'AKM konusunda birçok kesimin kolektif sorumluluğu var. Tabanlıoğlu
projesi, her katkısıyla binaya işlev ve hayatiyet kazandırıyordu, neye itiraz
ettiklerini hâlâ anlamış değilim ya da anladıklarımı izan çerçevesine
oturtamıyorum'
İki küsur senedir boş duran, muhtemelen mekanik, teknik, elektronik
sistemleri sökülmüş halde ve ısıtılmayan, soğutulmayan, havalandırılmayan,
kısaca ‘yaşamayan’ AKM git gide yıkılmaya yüz tutuyor.
Korozyona teslim olan bir başka ahmaklık abidesini, Ayazağa
Kompleksi inşaatını hatırlamalıyız. Üst düzeyde statik ölçümlerle
kabası tamamlanan bina şimdi yıkıcısını bekliyor. AKM için de, birçok kesimin
kollektif sorumlusu olduğu ahmakça bir süreç, korkuyorum, dibi bulmak üzere.
İstanbullular var bu kollektifin içinde. Bale ne idi? Ya opera? İDSO
konserleri kaç icracıyla gerçekleşiyordu? Değerli dostum Yekta Kara muhteşem bir
ironi imzaladı ve opera salonu olmayan bir şehre şahane bir opera festivali
sundu. Kaç kişi utandı dersiniz? Onat Kutlar vakti âdeta sinematekleşen sinema
salonunun girişini de hatırlayan kaç kişi çıkar, bilmem.
Evet, AKM cinayet teşebbüsü çok bileşenlidir. Her insanda var olan saçmalama
kabiliyetini umulmadık ölçüde teşhir eden eski Kültür Bakanı ortalığı gerdi
durdu. AKM evveli Kültür Sarayı’nı komünistlerin yaktığını bile söyledi ki Macit
Koper bu traji-komedyayı oyun halinde yazmıştı-. Hâli hazırdaki Kültür Bakanı da
bileşenler arasında. 31 Mayıs 2008’de apar topar boşalttırdığı AKM’nin, o
tarihte restorasyon / renovasyon projesi dahi yoktu. Var mıydı? Yoktu. Kültür
Bakanı’nın Cumhuriyet gazetesine verdiği beyanata bakılırsa, Başbakan’ın da
‘Yaptırmıyorlarsa yapmayalım’ diyesi tutmuş. Ah güzel
İstanbul!
İyi niyetlerinden kuşku duymadığım bir grup tiyatrocu, oda temsilcisi ve
sendikacının mahkeme sürecini başlatıp, Tabanlıoğlu projesi için yürütmeyi
durdurma kararı aldırması ise, cehenneme giden yolları döşedi ya da bir cinayet
girişimini taçlandırdı. Tabanlıoğlu projesi, her katkısıyla
binaya işlev ve hayatiyet kazandırıyordu, neye itiraz ettiklerini hâlâ anlamış
değilim ya da anladıklarımı izan çerçevesine oturtamıyorum.
Bir de Anıtlar Yüksek Kurulu var ki, Türkiye’deki
‘korumacılık’ anlayışının ne denli içeriksiz olduğunu ortaya
koyan bir bürokratik çaresizliği temsil ediyor. Uzun söz almak üzere kısaca
sormalıyım: Anıtlar Yüksek Kurulu, bizim mahalledeki yıkılmaya yüz tutmuş tarihi
binaları koruyor mu, ürettiği bürokrasiyle yıkılmalarını teşvik mi ediyor? Aynı
soru AKM için de geçerli. Bu yasalarla zaten, tarihsel kimliği olan bir şehir
ancak öldürülür, ki öyle de oldu, oluyor.
Şimdi yapılacak iş, kısa ve çekişme dışı bir sürat gerektiriyor. Tabanlıoğlu
projesinin ya da aynı fonkiyonellikte bir başka projenin derhal ama derhal
hayata geçirilmesi gerekiyor.
Yoksa, 1930’larda Muhittin Üstündağ Belediye Reisi iken ilk
çalışmaları başlamış, 1946’da temeli atılıp 1949’da senelik ödeneği 1 liraya
indirilerek durdurulmuş, 1956’da Hayati Tabanlıoğlu’nun
Bakanlık ofisine geçtiğinde tekrar ivme kazanmış, 1969’da açılıp 1970’de yanmış,
1977’de tekrar açılana kadar bilfiil 33 sene İstanbul’un göbeğinde bir ‘alay’
gibi bekletilmiş yegâne opera, senfonik müzik, klasik bale salonumuzu barındıran
AKM gitti gider!
Son olarak, Üstündağ zamanında uluslararası ölçekte yapılan Şehzadebaşı
Tiyatrosu proje yarışmasının kadük edilişini de hatırlatmanın zamanı, sene 1935!
2008’de sonuçlanan İBB Şehir Tiyatroları Beyoğlu Sahnesi ve Tiyatro
Müzesi proje yarışmasının olası akıbeti için ürkütücü bir örnektir aynı
zamanda. Konuşulacak çok mesele var ama AKM’nin bekleyecek zamanı kalmadı.
ORHAN ALKAYA: Tiyatro yönetmeni, oyuncu
|