BR> Ev değil, demokrasi inşa
ediyoruz
Viranşehir yoksul bir yer, Yeğin’in demesiyle
Türkiye’nin “amelesi”, en ezilen proletaryası burada. Her yıl binlerce insan
Türkiye’nin pek çok yerine, mevsimlik ya da inşaat işçisi olarak gidiyor.
Başkalarının tarlalarını ekip, toplayıp, başkalarına ev inşa ediyor
Viranşehirliler. İşte o “amele”ler şimdi komün için kolları sıvadı. 8-9 hanelik
çekirdekler kurulup, her çekirdekten de bir koordinatör belirleniyor. Kadınların
erkeklerin yanında kendilerini ifade edememeleri durumunu ortadan kaldırmak için
onlar ayrı toplanıyor. Altı yaşından büyük çocuklar da kendi koordinatörlerini
seçiyor. Çünkü onların da evlerinin nasıl olacağı noktasında söz hakkı var.
Meksika’dan mimarlar,
Türkiye’den mühendisler, ekolojik tarım uzmanları geliyor, toplantılar
yapılıyor. Tıpkı ben oradayken köylülere pratik ve samansız kerpiç ev yapımını
anlatmaya gelen İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Bilge
Işık gibi. Elinde katalog, kerpiç evin dünyadaki örneklerini gösteriyor
Işık, Viranşehirlilere. Gözlerde merak ve şaşkınlık. Çünkü başta pek de sıcak
yanaşmıyorlar kerpiçe. Hatta üç ayları neden kerpiç ev yapılması gerektiği,
ekolojik tarımın nasıl yapıldığı, dayanışmacı ekonominin ne olduğu
tartışmalarıyla geçiyor. “Kerpiç evler ekolojik evler, yazın serin, kışın sıcak
oluyor” diyor Yeğin, “Hem uzmanlara daha az yer veren, hiyerarşiyi yok eden,
insanların türkü söyleyerek birlikte yaptıkları yani eşitlikçi bir inşa biçimi.
Bu yüzden seçtik onu. Çünkü biz demokrasi denilen şeyin insanların birbirini
gördükleri, üzüntülerini paylaştıkları bir organik mahallede
gerçekleştirebileceğine inanıyoruz. Sadece ev değil, başka bir biçimde demokrasi
inşa ediyoruz.”
Ancak son karar mercii tabii ki Viranşehirliler. Plan
onların isteklerine göre değişiyor: “Evler avlulu olsun, sıcak günlerde rahat
rahat dışarıda oturabilelim.”, “Kadınlar için bir alan olmalı, orada rahatça
toplanıp, sorunlarımızı tartışabilelim.”, “Çocuk parkı büyük olsun,
arkadaşlarımız da gelir.”
Yeğin’e düşen mi? Sadece onlara bunun için
cesaret veriyor. Çünkü Ezilenlerin Tiyatrosu’nun kuramcısı Augusto
Boal’ın dediği gibi, mutluluk cesaret ister, Yeğin bunu biliyor. “Bizim
yaptığımız” diyor, “insanların özgüvenlerini yerine getirmek, bu sürecin içinde
kolektif bir çalışma yaratmak. Her şey onların kararı ve onların ellerinde.
Evler kurulunca biz gideceğiz, esas olan onların işi kabullenmesi. Hem bir süre
sonra farkına varıyorsunuz ki onlar bizden daha iyi biliyorlar. Herkes köyden
gelmiş, köyün dayanışmacı biçimini; kerpiç evin yapılışını, tarımı zaten
biliyor. Biz sadece onlara bunu yeniden hatırlatıyor, biraz hafızalarını kazıp
özgüvenini ortaya çıkarıyoruz. Biz mükemmel toplum yaratmıyoruz. Zaten bu faşizm
olur. Biz sorunları olan, ancak sorunları kendi içinde çözebilecek bir toplumsal
yapı yaratıyoruz.”
Herkesin yönelttiği, bunun ömrü ne kadar sürer,
sorusuna bir yanıtı yok Yeğin’in. Bilmiyor, denemeden de bilinemez ki… Ancak
çalışma şimdi, bugün bitse de, Viranşehirlilerin, herkesin barınacak yeri
olmasının insan hakkı olduğunu öğrenmesinin bile dünyayı değiştireceğine
inanıyor. Sadece bu da değil, Viranşehir'deki çalışma başka yerlere de örnek
olmuş. Yakında Nusaybin’de “Ax u Bajar/Toprak ve Kent”, Lice’de “Ax u
Jiyan/Toprak ve Yaşam” çalışması başlayacak. Nusaybin’de boş parklar bir yıllık
sebze ihtiyacını karşılayacak şekilde ailelere paylaştırılacak. Lice’de ise,
1974 depreminden beri geçici prefabrik evlerde yaşayan aileler için kerpiç evler
inşa edilecek, tabii yine o ailelerle birlikte. Uzun lafın kısası, “Başka bir
dünya mümkün”. Bu çalışmalar da bunu laf olmaktan çıkarıp, hayata döküyor.
Görmek isterseniz Viranşehir'deki “Ax u av” mayısta kapısını
açacak.
|