br /> Ankaralı mimarlar, mesleklerini yapabilmek anlamında ne gibi sorunlarla karşılaşıyorlar?
Ankara’da iş hacmi oldukça azaldı. Evet, özellikle kentin çeperlerinde yeni AVM yatırımları görüyoruz, konut alanları gelişiyor. Kent, bahsettiğimiz olumsuzluklara rağmen hala nasıl göç alabiliyor diyebilirsiniz. Her ne kadar artık eskiden olduğu gibi bir memur kenti değilse de, özellikle Kuzey hattında, Çankırı yolu üzerinde, bir parça da eski İstanbul yolu üzerinde ciddi bir sanayi atılımı var. Elektrik, elektronik, mobilya, otomotiv; hakikaten dünya çapında bir sanayi gelişimi var. Bunda, Aselsan gibi firmaların Ankara’da olmasının da payı büyük. Dolayısıyla eskiden Ankara neredeyse İzmir kadar bir ekonomik potansiyele sahipken, şu anda sanayiye katkı konusunda İstanbul’dan sonra ikinci sırada. Memur kenti, aynı zamanda bir sanayi kentine dönüşüyor. Bu nedenle nüfusunu hala koruyor ve az da olsa göç alıyor. OSTİM’i kat kat aşmış bir sanayileşmeden bahsediyoruz.
Yani hala bir yapı ihtiyacı var kentte. Özellikle kentin gelişme alanlarında, Çayyolu, Mamak’ta Doğu Kent bölgesi... Yani kent olarak Temelli’ye kadar uzandık. Kızılay’dan hesaplarsanız, aşağı yukarı 40 – 50 kilometre Batı yönünde, Mamak yönünde de bir 20 kilometre kadar kentsel gelişimin olduğu bir bant çıkıyor karşınıza. Dolayısıyla meslektaşlarımız da buralarda mimarlık hizmeti yapma olanağı buluyorlar. Tabi TOKİ olayı burada etkili. TOKİ, kentsel dönüşüm ya da yeni konut projeleriyle Ankara’nın pek çok yerine girdi ve inanılmaz bir yapı stoku oluştu. Bu, bizim meslek alanımızı doğrudan etkiliyor; çünkü TOKİ’den konut talebi arttı. Yap-sat’çı küçük müteahhitler yok olmaya başladı. Onun yerine arsa geliştiren, izole yaşam alanları kuran, büyük örgütlü yapı sektörü gelişmeye başladı.
Ankara, dışarıya kapalı site hayatı konusunda İstanbul’a göre biraz daha mı istekli?
İstanbul’a da sık sık gidip geliyorum. İstanbul’un büyüklüğü, kalabalıklığı içinde onları kaybedebiliyorsunuz. Ankara’da daha göze batıyorlar, daha kolay görünebiliyorlar. Eskilerin deyimiyle tek tabanca bürosunda mimarlık yapan, ağzında piposu, boynunda atkısı olan mimar imajı yok oldu. Mesleğine gönlünü vermiş insanlar ya bürolarını kapatmak zorunda kalıyorlar, ya da bir yerlerde ücretlileşmeye başlıyorlar. Ya da şirketleşmeyi tercih ediyorlar. Ama şunu söyleyebiliriz, mimarlık alanında giderek bir daralma var ve bu da meslektaşlarımızı etkiliyor. Kendi kendimize de ihanet ediyoruz; imzacılık denilen bir olgu var örneğin. İnsanlar evlerine ekmek götürmek zorunda; bu nedenle müteahhitin yanında çalışan bir teknikerin çizdiği projeyi üç-beş kuruş karşılığında imzalayan arkadaşlarımız da var. En son olarak da sahte mimarlar sorunu çıktı.
Nedir boyutu bu meselenin? Nasıl farkına varıldı?
Bazılarının diplomasından şüphelenip, araştırdık. Bir Askerlik Şubesi yine bir diplomadan şüphelenmiş, bizi aradı. Bunun bir çete işi olmasından şüpheleniyoruz. Tespit ettiklerimizin önemli bir bölümü Kıbrıs menşeiili; içlerinde denklik belgesi getirerek Oda’ya kayıt yaptırmış olanlar da var. Biz, sahte diplomalı 30 mimar saptadık. Ama bu rakamın daha da büyük olmasından endişeleniyoruz. Çünkü kamu, Mimarlar Odası’na kayıt zorunluluğu aramıyor. Özel sektörde de işveren Oda’ya kayıtlı olup olmadığını sormuyor.
Mimarlık çok spesifik bir alan. Burada beklenti ne olabilir?
Burada, mimarlık ortamı olarak sorgulamamız gereken çok önemli bir nokta var: Bu insanlar ciddi ciddi iş yapmışlar; altında imzalarının olduğu projeler var. Bu projeler belediyelerden geçmiş, saptanıncaya kadar geçen süre içinde bizden sicil durum belgesi almış… Bu insanlar tarafından yapılmış gibi görünen projeler var ortada. Demek ki bizim çok ciddi bir nitelik sorunumuz var. Eğer bir tekniker tarafından müteahhitin istekleri doğrultusunda çizilmiş bir projeyse ve altında da bunların imzası varsa, daha da beter bir durum. İmzacı olsun ya da kendi yapmış olsun, bunlar, projeci meslektaşlarımızın projeleriyle aynı kalıp içinde gidiyorsa; sokaklarımız bunlarla doluysa ve bunlar birbirinden ayırt edilemeyecek biçimde aynı tip binalarsa, mimarlık ortamının kendini sorgulaması gerekir. Bu sorgulamaya, eğitimi, uygulaması, her şeyi dahil olmalı. Mimarların, nitelik sorunu üzerine iyi düşünmesi gerek. Biz şimdiye kadar asgari ücret tarifeleriyle, oda denetimiyle, imzacılığı önlemeye ve haksız rekabetin önüne geçmeye çalıştık; fakat demek ki bunlar yeterli değil. Meslek ortamı olarak, nitelik sorununu öne çıkaracak yeni bir eylem programını ele almamız gerekiyor.
Ne gibi önlemler alınacak sahte mimarlara karşı?
Öncelikle Oda ile okulların sıkı bir işbirliği kurması gerek. Oda olarak bunu yapmaya çalışıyoruz; ama aynı şeyi okulların da düşünmesi gerek. Biz, hem Türkiye’deki hem de Kıbrıs’taki okullara başvurarak bize listelerini göndermelerini istedik. Yasal olarak ise durumu savcılığa iletiyoruz, dosyalarını ulaştırıyoruz. Bundan sonrası onların işi.
|