ABD finansal sisteminde, 2007 yılının ağustos ayında
başlayan, geçen yıl eylül ayında yatırım bankası Lehman
Brothers’ın batışıyla dünyaya yayılan ekonomik krizin şiddeti azalmaya
başladı. Artık dünyanın çeşitli bölgelerinden toparlanma işaretleri geliyor.
ABD ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde yüzde 1 ile sınırlı
ölçüde daralırken, aynı dönemde Almanya ve Fransa büyümeyi başardı. Asya
kıtasının yükselen yıldızı Çin’de ise büyüme yüzde 7.9 olarak
gerçekleşti.
Global ölçekte gelen olumlu bazı gelişmelere rağmen, dünya genelinde istihdam
piyasasına ilişkin sorunlarsa sürüyor. 2001 yılı Nobel ekonomi ödülünün sahibi
ABD’li Joseph Stiglitz ise, dünyanın küresel mali krizden ancak
dört yılda çıkacağını, konjonktürdeki hafif düzelmeninse bir
‘illüzyondan’ ibaret olduğunu belirtiyor. Stinglitz, “Aslında
normal resesyona şimdi geri döndük” ifadesi ile görüşlerini özetliyor.
Dünya ekonomik faaliyetlerinin tekrar daralma eğilimine gireceği görüşünde
olan ekonomistler de var. Krizi önceden bilen New York Üniversitesi profesörü
Nouriel Roubini, global ekonominin çift dipli resesyona
girebileceğini belirtiyor. Genel beklenti ise dünya ekonomisinin yavaş bir
büyüme patikasına gireceği yolunda. Dünyanın önde gelen ekonomilerinin
bugünkü performansları ve geleceğe yönelik tahminlerse şöyle özetlenebilir:
Temel sorun istihdam
ABD ekonomisi, 1929 Büyük Bunalımından bu yana yaşanan en ağır ekonomik
krizden çıkmaya başladı. Ekonomiye yönelik tahminlerse kısa vadeye ilişkin daha
olumlu bir tablo çiziyor. ABD’nin krizin derinleştiği dönemde uygulamaya koyduğu
787 milyar dolarlık teşvik paketi ve şirketlerin stok artışlarının etkisiyle bu
yılın ikinci yarısında yüzde 2 büyüyebileceği belirtiliyor.
Kısa vadeli olumlu beklentilere karşın, gelecek yıla ilişkin tahminlerse net
değil. ABD’de temel sorun istihdam piyasasındaki problemlerin sürmesi. Teknik
anlamda resesyondan çıkmış olabileceği belirtilen ABD’de, problemlerin asıl
çözümününse ancak istihdam piyasasının güçlenmesi halinde gerçekleşeceği ifade
ediliyor.
İstihdam kaybının yaşandığı, kredi akışlarının zayıf seyrettiği bir ortamda
ise tüketici harcamalarının sınırlı kalmasından endişe ediliyor. Ayrıca, ABD
yönetiminin halen çok gevşek olarak uyguladığı para ve maliye politikalarının
zamanından önce daraltılması halinde toparlanmakta olan ekonominin tekrar krize
girme ihtimali olduğu belirtiliyor.
Tasarruf oranı artıyor
ABD’de kriz öncesinde yüzde 0’a kadar inmiş olan kişisel tasarruf oranı,
yüzde 5’e kadar yükselmiş durumda. Tasarruf oranının artması uzun vadede olumlu
olmakla beraber krizden çıkışın başladığı bu dönemde tüketici harcamaları
üzerine sınırlayıcı bir etki yapabilir. Bazı ekonomistler ABD’de iş dünyasının
yatırımlarda ciddi anlamda artışa gitmeyeceğini ve buna paralel olarak da
ülkenin ekonomik faaliyetlerinde ancak sınırlı bir yükselişin
gerçekleşebileceğini ifade ediyorlar.
Bir ihtimal daha var
Öte yandan, ABD’de düşük faiz, yüksek likidite ve düşük enflasyon gibi
koşulların ekonomik büyümeyi beklenenden hızlı gerçekleştirebileceğini düşünen
ekonomistler de bulunuyor. Tarihsel açıdan bakıldığında, ABD’de 1970’li ve 80’li
yıllarda yaşanan sert durgunluk dönemleri sonrasında, istihdam piyasası ve
ekonomik büyümenin hızla gerçekleştiği belirtiliyor.
