Etkinliğin bu anlamda, en önemli özelliği, halktan, muhtarlardan, sivil toplum örgütlerinden, mimarlardan, sosyologlardan ve sosyal antropologlardan olduğu kadar, azınlık temsilcilerinden ve yabancı mimarlardan katılımın çeşitliliği ve fazlalığıydı. Sosyal arka planı detaylı olarak irdelenmiş "Beyoğlu Çöküntü Alanlarının Rehabilitasyonu" projesinin sunumu, bölgeye yapılan gezi ile desteklendi. Bu gezi ile, hem yabancı mimarlara, hem kentten davetlilere, İstanbul'un merkezinde bulunan, ama görmezden geldiğimiz, ayrıcalıklı mimari, tarihi ve sosyal doku tanıtılmış oldu. Gezi, Dolapdere Caddesi ve Tarlabaşı Caddesi arasındaki labirent sokaklarda gerçekleşti. Sonrasında ise, Konferans Salonu'na dönüldü; izlenimler, sorular, görüşler ve sorunlar paylaşıldı.
Tarlabaşı'nın Tarihi
Prof. Dr. Alper Ünlü, sunumuna Tarlabaşı'nın İstanbul içindeki konumunu, önemini tarihsel gelişimi ile anlatarak başladı. Tarlabaşı'nın oluşumunun, Fatih döneminden başlayarak, Galata ve Pera çevresinde müslüman mahalleleri ile başladığını anlattı; 19.yüzyılda ise, Batılı anlamda ilk şehircilik uygulamalarının planlandığı "Yeni Şehir" (Nouvelle Ville) projesinin burada oluştuğundan bahsetti.
Beyoğlu ve Tarlabaşı, 19. yüzyılın ortalarından itibaren ise, İstanbul'un önemli yerleşim birimlerinden biri haline geldi. 1870'li yıllar ile birlikte Tarlabaşı Caddesi'nin her iki yanı dolmaya başladı ve çoğunluğu azınlıklara ait ticarethaneler burada açıldı. 1870'lerde Pera üst sınıfın yerleşim bölgesi iken, Tarlabaşı onlar kadar varlıklı olmayan orta ve alt-orta sınıfların konut alanıdır. Aynı mimari akım izlenmiş fakat konutlar Pera'dakilere oranla daha mütevazi inşa edilmiştir. Günümüzde, Tarlabaşı, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başından kalan yapı çeşitliliği ile mimarlık ve kent tarihi açısından zengin bir kaynak oluşturmaktadır.
Tarlabaşı'nın Kaderini Değiştirenler
Alper Ünlü, Tarlabaşı'nın kaderini değiştiren önemli gelişmeler olarak, 1940'lı yıllar ile birlikte Varlık Vergisi'nin azınlıklara getirdiği yükler yüzünden, özellikle taşınmazlarda gözlemlenen mal sahibi değişmesinden ve Rumların gayrimenkullerini hızla elden çıkardığı "6-7 Eylül Olayları" sonrasını gösterdi. 1940 sonrası Anadolu'dan göçle birlikte de, semt İstanbul'a Anadolu'dan ilk göçenlerin, özellikle bekarların yoğun olarak yerleştiği bir yer olmaya başladı. 1980'lere kadar ise, Tarlabaşı, imalat sektörü, bekar evleri ve "randevu evleri"nin iç içe yoğun olduğu bir yer halini aldı.
Alper Ünlü'nün de vurguladığı üzere, Tarlabaşı semtine inen son darbe ise, 1986'da, Dalan döneminde Tarlabaşı Caddesi'nin her iki yanında bulunan 370 binanın istimlak edilerek, yıkılmasıdır. Bu durum bölgenin dokusunu ve Beyoğlu'nun Tarlabaşı ile olan tarihsel ilişkisini bozmuştur. Bugün Tarlabaşı özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadoludan ailelerin göç ettiği, burada kısa dönemler arasında iş tuttuğu "slum" -çöküntü özellikleri gösteren bir semttir.
