Mimarlığın Sosyal Forumu’na geçersek, bütün bu konuştuklarımızdan sonra forumun derdi ne olacak, ne önerecek?
Aslında forumun, altında birçok alt başlığı topladığı çok geniş bir teması var. Kentlerimiz, ne yazık ki mimarlığın nimetlerinden yeterince faydalanmıyor. Oysa, o mimarlık ortamı kentin her tarafını bir mücevher haline getirebilecek yeteneğe ve birikime sahip. Avrupa’yı ya da gelişmiş ülkeleri kıskanmamıza gerek yok. İnanıyorum ki meslektaşlarımıza o olanaklar tanınsa, söz konusu ülkeleri kıskandıracak yapılara, kentsel çevrelere sahip olabiliriz. O zaman, tek tük de olsa meslektaşlarımızın elinden çıkan mücevher değerindeki yapılar çöplüğün içinde kalmaz, kentsel bütünlük içinde yerini bulur. Bugüne kadar elbette politikacıların, sermayenin yanlış tutumları var. Daha çok spekülatörlerin yönlendirdiği bir kentleşme yaşadık ve politikacılar da genelde hep bu spekülatörlerle işbirliği içinde oldular. Bu da bugün içinde olduğumuz kötü kentsel çevreyi getirdi.
Ama bunda yoksulluğun etkisi de var. Hiç kimse devlet baba kadar güçlü değil ya da bir fabrikatör kadar parası yok. Geçen yıl bir kamu kurumunun yaptırdığı bir araştırmaya göre Türkiye nüfusunun yüzde 20’si açlık sınırının altında yaşıyor. Demek ki 15 milyon insan hayatlarını nasıl idame ettireceklerini bilemez durumdalar. Buna yoksulluk sınırında olanları da ekleyin. Özellikle 1980’lerden sonra, orta sınıfta ciddi bir erime oldu; bahsettiğimiz diğer gruplara göre görece daha iyi durumdalar. Dolayısıyla çok ciddi bir yoksulluk ve yaşam standartlarında bir düşüş söz konusu. Ancak bu sadece Türkiye’nin sorunu değil; özellikle gelişmemiş - gelişmekte olan bütün ülkelerin yaşadığı bir durum. Yoksulluk kentlerimizin şekillenmesinde de önemli bir rol üstleniyor. Kent halkı ne kadar yoksulsa, kentin biçimlenmesi de o kadar yoksullaşıyor. Son yıllarda geliştirilen kentsel dönüşüm projeleri bunu değiştirme iddiasını taşıyor, ama yetersiz. Bunun problemlerine ayrıca değinmek gerek; ancak hala kentsel çevre içinde, çeperlerde çok kötü koşullarda yaşayan insanlarımız var.
Mimarlar Odası kentsel dönüşüme karşı değil; nasıl yapılması gerektiği konusunda görüş ayrılıklarımız var. Problemlerden biri rant odaklı olması, diğeri de katılımcı olmaması. Yeni Mahalle’de seçimlerden sonra yeni başkan bakıyor, daha önceden verilmiş bir kentsel dönüşüm kararı var. Arık iş uygulama noktasına gelmiş, yapılacak. Ancak dönüşümün halka benimsetilebilmesi için de çok fazla seçenek yok; çünkü katılımcı bir anlayışla yapılmamış, bir şekilde halledilmiş. Önce kiracılar korkutuluyor. Kiracılar, ama belki de 20 senedir orada yaşıyor. Nereye gidecekler, aynı koşullarda başka nerede ev bulacaklar? Yine Yeni Mahalle’de aylık 200 Lira kira yardımı yapılamasına karar verilmiş. Ama kim ödeyecek, belediye mi? Hayır, belediyenin anlaştığı müteahhit ödeyecek; ödemediği takdirde de hukuki yollara başvurulacak. İnsanlara biraz da duyguyla yaklaşılması lazım; biz duygularımızı da yitiriyoruz, öyle tuhaf bir durum var.
