Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU
İLİŞKİLİ HABERLER

Yoksula Gelince Para Yok

Krizi Yaratan, Çözüm Bulamaz

Önceki gün İstanbul’da Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Politik Yüksek Lisans Programı ile birlikte gerçekleştirdiği “IMF-DB: Eleştirel Arayışlar” sempozyumunda bu soruların yanıtı arandı. Aslında sempozyum bir anlamda İstanbul’daki IMF-Dünya Bankası karşıtı eylemlere teorik destek niteliğini de taşıyor.

Cumhuriyet Gazetesi
Krizi Yaratan, Çözüm Bulamaz

Bir yanda İstanbul’da süren yıllık toplantılarında açık, şeffaf, özeleştirel, yeni bir dönemin başladığının vurgulandığı bir tablo çizmeye çalışan ve krizden artık çıkış döneminin başladığını söyleyen IMF ve Dünya Bankası, öte yanda bugüne kadar bu kurumların izlediği politikalarla giderek yoksullaşan halklar, tırmanan işsizlik ve umutsuzluk...

Kendisinin hâlâ sosyalist olarak tanımlayabilen Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn, “Bu kurumun başında sadece işimi yapıyorum” derken 65 yıllık geçmişe sahip IMF’nin son 65 haftasının önceki dönemden çok farklı olduğunu belirtiyor. Krizin artık sona ermekte olduğunu, küresel kararların alınmasında artık G7’nin devre dışı bırakılıp daha geniş katılımlı G20 dönemine geçildiğini, düşük gelirli ülkelere verilecek borç miktarının bir önceki yılın 4 kat fazlası olacağını tekrarlayan Kahn “60 yıl kadar önce, büyük buhran ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra liderler bir araya geldiler ve yeni bir küresel düzen yaratmaya karar verdiler, barışı ileriye götürebilmek ve ekonomik işbirliğini arttırmak adına. O zaman Birleşmiş Milletler’i kurdular ve aynı zamanda bu ikiz kardeşleri, Bretton Woods kuruluşlarını (IMF ve Dünya Bankası) yarattılar. Bugün liderler aynı fırsatla karşı karşıya. Küreselleşmiş dünyada talebin ve küresel işbirliğinin ve ekonomik konuların çok önemli olduğunu biliyoruz ve bu çerçevede bu işbirliğinin barış ve refah getirecek düzeyde şekillendirilmesi gerekir hepimiz için” diyor.

Peki, gerçekten durum IMF ve Dünya Bankası başkanlarının çizdiği tablo gibi mi? Ekonomik krizin çıkmasına yol açanlar, bugün nasıl bir çözüm üretiyorlar ve her şeyden önemlisi bu çözüm yolları krizi gerçek anlamıyla sona erdirebilecek mi?



Önceki gün İstanbul’da Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Politik Yüksek Lisans Programı ile birlikte gerçekleştirdiği “IMF-DB: Eleştirel Arayışlar” sempozyumunda bu soruların yanıtı arandı. Aslında sempozyum bir anlamda İstanbul’daki IMF-Dünya Bankası karşıtı eylemlere teorik destek niteliğini de taşıyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Politik Yüksek Lisans Programı Direktörü Prof. Dr. Ahmet Tonak’ın, “dünya ciddi bir krizden geçerken bu iki kuruluşun sürdürdükleri ve dayattıkları politikalara eleştirel bir bakış getirmeyi amaçladıklarını, etkinliğe katılanlarla bir tartışma havuzu oluşturmak istediklerini” vurguladığı sempozyumda Prof. Dr. Anwar Shaikh ve Prof. Dr. Hillel Ticktin’in de aralarında bulunduğu önemli iktisatçı, ekonomist, yazar, gazeteci ve siyasetçiler konuştu. Sempozyumda dile getirilen ortak fikirler özetle şöyle:

• Mortgage krizi bugün yaşanan krizin sebebi değil, sadece tetikleyicisi. Krizin asıl nedeni kâr motivasyonu ile hareket eden kapitalizmin iç çelişkileri…
• Krizin getireceği yapısal dönüşümler hâlâ tartışılıyor ve gelecek üzerine tartışmalar ve çatışmalar daha yeni başlıyor.
• Şu anda bile tüm kaynaklar sorunları yaratan kurumları doğrultmak ve ayağa kaldırmak için aktarılıyor.
• Bugün IMF’yi yöneten devletler değil, kapitalist sınıflar; çünkü para kapitalist sınıflarda.
• Devlet kapitalistlerin çıkarlarını koruyan bir örgüt… Daha önce gizlemelerine rağmen, kurtarma planlarına, destek paketlerine ve kredilere ihtiyaç duydukları bu dönemde devletin bu rolünü gizleme ihtiyacı duymuyorlar.