Alper Ünlü, Tarlabaşı'nın bugünkü "çöküntü" niteliğini anlatmak için Günçıkan'ın Cumhuriyet Dergi'de 2000 yılında çıkan "Hoşçakal İstanbul" yazısını kullandı: "Tarlabaşı … Yüzyıllık binalar, kentin, ülkenin, hatta ülkenin elinin tersiyle ittiklerini ağırlıyor şimdi. Sri Lankalı'yla Mardinli komşu, Kenyalı'yla Diyarbakırlı. Bir evin duvarında şöyle yazıyor. Allahım sen beni dostlarımdan koru, düşmanlarımla ben savaşırım… Belediye duvarları çatlak evleri mühürlüyor, nedeni; depremde yıkılabilir… Eşyalar içeride kalıyor, insanlar sokakta… Görevli arkasını dönüyor, mühür söküyor çünkü evsiz kalmak, depreme yakalanmaktan daha belalı iş… Sokakların iki yanındaki evler çamaşır ipleriyle birbirine bağlı. Nurten'in evi de Neriman'ın evine…"
Alper Ünlü, daha sonra, Tarlabaşı'nda 5 temel sosyal dinamiği okuduğunu ve bunların fakirlik, göç, kente uyum, marjinallik ve suç olduğunu söyledi. Araştırma grubu ile birlikte yaptıkları, sosyo-demografik çalışmaları anlattı. Rehabilitasyonun halkın katılımı ile olması gerektiğini söyledi. Öneri olarak, belli rehabilitasyon çekirdekleri seçtiklerini ve bu noktaların zamanla bölgenin yüzünü değiştireceğini düşündüklerini belirtti.
Rehabilitasyon Canlılığı Öldürür mü? Rant Kaygısı
Sunum ve gezi sonrasındaki tartışmada, yabancı katılımcılar, bölgenin hayat dolu çeşitliliğinden etkilendiklerini vurguladılar ve bölgeye getirilecek rehabilitasyon önerisinin, bu canlı yapıyı öldürmesinden endişe duyduklarını belirttiler. Buna karşılık, bölgede yaşayanlar ve bölgeyi inceleyen sosyologlar, sokaklardaki bu canlılığın, yoksulluk boyutunu anlattılar; evlerin içindeki kötü koşullardan bahsettiler. Binaların çöktüğünü ve insanların öldüğünü vurguladılar.
Tartışmanın sonunda, yerel belediyenin de desteğiyle, bölgenin bir rant alanına dönüşmesinden duyulan ortak endişe dile getirldi . Tüm katılımcılarda, "sosyal arka planından ve halktan kopuk bir rehabilitasyon, şu ana kadar yapılagelen rehabilitasyonlar gibi, sentetik ve adaletsiz olur" düşüncesi hakimdi. Halka aidiyet duygusu kazandırmanın gerekliliği ortaya konuldu. Bölge halkında bu yönde bir bilinçlenme geliştirilmesi ve yerel belediyelere de etki edecek güçlerin oluşturulması etkinlikte vurgulanan diğer ortak görüşlerdi.
Prof. Dr. Alper Ünlü yürütücülüğündeki araştırma grubu, Prof. Dr. Mehmet Ocakçı, Araş. Gör. Dr. Gökhan Ülken, Araş. Gör. Dr. Suat Apak, Araş. Gör.Yasemin Alkışer, Araş. Gör. Fitnat Cimşit, Araş. Gör. Tolga Özden, Dr. Erincik Edgü, Yük. Mimar Zehra Tonbul ve Yük. Mimar Gül Yücel'den oluşmaktadır.
Bu etkinliğin detaylarını ve yansımalarını www.yapi.com.tr'den izleyebilirsiniz. Görüşlerinizi www.yapi.com.tr'deki anket ve forum vasıtasıyla araştırma grubu ile paylaşabilirsiniz.
Bu konu ile ilgili görüşlerinizi katılımcılar ve araştırmacılarla, aşağıdaki linklerden de ulaşabileceğiniz forum sayfaları ve anket ile paylaşabilirsiniz.
Forum sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
Ankete buradan ulaşabilirsiniz.
|