Dünyada krizin artık dibe vurduğu, yukarı doğru dönüşün
başladığı konusunda çoğunluk artık mutabık. Ancak biraz yükseldikten sonra bir
ikinci düşüş daha bekleyenler yani 'W' tipi düzelme bekleyenler de bir hayli
fazla. Nitekim çarşamba günü bazı bankalarla ilgili söylentiler sonucu
uluslararası piyasaların hızla başaşağı gitmesi, bu korkuyu taşıyanların dünya
piyasalarını etkileyecek kadar çok olduğunu gösteriyor. Yine de 'W' tipi düzelme
bekleyenler bile ikinci düşüşün birincisi kadar sert olmayacağı görüşünde.
Türk ekonomisi ise inanılmaz bir şekilde kendi programını hâlâ
hazırlayabilmiş değil. Dışarıdaki dalgaların girdabına kapılmış, onlarla
birlikte iniyor çıkıyor. Ekonomi politikalara çok hâkim eski bir merkez bankacı
sohbetimizde "Dışarısı düzelirse Türkiye de düzelecek. Dışarısı kötü giderse
Türkiye'de de işler kötü olacak" dedi. Bunun üzerine "Madem yurtdışına bu kadar
bağımlı hale geldik. Dışarıda işler nasıl" diye sorduğumda "Dipten dönüş başladı
ama iyileşme tahminlerden çok daha uzun sürecek gibi görülüyor. En azından 2010
yılı da zor geçecek" cevabını verdi.
Krizde dışarısı denince ilk akla gelen ABD olduğundan biraz da oralarda neler
olup bittiğine bakalım. Krizin tetikçisi konut sektöründe son fiyat çıkışları
piyasalar için umut oldu. Temmuz ayında yüzde 10 artan ev satışları, ABD'de
gayrimenkul sektörünün öncü göstergesi Case-Shiller ev fiyatları endeksinin iki
ay üst üste yükselmesi sektörde yeni bir dönüm noktasına geldiği yorumlarını
artırdı. Bununla birlikte sektör uzmanları ev fiyatlarının dibe vurduğunu
söylemek için henüz erken olduğu görüşünde. Bir "erken şafak" sevinci
yaşanmamasını öneriyor. Buna gerekçe olarak da krize neden olan ev
fiyatlarındaki balonun henüz tam olarak sönmemesini
gösteriyorlar. Case-Shiller hâlâ
yüksek
ABD'de yirmi şehirde gayrimenkul fiyatlarındaki hareketten oluşturulan
Case-Shiller endeksinin hâlâ 2000 yılındaki seviyesinin yüzde 42 üzerinde
olmasına dikkat çekiliyor. 2000 yılında ekonomide dot.com patlaması nedeniyle
gayrimenkul fiyatlarının zaten yüksek olduğunu savunan bu görüşün sahipleri
"Bugün 2000 yılındaki değerinin yüzde 42 üzerinde olan Case-Shiller endeksine
bakarak ev fiyatlarının dibe vurduğunu söylemek için erken olabilir" yorumunu
yapıyor. Bu arada, Obama yönetiminin krizi durdurabilmek için setöre çok büyük
teşvikler verdiği ve bunun da fiyatlardaki düşüşü durdurup yukarı çıkışlarda
etkili olduğu hatırlatılıyor. Faiz oranlarının suni olarak çok düşürülmesi, ABD
Merkez Bankası'nın 1 trilyon dolar tutarında ev kredisi borcunu satın alması,
gayrimenkul devleri Fannie Mae ve Freddie Mac'in hükümet tarafından kurtarılması
ve 100 milyar dolar sermaye ile desteklenmesi, devletin gayrimenkul ajansının
(Ginnie Mae) mortgage kredileri için 1 trilyon dolar destek vermesi gibi sektöre
dökülen devlet kaynaklı trilyonlarca dolar düşünüldüğünde, fiyatların ne kadar
gerçekçi olduğu ve ileride bunun faturasının nasıl çıkacağına dikkat
çekiliyor.
Anlaşıldığı kadarıyla yurtdışında konut sektöründe düzelmenin başladığını
söylemek için henüz çok erken. Konut fiyatlarında kalıcı bir yükseliş
başlamadan, bu evleri yüksek fiyatlardan satın almak için kredi kullananların
bütçeleri açık vereceğinden piyasalarda yeni dengelerin kurulması için daha bir
hayli beklemek gerekebilecek. Kara
bulutlar dağılırken
Bir yıldan bu yana devam eden "Dibe vurduk, vurmadık" tartışmaları, krizin
miladı kabul edilen Lehman Brothers'ın battığı tarih 17 Eylül'e çok az bir zaman
kala sona ermek üzere. Artık, dipten çıkışın ne kadar süreceği tartışmaları öne
çıkıyor.
İç piyasalarda da kasım, aralık ve yılın ilk aylarındaki kara bulutların
dağılmaya başladığı görülüyor. Bu köşede aylarca önce sözünü etmiştim. Yılların
sanayicisi bankaların dayattığı yeni koşullar nedeniyle taze para girişini
sağlamakta güçlük çektiğinden, alacakların tahsilatında ise büyük sıkıntılar
yaşadığından söz etmişti. Sanayici arkadaşım "Bu durum böyle devam ederse altı
ay sonra yokuz" diyerek samimi bir şekilde durumunu anlatmıştı.
Birkaç gün önce aynı arkadaşımla sohbet ederken biraz daha rahat görünüyordu.
İşlerin nasıl olduğunu sorduğumda "Küçüldük. Epey işçi çıkarmak zorunda kaldık.
Ama bir dengeyi kurmayı başardık. Son birkaç aydan beri piyasada canlanma var.
Zaten her yıl bu mevsimde işler açılır. Eğer bu yıl açılmasaydı işimiz çok zor
olacaktı. İhracatımız bile tahminlerimizden iyi oldu. Durumu toparlıyoruz"
dedi.
Yukarıdaki izlenimler, inşaat sektörüne yan sanayi ürünleri veren ekonominin
kılcal damarları içinde yer alan küçük bir imalat sanayii şirketinden. Benzer
gelişmeler, Avrupa'nın, Çin yerine küçük partiler halinde Türk malları satın
almaya başlamasıyla tekstil sektöründe de görülüyor. Bankacılık sektörünün
krizin ilk aylarındaki panik havasından kurtulup yıllardan beri birlikte
çalıştığı müşterilerini yeniden fonlamaya başlaması da çarkların yağlanmasında
önemli rol oynuyor.
Dipten dönüş başlamış gibi görünüyor ama pahalı faturalar ödenerek. En ağır
fatura ise geometrik bir hızla tırmanan işsiz sayısındaki artışla ödeniyor.
İşsiz sayısını sabit tutabilmek için yılda ortalama yüzde 7 büyümesi gereken
Türkiye, elinde hâlâ bir program olmadan bu en zor sorunun üstesinden nasıl
gelecek gerçekten merak
konusu.
|