İngiltere’deki New Scholl Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olan Anwar Shaikh: Teorik söylemi eleştirmeliyiz

Sub-Prime Mortgage krizi, bugün yaşadığımız krizin bir nedeni değil, sadece tetikleyicisidir. Krizi yıkıcı hale getiren asıl nokta daha önce finansal kurumları sınırlandıran regülasyonların kademeli olarak kaldırılması oldu. İİngiltere’de New Scholl Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olan Anwar Shaikh’e göre önce teorik söylemi eleştirmemiz lazım, yoksa IMF’den, anlamadığı bir sorunu çözmesini bekleyemeyiz.

Shaikh, 1970’lerden bugün yaşanan krize giden politikaları şöyle açıkladı: 1970’lerdeki krizden çıkış politikalarının en çarpıcı yanı, faizlerin hızlı düşürülmesiydi. Öyle ki, 1981’de yüzde 14 olan faizler 2001 yılında yüzde 1’lere düştü. Faizlerdeki düşüş net kâr oranlarında hızlı bir artışa yol açtı ve 1982’den sonraki yatırımları teşvik etti. Sonuçta, finans ve emlak piyasalarında balonlarla el ele giden bir büyüme süreci başladı.

Sub-Prime Mortgage krizi, bugün yaşadığımız krizin bir nedeni değil, sadece tetikleyicisidir. Krizi yıkıcı hale getiren asıl nokta daha önce finansal kurumları sınırlandıran regülasyonların kademeli olarak kaldırılması oldu. Deregülasyon, 30 yıldan beri Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, IMF, neoliberal iktisatçılar ve dünya liderleri tarafından dayatılan neoliberal programın en önemli sacayağı.

Günümüz sisteminde devletler piyasanın hizmetkârı. Ve onların istemleri doğrultusunda politikalar oluşturuluyor.

Washington Uzlaşısı’nın temelini “serbest ticaret teorisi”nin oluşturduğuna dikkat çeken Shaikh, “Bu teoriye göre serbest ticaret her ülkeyi eşit şekilde rekabet edebilir hale getirir, çünkü rekabetçi piyasaların otomatik işleyişi, her ülkenin kendi karşılaştırmalı üstünlüğüne dayanacağı dengeli bir ticaret rejimine sahip olmasına yol açar. Bu söylem bu sayede tam istihdamın da ülkelerde sağlanabileceğini savunur. Ben ise bu teorinin bütünüyle yanlış olduğunu iddia ediyorum” diyerek şunları söyledi:

“Çünkü dünyadaki tüm merkez ülkeler bu teorinin yanlış olduğunu bilirler ve bu teoriye zıt bir şekilde davranırlar. Stratejik öneme sahip sanayilerini korurlar, yurtdışından gelen istenmeyen rekabeti önlerler ve kendi sermayedarlarının çıkarlarını korumanın yollarını ararlar. Tüm bunlara karşın serbest ticaret mit’i devam ediyor, çünkü bu mit merkez ülkelerdeki büyük sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet ediyor.”



Prof. Dr. Hillel Ticktin: IMF’yi devletler değil kapitalist sınıflar yönetiyor

İngiltere’deki Glasgow Üniversitesi’nde Marksist çalışmalar bölümünden emekli olan ve 36 yıl boyunca Critique dergisinin editörlüğünü sürdüren Prof. Dr. Hillel Ticktin, daha önce savaşlarla beslenen kapitalizmin artık bir dönüm noktasında olduğunu şu sözlerle savunuyor:

“Daha önceki krizlerde Soğuk Savaş (-ki bu dönemde bile 22 irili ufaklı savaş gerçekleşti) küresel ekonomiyi regüle etme görevini de üstlenmişti. Ekonomide talep arttırılırken faiz oranları da yükseliyordu. Hükümetlerin savunma harcamaları büyük boyutlara ulaşırken halklar da güvenlik endişesiyle, vergilerin arttırılması ve daha düşük gelir gibi mekanizmaları kabullendiler.