Barcylays Capital’den başekonomist Dean Maki, “Derin
resesyon döneminin ardından, yavaş bir büyüme süreci örneğine rastlayamazsınız”
diyor. Öte yandan, ABD’de krizin ağırlaştığı dönemde hızla şekilde daralan
imalat ve emlak sektörünün krizden çıkış döneminde ise diğer sektörlere göre
beklenenden daha çabuk toparlanma eğilimine girebileceği özellikle
vurgulanıyor.
Asya büyüyor
Asya ekonomileri ise, genel anlamda kriz döneminde Batı ekonomilerinden daha
iyi performans gösterdi. Yılın ikinci çeyreğinde dünyanın önde gelen ekonomileri
daralırken, Çin, Endonezya, Güney Kore ve Singapur ekonomileri ortalama olarak
yüzde 10’un üzerinde büyüdü. Beklentiler önümüzdeki dönemde de, Asya’nın
dünyanın önde gelen ekonomilerine göre daha iyi performans göstereceği yolunda.
Gelişen Asya ülkelerinin, bu yıl yüzde 5 büyümesi beklenirken, G7 ülkelerinin
ise yüzde 3.5 daralması tahmin ediliyor.
Çin dünyayı kurtaramaz
Çin, global ölçekte yaşanan sorunlardan önde gelen diğer ekonomilere göre
daha az etkilenmiş gözüküyor. IMF tarafından temmuz ayında güncellenen ‘Dünya
Ekonomik Görünüm Raporu’na göre, Çin 2010 yılında yüzde 8.5 büyüyecek. Çin
hükümetinin, geçen yıl krizin derinleştiği dönemde açıkladığı Gayrisafi Yurtiçi
Hasıla’sının(GSYİH) yüzde 13’üne denk gelen 586 milyar dolarlık teşvik paketinin
ekonomik toparlanmada ciddi anlamda katkı yaptığı belirtiliyor. Çin’in teşvik
paketi oransal olarak bakıldığında, ABD’nin paketinden daha büyük boyutlarda
bulunuyor. Çin’in global ekonomiye olan katkılarının ne ölçüde gerçekleşeceği
tartışılmaları ise sürüyor. Çin’in büyük bir ekonomik güç olmakla beraber,
global ekonomi üzerine etkileri ABD ile kıyaslandığında sınırlı düzeyde kalıyor.
Geçen yıl Pekin Üniversitesi’nden Michael Pettis, Çin’deki toplam tüketim
miktarının Fransa’ya eşit olduğunu ancak kimsenin Fransa’nın dünyayı
kurtarmasını beklemediğini belirtmişti.
Avrupa parçalı bulutlu
Avrupa ekonomilerinden ise farklı işaretler geliyor. Avrupa’nın önde gelen
ekonomileri Almanya ve Fransa’nın yılın ikinci çeyreğinde sınırlı ölçüde
büyümesi sürpriz yarattı. İki ülke de beklentilerin üzerinde gelen
büyümenin, tüketici harcamaları ve ihracattan kaynaklandığı ifade ediliyor. ABD
dışında Avrupa’da da uygulamaya konan hurda araçlarının uygun fiyatla satın alma
politikasının özellikle Almanya’da tüketici harcamaları üzerinde olumlu katkı
yaptığı belirtiliyor.Alman Otomobil Sanayi Federasyonu verilerine göre,
Almanya’da otomobil bayileri ocak ayından temmuz ayına kadar 2.4 milyon araç
satarken, bir önceki yıla göre artış, yüzde 27 olarak gerçekleşti. Almanya ve
Fransa, mortgage piyasasında ve kredi kartlarındaki borçluluk oranının, ABD,
Britanya ve İspanya’ya göre görece daha düşük olmasının da avantajlarından
faydalanıyor.
Kriz henüz bitmedi
Buna karşın, Avrupa’da krizin sona erdiğini ilan etmek için henüz erken
olduğunu belirtiyor. Avrupa’da işsizliğin artmaya devam etmesi ve zayıf kredi
akışının büyümeyi riske ettiği bildiriliyor.
|