Özellikle 1950
yıllarından günümüze ülkemizde,
bölgeler arası dengeli bir gelişmeyi
öngörmeyen ve plansızlıkla
bütünleşen sanayileşme
çabaları büyük kentlere göçü
hızlandırmıştır. Sonuçta bütün
kentlerimiz, aşırı nüfus artışı ve
yığılması ile büyük oranda sağlıksız,
güvensiz, niteliksiz yapılardan
oluşan ve yaşayanları mutlu etmeyen bir
fiziksel çevreye dönüşmüştür. 1960'lı
yıllarda benimsenen planlı kalkınma ve
kentleşme politikaları kısa
soluklu olmuş ve 80'lerde tamamen terk
edilmiştir.
Geçen 60 yıllık
dönemde kentlere göçle gelen
kitlelerin barınma, yerleşme
sorunlarını çözecek, onları
nitelikli yaşam alanlarında,
güvenli ve sağlıklı konutlarda iskan
edecek sürekliliği olan politika ve
programlar yerine, sayıları 12'yi geçen
imar afları uygulamaları ve sayısız
benzeri düzenleme kentlerde
yasadışı yapılaşmayı önlemek
yerine özendirici olmuştur.
Günümüzde
büyük kentlerin tamamında, kentlerin
potansiyel gelişme alanları,
özetlenen süreç nedeniyle,
gecekondudan dönüşen ve giderek
yasadışı yapılaşmış kentsel alanlar
halinde işgal edilmiş, kentler çok büyük
boyutlu alt ve üst yapı sorunlarıyla
karşı karşıya kalmışlardır. Diğer yandan
bu plansız gelişme, ne mimarlık ve yapı
kültürüne, ne de doğal kültürel çevreye
önem vermeden kendi tarzını
yaratmışlardır.
İzmir kenti de
özetlenen bu sağlıksız gelişmeden büyük
oranda etkilenmiş, kentin yerleşime
uygun alanları, güvensiz, sağlıksız ve her
türlü kentsel, teknik ve sosyal altyapıdan
yoksun yerleşme alanlarıyla ve yapı
stoklarıyla dolmuştur. Kentin plansız ve
mimari endişe taşınmadan,
tasarımsız büyümesi sağlıksız
yapılı çevreyi ortaya çıkarmıştır.
İzmir’in en önemli ve öncelikli sorunu ve
gündemi, kentin ne yöne ve nasıl
büyüyeceği değil, mevcut güvensiz ve
sağlıksız yapı stokunun ve yerleşim
alanlarının nasıl daha güvenli,
sağlıklı ve standartları yüksek,
nitelikli yapılara ve kentsel yaşam
alanına dönüştürüleceği
sorunudur. 1999 yılından günümüze
büyükşehir belediyesi bu yönde çok
önemli çalışmalar yürütmektedir. Bu
bağlamda kentlerimizde, yenileme,
sağlıklaştırma gibi kavramlar kent
yönetimlerinin öncelikli
programları ve kesintisiz
politikaları olmak zorundadır.
Kentlerde barınma ve konut sorununun
çözümü kararlı, bilimsel, akılcı
politikalar ile yörenin
özelliklerini gözeten farklı
tasarım seçeneklerinin
geliştirilmesi, kentin mekan ve yaşam
kalitesine önem verilmesiyle
olanaklıdır.
Konut
ihtiyacının karşılanmasında;
planlı, ucuz ve her türlü altyapısı
tamamlanmış kentsel arsa üretmek, kendi
konutunu yapacaklara tahsis ederek
uzun vadeli kredilerle desteklemek,
yenileme alanlarında kooperatif
örgütlenmelerini
destekleyerek, denetleyerek
yozlaşmışlıktan kurtarıp işlevli
kılmak, yapı müteahhitlerine dönük
etkin düzenlemelerle konut üretim ve
yenileme sürecinde dinamik hale
getirmek öncelikli çözüm önerileri
olarak sıralanabilir. Diğer yandan
yasadışı yapıları ödünsüz ve
kararlı şekilde etkin denetim
yaparak önlemek, imar affı ve benzeri
politikaları kesin olarak terk etmek,
güvenli kentleşmenin ön koşuludur.
Sınırlı oranda
gerçekleştirilmiş olan kentsel
yenileme, sağlıklaştırma
uygulamalarına bakıldığında
çoğunlukla, yaşayanları yerinden
eden ve etme riskleri taşıyan, nitelikli
bir kentsel yaşam ortamı yaratma kaygısı
taşımayan, hak sahibi, tapu miktarı,
imar parseli kıskacından çıkamayan,
kentsel mekan kalitesini
önemsemeyen ve aynılaşan yapı
tiplerini yansıtan kimliksiz bir
yapılaşma ortaya çıkmaktadır. TOKİ
uygulamaları bu anlamda yanlış
gelişmelere örnek olarak ayrı bir
değerlendirme konusu
edilmelidir.
İnsanların
sağlıklı, güvenli, standartları yüksek
kentsel yaşam alanlarında ve nitelikli
bir mimari çevre ve yapılarda
yaşamaları, temel insan haklarından
olup, merkezi ve yerel yönetimlerin bu
hakka gereken özeni göstermeleri
evrensel bir
sorumluluktur.
|