dikkat
çekip, ikisi arasında bir uzlaşmanın ürünü olan ‘abbara’ların mimari bir form
olmanın ötesinde anlamlar taşıyabileceğini anlattı.
4 Haziran’da açılan, yerli yabancı 61
sanatçının katıldığı Mardin Bienali'nin tabii ki en etkileyici yanı
mekanlar. Eserler, bu mekanlarla çok iyi bir uyum içinde izleniyor. Kentin üç
tarihi yapısında toplanmış, üç ana sergi söz konusu. Kasımiye
Medresesi’nin girişinde Su Yücel’in resimleri, duvarlarında Hüseyin
Çağlayan’ın devasa fotoğrafları var. Çınar Eslek’in parçalanmanın rontgenini
çeken ilginç işi de burada. Küratör Döne Otyam, Kasımiye
Medresesi’nin üst katındaki hücrelerin her birini video odası olarak kullanmış.
Ortasındaki büyük havuz ise, açılış günü unutulmaz bir performansla bienale
katkıda bulunmuş oldu. Nezaket Ekici, ‘Çeşme’ adlı performansını buraya
uyarlamış. Mardinlilerin şaşkın bakışları altında Ekici ve vücutları su
torbalarıyla kaplı beş Mardinli kadın, havuzun etrafın yerleştirilen kaidelere
çıktılar ve üzerlerindeki suyu yavaş yavaş, bir tören gibi havuza boşalttılar.
Pipisi olmayan heykellerin de havuzlara işeyebileceğini, o kaidelerin üzerinde
güzel güzel duran bütün o kadın ve erkek heykelleriyle dalgalarını geçerek
gösterdiler. Havuzun suyuna katkıda bulundukça tükendiler ve alkışlar arasında
mekanı terkettiler. Sanat tarihine, feminizme ve Mardin'e göndermeleriyle akla
kazınan bu performansı izledikten sonra herkes, bol konuşmalı ve az müzikli
açılışa ‘iyi ki gelmişim’ dedi.
Artuklu medresesi
Bienalin bir diğer mekanı ise Zinciriye Medresesi’ydi. Yeni
restore edilmiş, iyi durumdaki bu Artuklu yapısının güllerle süslü avlusunda
Ferhat Özgür’ün ‘Azizler’ adlı fotoğraf çalışmaları adeta bienalin simgelerinden
birine dönüşmüş durumda. Geniş bir salonda yer alan Ahmet Müderisoğlu’nun
‘Kurtlar’ adlı heykeli de öyle. Levent Morgök’ün yorganı, Gülay Semercioğlu’nun
telle örülmüş kanaviçe yastıkları, tarihi bir odada tek başına bekleyen Osman
Kerkütlü’nün foto gerçekçi genç kız resmi bu mekanın dikkat çeken diğer işleri.
Bienalin en etkileyici mekanı ise bir nevi şato; terkedilmiş Tokmakçılar
Konağı. Dört katlı seksen odalı bu konağın alt katlarında hala
yaşayanlar var. Üst katı ise birbirine bağlanan küçüklü büyüklü odaları,
mahzeni, koridorlarıyla çağdaş sanat mekanına dönüşmüş. Mithat Şen, Arzu
Başaran, Selim Birsel, Kezban Arca Batıbeki, Erdal Duman Mehmet Çeper, Canan
Budak, Maurizio Pellegrin, Heike Weber’in işleri bu mekanla müthiş bir uyum
içinde büyülü, çok anlamlı ve belli ki tekrarı zor bir atmosfer yaratıyorlar.
Küratör Döne Otyam, gerçekten de mekanları çok iyi kullanmış ve beğenilen bir
sergi kotarmış. Özellikle Tokmakçılar Konağı, hem görkemli hem metruk haliyle
dört dörtlük bir çağdaş sanat mekanı olmuş.
Eski otele neonlar
Kentin içine dağılan tek tük işlerden birini özellikle anmak gerek. Uzun
zamandır Türkiye’de yaşayan Bertrand Ivanoff, Mardin'in tarihi dokusuna hiç
uymayan ve neyse ki terkedilip bir hayalet binaya dönüşmüş Bayraktar
Otel’in duvarına, onun bu aykırı haline dikkat çeken bir ışık
enstelasyonu yapmış. Ve kariyerinin en etkili işlerinden birini çıkartmış.
Bu bienalin belki de en ilginç yanı, Türkiye’deki benzer etkinliklerin
tersine tamamen devlet tarafından destekleniyor olması. Bienalin hamisi,
Mardin Valisi. Gerekli bütçeyi sağlayan GAP
İdaresi. Bütün bu kurumları harekete geçiren, mekanları bulan
sanatçıları yerleştiren yani olmayacak işi gerçekleştiren ise Döne Otyam. Mardin
Valisi Hasan Duruer, kenti uluslararası bir kültür sanat kenti
yapmak istediklerini anlattı. Evet, şimdi herkesin hayali kültür sanat kenti
olmak. Ama gerçekten uluslararası alanda adını duyurabilmek için bir çağdaş
sanat bienali biçilmiş kaftan. Nihayetinde bunun farkına varan Mardin Valisi’ni
de takdir etmek gerek.
Kararlılıkla her şey olur. Ama şimdilik bu iş adeta sihirle olmuş gibi. Sanki
birisi ‘abbara kadabra’ dedi ve Türkiye’nin en ücra
kentlerinden birinde oradakiler farkında olsa da olmasa da bir şahane bienal
ortaya çıkıverdi.
|