Mimarlığın sosyal forumunda da bütün bu kentsel meseleleri, yoksulluğu, alt yapı sorunlarını, dışarıdan izole konut alanlarını, kentlilerin birbirleriyle kurdukları ilişkileri ele almak; mimarlar bu konuda neler yapabilir, bunun uygulanmış örnekleri var mı; mimarların, bir ücret almadan da topluma verebilecekleri bir şey olabilir mi sorularına yanıt aramak istiyoruz. Öte taraftan toplumun da mimarlardan neler beklediğini öğrenmeye çalışacağız.
Organizasyonda nasıl bir akış düşünüyorsunuz?
Çarşamba günü kayıtları aldıktan sonra akşam, kentin ortasında Sakarya Caddesi’nde Bandista’yla bir hoş geldin partisi vereceğiz. Ertesi sabah, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açılışımız var. Öğleden sonra da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde ve İnşaat Mühendisleri Odası’nın Necatibey’deki toplantı salonunda paralel oturumlar başlıyor. Son gün, Rod Hecting’in konuşmasını Kocatepe Kültür Merkezi’nde yapacağız ve sonrasında Mimarlar Odası’nın Konur Sokak’taki merkezinden Kocatepe’ye küçük bir forum yürüyüşü gerçekleştireceğiz. Kocatepe Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek büyük forumda da yapılan atölye çalışmalarının sonuçları sunulacak; barınma hakkı dernekleri gibi sivil insiyatifler sunuşlar yapacak, bir forum deklarasyonu açıklanacak ve Kardeş Türküler konseriyle bitecek. Ana hattını çizdiğimiz bu etkinliklerin dışında açık ve kapalı alan sergileri olacak, poster sunuşlar, sokak tiyatroları ve film gösterimleri yapılacak.
Bu tür organizasyonlar için sıradan insanı kapsayabilmek çok zor olabiliyor. Halkı da etkinliklere çekebilmek için nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Bu, sivil toplum insiyatiflerinin bizzat yaşadıkları sorunlardan biri. Çok sayıda dernek var, ama gittikçe yalnızlaşıyorlar. Biz, bunu aşmaya çalışıyoruz. Hazırlık aşamasında bütün sivil insiyatifleri işin mutfağına davet ettik; onların da katkısını almak istedik. Zaten son gün yapılacak büyük forumda da onların sesine kulak vereceğiz. Atölye çalışmalarımızdan bazıları da dört duvar arasında yapılmayacak. Örneğin bunlardan biri, Mamak’ta terkedilmiş bir sinema salonunun canlandırılması üzerine. Mahalle halkının, bölgedeki ustaların yardımıyla o sinema ayağa kaldırılacak ve forum sırasında kent filmleri gösterme fırsatımız olacak. Ayrıca çalışmaların belgelenmiş halini de foruma aktarmaya çalışacağız. Yaya üst geçitleriyle ilgili bir atölye yürütülecek.
Sizce mimarın gerçekten yapabileceği bir şey var mı?
Bence var. Bunun en iyi örneklerinden biri Mısırlı mimar Hasan Fetri. Yoksullara öncelik vermiş, ekonomik anlamda daha karşılanabilir olan kerpiç evleri öne çıkarmış. Bu bir tasarım yaklaşımı. Pekala günümüz mimarı da bu konuda kafa yorabilir. Örneğin afet sonrası süreçte mimar nasıl rol alabilir diye düşünebilir. Çok hızlı biçimde insanların barınma sorununun nasıl çözüleceğine dair bir tasarım ortaya koyabilir. Yoksulluk denilen sürekli bir afetin içinde yaşıyoruz; buna dair bir şeyler üretilebilir. Eğer bu insanlar gecekondu yaptırabiliyorsa, demek ki en azından onun gerektirdiği harcamaları yapabilecek durumdalar. Bu noktada, onların daha insancıl bir ortamda yaşayabilmeleri için elbette mimarın yapabileceği bir şeyler olmalı. Mahalle halkının da katılımıyla ve küçük dokunuşlarla o sefalet bölgeleri en azından insanların birazcık daha mutlu oldukları bir yere dönüşebilir. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, benzer bir çalışmayı 1998 yılında Van’da yapmıştı. 250 göçer aile, Van Valiliği’nin de katkılarıyla ve kendileri bizzat çalışarak hiç olmazsa başlarını sokabilecekleri bir ortam yarattılar.
|