BR> SIK RASTLANAN DURUMLAR
İzmir kentinde
bu duruma son dönemde sık rastlar olduk. Bütün medya organlarında milyarlarca
dolarlık yatırımların, kente sağlayacağı binlerce istihdamın, birkaç ay içinde
bitirilecek ulaşım ve “rezidans!” projelerinin haberleri afişlere çıkıyor.
Gerçekçi olmayan bu söylemler, yani politik bütçe, gerçeklerle karşılaştığında
kent yerinde sayıyor, hatta geriye gidiyor. Bu noktada, hâkim medyada, “politik
bütçenin” savunucusu politik iktidar ve sermaye kesimi tarafından suçlular
tanımlanıyor: Meslek odaları, sivil toplum örgütleri, yani kendi deyimleriyle
istemezükçüler:
“Önümüzdeki üç yıl içinde İzmir’de yaşayan herkesin
geliri, kazancı yüzde 30... Beş yıl sonra da yüzde 100 artacak.”
“Ya da;
engel olan kim? Hani bu kentin bazı çok bilmiş “istemezükçüleri” var ya;
“Efendim bu bölgeye yüksek bina yapılır mıymış” diyerek, o karşı çıkanlar tam üç
yıldır projenin başlamasını yargıya taşıyarak durduruyor, İzmir’in de çok
affedersiniz “içine ediyorlar”(!)
Hele bu “istemezükçülerin” içinde bazı
bilim adamları ve teknik adamlar yok mu; onlara daha çok şaşıyorum.”
“20
projenin inşaatına başlanacak. Bu sayede en az 10 bin kişi iş sahibi
olacak. Milyarlarca dolarlık yatırım gerçekleştirilecek. Ofis sorununu
çözdüğü gibi Alsancak trafiğini de rahatlatacak.”
“Sadece Mimarlar, Şehir
Plancıları Odası değil, diğer odaların da üzerine vazife olmayan konulara
burunlarını soktukları gibi “Yeni İzmir Planına” itiraz
etmelerinden...”
Flyvbjerg’in belirlediği politik bütçe tartışmasından
başka konunun bir boyutu daha var: Bugün kim yatırımımız engelleniyor ifadesini
kullanmış veya kullanıyor ise, O, ayrıcalıklı imar hakkı istiyordur.
Bu
ikinci boyut kent planlama ile ilgili. Araçsallaştırılmış planlama anlayışının
yerleştiği günümüzün “siyasi-yatırımcı” eksenli güç ilişkilerinde, önce
yatırımcının kafasındaki kurgu proje gündeme getirilir, ardından gereken plan
hazırlanır. Yani süreç tersine dönmüştür. Ayrıcalıklı imar hakkı tersten işleyen
bu süreçte ortaya çıkar. Esasen onaylanan plan kanun hükmündedir ve yatırımcı
baskı yaratarak ve “yalan söyleyerek” kendine özel kanun değişikliği talebinde
bulunmaktadır. Kendine özel kanun değişikliklerini siyasi iktidarın son dönemde
sıklıkla geçirdiği Cargill yasası, Belediye Kanunu’nun 73. maddesi gibi
örneklerle iyice ayyuka çıkmış durumda.
Flyvbjerg’in tanımladığı politik
bütçe kandırmacası, ayrıcalıklı imar hakkını meşrulaştırmanın bir stratejisi
olarak kullanılıyor. Sonuç dünyanın her yerinde aynıdır.
Özet olarak, bir
kent parkı “rezidansa”, bir anıt eser özelleştirilerek alışveriş merkezine, fay
hatlarının üzerleri gökdelenlere dönüştürülmek isteniyor. Bu istek milyar
dolarlık yatırım çekeceği, binlerce istihdam yaratacağı, 3 ayda bitirileceği,
kentin ortalama gelirini 2 katına çıkaracağı yalanlarıyla meşrulaştırılmaya
çalışılıyor. Buna karşı çıkan kamu yararı savunucuları ve bilimsel çevreler
yanlışa hayır diyor. Suçlanıyor. Kurgu, gerçekle karşılaştığında fiyaskoya
dönüşüyor. Ağzından damlayan balın sahte olduğunu söylediğimizde, suçlanıyoruz.
Olsun.
Şimdi bilimsel gerçeklerle konuşabilir
misiniz?
(*) Araştırma Görevlisi, İzmir Yüksek Teknoloji
Enstitüsü Şehir ve Bölge Planlama
Bölümü
|