Soğuk Savaş sonrasında kapitalist sistemi besleyen antikomünizm ideolojisi de sona erdi. İlk dönemlerde bir sorun yoktu. Aynı hızla yatırımlar devam ediyordu. Hatta 1970’lere kadar tam istihdam bile sağlanabiliyordu. Kırılma noktası Mart 2000’de oldu. Artık yatırım yapılacak alanlar çok azalmıştı. Örneğin ABD’de devletin savunma sanayiine harcaması 1986 yılında gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 8’i iken bu oran 1997’de yüzde 3’e kadar düşmüş-tü. Bu arada bütçe açıkları da sürekli bir artış gösterme eğilimine girmişti. Kapitalist sistem bir tavır değişikliğine giderek endüstriyel büyümeden finansal sermaye büyümesine doğru gitmeye başladı. Sermaye imalat ve üretim yerine, kısa sürede maksimum kâr elde edebileceği kanallar aramaya başladı. Bunu sonucu gelir dağılımda büyük uçurumlar oluştu. Zengin daha zengin yoksul daha yoksul hale geldi. Toplam katma değer içinde kârların payı en yüksek seviyesine çıkarken ücretler de en düşük noktalara geriledi. Kredi sistemi, işleri bir noktaya kadar idare etti ama bunu da çökeceği belliydi. Son 30 yıldır bunu yoğun şekilde yaşıyoruz. Ama artık bu sürecin de sonuna gelindi. Finansal sermaye artık başka bir boyuta geçti. Bugün yapılmaya çalışılanlar, sermayenin kendi varlığını sürdürebilmesi için yaptığı arayışlar.”

Halen aldatmacanın sürdüğüne de işaret eden Ticktin, “İngiltere’de işsizlik yüzde 3 olarak gözüküyor ama alt verilere baktığımızda erkekler arasında işsizlik yüzde 15. Küresel verilerde bunlar yer almıyor. Bu taktikler her yerde uygulanıyor” dedi.

Kurtarma operasyonlarında özel banka ve şirketlere trilyonlarca dolar aktarıldığı gerçeğini göz ardı edemeyeceğimizi vurgulayan Ticktin yalnız İsviçre hükümeti tarafından tek bir bankaya (UBS Bank) aktarılan tutarın 3.2 trilyon İsviçre Frangı olduğuna dikkat çekerek “Bugün IMF’yi yöneten kapitalist sınıflar, çünkü para kapitalist sınıflarda” dedi.



Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Özar: Küçükler çarpışıyor büyükler kazanıyor

“Krizlerin faturasını, krizlerin çıkmasında hiç sorumlulukları olmamasına rağmen, işçi sınıfına mensup milyonlarca emekçi ve amansız erkabet altında silinip yok olan belli sayıda küçük ve orta işletme öder” diyen Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Doç Dr. Şemsa Özar da, “Periferideki Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler: Türkiye Örneği” başlıklı konuşmasında neoliberal politikaların KOBİ’lere yükledikleri misyonu anlattı.

Gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomiye entegrasyon sürecinde KOBİ’lere büyük rol düştüğü vurgusunun sürekli olarak yapıldığına dikkat çeken Özar, “Çünkü KOBİ’ler büyük firmalara kıyasla daha dinamik oldukları için entegrasyon sürecini daha hızlandırabilirler. Bu konu IMF, Dünya Bankası ve diğer kuruluşların raporlarında sürekli vurgulanmaktadır. Ayrıca evrimsel teori ‘yapamıyorsan piyasayı terk et senin yerine o işi daha iyi yapan gelecektir’ şeklinde olduğu için bu yaklaşım KOBİ tarzı firmalara da adapte edilebilir. Bu arada yok olan işletmelerin çalışanlarına ne olacağı sorusu kaygı duyulan bir olay değildir’’ dedi.

Özar, KOBİ’lere de bu doğrultuda daima 3 öneri yapıldığını vurgulayarak:

“1- Bir sektörde var olan değer zincirinin parçası olun: Bu zincirlerin başında marka sahibi olan lider şirket vardır. Alt sözleşmelerle birçok ülkede binlerce küçük üreticiye üretim yaptırır.

2- Kümeler oluşturun: Ancak bu önerinin tam anlamıyla çalışmadığı ve yine büyük firmalara fason imalat ile sınırlı kaldığı görülmüştür.

3- Küçük niş bir piyasa yaratın: Kimsenin daha önce üretmediği orijinal bir üretim yapın.

Ben bunu şöyle tercüme ediyorum: Küresel piyasada büyük devlerle rekabet etmen mümkün değil. Ya niş, ya küme oluştur ya da meta zincirilerine eklemlen...

Çünkü artık sadece verimli üretim ve inovasyon bile yeterli değil” dedi.

‘Kazanan liderler’

Burada asıl kazananın lider şirketler olduğunu belirten Özar’a göre, bu şirketler rekabetten kendisini daha iyi koruyabildiği gibi kendisine üretim yapan KOBİ’ler arasında doğan amansız rekabetten de avantaj elde edip maliyetlerini daha aşağı çekebiliyor. KOBİ’lerin kendi aralarındaki ve diğer ülke KOBİ’leri arasındaki artan rekabet ise çalışan ücretlerinin düşürülmesi ya da kayıt dışı üretime kayılması ile sonuçlanıyor...

http://www.yapi.com.tr/haberler/krizi-yaratan-cozum-bulamaz_72962.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!