b>Ankara'da 1994'ten bu yana, Büyükşehir Belediyesi tarafından trafik sorununun "tek çözümü" olduğu iddiasıyla katlı kavşaklar ve yol genişletmeleri yapılıyor. Oysa bilim çevreleri ve meslek odalarınca, taşıt trafiğini esas alan yaklaşımların terk edildiği, araba kullanımını özendiren trafik çözümlerinin Ankara'nın ulaşım altyapısını daha da zorlayacağı, noktasal uygulamaların uzun vadede daha büyük sorunlara yol açacağı ve kazaları artıracağı yıllardır söyleniyor. Toplu taşımacılığın geliştirilmesinin ve kent merkezi bölgesinde araba kullanımına sınırlama getirilmesinin temel çözüm olduğu bu çevrelerce ısrarla vurgulanıyor. Ancak belediye yönetimi, tüm bu uyarılara ve ulaşım uzmanlarının söylediklerine rağmen bilimsel gerçeklerin tersini yapmaya devam ediyor.
Büyükşehir Belediyesi yönetiminin ulaşım politikalarında çağdaş yaklaşımları dışlamasının temelinde yönetim anlayışı ve politik görüşü yatıyor. Bu görüş, kenti bir yaşam alanı olarak değil, rant alanı olarak görüyor; bilimi ancak çok sınırlı olarak ve kendi çıkarlarına hizmet edecek biçimde kullanıyor; katılımcılıktan ve şeffaflıktan uzak durmayı tercih ediyor; popülist yaklaşımları benimsiyor. Toplumsal yapı da bunun devamına uygun ortam ve desteği sağlıyor. Aşağıda sıralanan nedenler bu temel görüşle şekilleniyor.
Bilimin dışlanması: Belediye yönetimince çağdaş ulaşım uygulamaları gayet iyi biliniyor, ancak politik olarak uygulanmıyor. Bugün Ankara'da kent içi ulaşımın, daha da ötesinde kent planlamanın bir bilim olduğu reddedilmiş durumda... Ulaşım planlamasına ait kararlar alınırken, çoğunlukla belediye bünyesinde bulunan ulaşım uzmanı ve plancıların görüşlerine başvuru gereği bile duyulmuyor. Çünkü bilim reddediliyor ve tam bir keyfilik hüküm sürüyor. Ulaşıma dair kararlar Belediye Meclisi'nde "önerge" yoluyla kabul ediliyor ve planlara "işlettiriliyor."
Demokratik olmayan yönetim: Bugün Belediye yönetiminde "tek adam" dönemi yaşanıyor. Bu tek adamlık sadece kararların uygulanıp uygulanmayacağına hükmetme değil, bizatihi kentteki projelere karar verme sürecinde de yaşanıyor. Belediye başkanının kendi bilgi ve düşünce sınırları içinde oluşturduğu her tür projesi sorgusuz sualsiz kabul görüyor ve yerine getirilmek zorunda kalınıyor. Karşı çıkanlar zaten yönetim çevresinde yer alamıyor. "Her şeyi ben daha iyi bilirim" megalomanisi, "aşırı hırs" ve "hakir görme" biçimindeki kişilik yapısı tüm kararlara zuhur ediyor.
Hızlı ve kolay yapılabilen gözde anıtsal yapılar: Ulaşımda katlı kavşakların belediye yönetimi tarafından tercih edilmesinin diğer bir önemli nedeni, bu kavşak yapılarının 'ne kadar çok iş yapıldığının' simgeleştirildiği bir tür anıtsal yapı olarak görülmesi...Yollardan geçen tüm Ankaralılar'a bu yapılanlar gururla(!) 'gösteriliyor.' Çünkü yoldan geçmeyen hiç kimse yok! Ankaralılar belediyeyi hep 'çalışırken', 'inşa ederken' görüyor ve takdir ediyor. Ayrıca bu yapılar 2-3 ayda bitirilebildiğinden kısa sürede sonuç veriyor. Yapılan her kavşak, çok sayıda açılış yapılmasına olanak sağlayan kullanışlı bir araca dönüşüyor. Bakanların davet edildiği, havai fişekli, konserli açılışlar bu yatırımların halk gözünde saygınlık ve değerini artırıyor.
Öte yandan bu ulaşım yatırımları, ulaşım sistem yönetimleri ya da raylı sistemler gibi önemli bir teknik bilgi birikimi ve uzmanlık gerektirmiyor. Sadece yol projesinden anlayan yerli inşaat şirketlerince kolayca yapılabiliyor ve işletme gibi bir sorunu bulunmuyor.
İhale sistemindeki yeri: Belediyenin ihale sistemi içinde kavşaklar ve yol yapımları önemli bir yere sahip. Bu kavşak inşaatlarının ihaleleri küçük bölümlere ayrılabiliyor ve pek çok ayrı iş kalemi, Kamu İhale Kurumu'nun denetimine 'takılmadan' farklı firmalara rahatlıkla yaptırılabiliyor.
Arabayı sevme: Öznel bir değerlendirme olmakla birlikte, belediye başkanının arabaya aşırı düşkünlüğü de bu politikaların ısrarla uygulanmasında önemli bir etken olduğunu düşündürtüyor. 12 yıldır Belediye Başkanı sokaklarda yürürken pek görülmedi. Hatta yapılan büyük parkları bile misafirlerine 'akülü golf arabasıyla' gezdirdiği basından izlendi. Bu araba hayranlığı aslında sadece yöneticilerde değil, toplumun geniş kesimleri tarafından da paylaşılan ortak bir zevk olarak öne çıkıyor.
Politik riski yok: Taşıt öncelikli bu politikalar, yayalar dışında tepki çekeceği kentli cephesine de sahip değil. Çoğunluğun hoşuna gidiyor. Yayalar da çoğunlukla zaten yoldan geçmeye çalışırken öldükleri(!) ya da sakat kaldıkları için bu toplumsal muhalefeti oluşturacak takate sahip değil. Dolayısıyla özel araçla ulaşıma kısıtlamalar getirmeyen ve çoğu kimsenin huzurunu bozmayan bu politikaların, toplumsal muhalefet ve politik risk oluşturma ihtimali bulunmuyor.
Doğruların uygulanabilmesi ve kamu kaynaklarımızın daha fazla israf edilmemesi için öncelikle yönetim anlayışında önemli bir değişikliğin olması gerekiyor... Bunun kırılması yönünde, bilimsel gerçeklerin oda, üniversiteler ve meslek insanlarınca her platformda anlatılması büyük önem taşıyor.
Eser ATAK / Şehir Plancısı
|