br />
Üst katta, Vehbi Koç’a ait belge ve eşyaların sergilendiği salon, bir bakıma
bu mütevazi işadamının kendi iç gelişiminden de çizgiler taşıyor. Kitaplıkta
Ankara ve çevresiyle ilgili beş bini aşkın kitap, dergi ve tez gibi metinler yer
alıyor. İçinde gene beş bin dolayında yayın bulunan Ali Esat Bozyiğit
koleksiyonu da bu katta... Arşiv odasında ise 3 bin 500 özgün fotoğraf ve
kartpostal, yüz film, 155 plan ve harita, çeşitli tarihi belgeyle 450 Ankara
türküsü ve oyun havasının kaydı var. Ankara türküleri deyince, hemen Ankara
Enstitüsü Vakfı’nın Kurucu Başkanı Murat Karayalçın’ın “sağlam Ankaralı” Güven
Dinçer’in önerisiyle sipariş ettiği besteler ve çokseslendirilmiş Ankara
türkülerinin CSO’da seslendirilişi usuma geldi, ikisinin de kulaklarını
çınlatmak istiyorum.
Merkezin giriş katında birisi Sevgi Gönül’ün adını taşıyan iki sergi odası,
Ankara’nın kültürel kalıtı ve tarihiyle ilgili sergilere ev sahipliği yapıyor.
Panel, söyleşi, konferans, atölye çalışması ve belgesel gösterimi gibi
etkinlikler için 50 kişilik küçük bir salon var. Burada bir köşede evin maketi,
diğer köşede ise Vehbi Koç’un büstü yer alıyor. Huyum kurusun, hemen büstün
heykeltraşının kim olduğunu merak ederek yakından inceledim ve bulduğum imza pek
hoşuma gitti. Büstü, balmumu heykel çalışmalarıyla da bilinen Eskişehir
Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen yapmıştı. VEKAM yöneticilerine,
heykeltraşın imzasını büstün kaidesinde küçük bir plaketle vurgulamalarını
öneriyorum.
Bu binanın bahçesindeki meyvelerin, başta kayısı olmak üzere, eski usullere
göre değerlendirilip, şurupların bile yapıldığını görmek de hoş bir duygu.
Eskinin sadece belge niteliğinde korunması yeterli değil, eski usül doğal
yöntemlerin de yaşatılması önemli.
Bir ‘müze-ev’
Hemen sokağın öte yanındaki ikinci bağ evi ise Vehbi Koç’un eniştesi Ali
Gedikoğlu tarafından 1900’lerin başlarında yaptırılmış ve bina Koç’un
kızlarından Semahat Arsel tarafından Vehbi Koç Vakfı’na bağışlanmış. Etnografik
bir müze anlayışıyla düzenlenen binada, İstanbul’daki Sadberk Hanım Müzesi
uzmanları, üst katı Osmanlı döneminden Cumhuriyete geçiş döneminin bağ evi
yaşamını yansıtan bir anlayışla tasarlamışlar. Odalara “farklı stillerdeki
mobilya ve aksesuarların yerleştirilmesinde” geleneksel ve çağdaş yaşam tarzının
bir arada olabileceğini gösteren vurgu yapılmış. Eşyaların bir bölümünü Vehbi
Koç’un kızları, sakladıkları kendi özel eski eşyaları arasından seçerek
yollamışlar.
Bu binada gene küçük sergilerin açılabildiği, bağ evinin öyküsünü anlatan
belgesel filmin gösterildiği küçük bir salon da bulunuyor. Bahçede bir fırın yer
alıyor. Burada, iş toplantıları ve özel davetlerde özel pide çeşitleri
pişiriliyor. Önceden görüşülerek, Ankara konulu sunumlar burada
düzenlenebiliyor. Bağ evi, salı günleri dışında, randevu alınarak her gün
10.00-17.00 saatleri arasında gezilebiliyor. Kıta Avrupasında çeşitli
örneklerini gördüğüm müze-evlerden yöntem ve düzenleme açısından eksiği yok.
VEKAM’ın bu iki bağevi, arabesk çağrışımlar yaptıran Keçiören’de birer “yüzük
taşı” gibi parıldıyor. Siz de benim gibi “geç kalmışlar”dansanız, bir an önce
yolunuzu düşürün ve bu müze-evi gezin mutlaka...
|