Haziran ayında düzenlemeye gidilen 'Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği', aradan birkaç ay geçmeden yeni değişikliklerle gündeme geldi. Kamuoyuna daha çok 'stüdyo daire yasağı' ve 'yol genişliklerine bağlı olarak kat sayılarının yeniden tanımlanması' gibi konularla yansıyan 'Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına dair Yönetmelik', kimileri tarafından olumlu bulunurken; mimar ve şehir plancıları tarafından ise çekinceyle karşılandı. Oda olarak birçok noktada itiraz ettikleri ve yargıya taşıdıkları önceki değişikliğin üzerinden daha üç ay geçmeden yeni bir yönetmelik değişikliğine gidilmesinin yapılan düzenlemenin ne kadar aceleyle hazırlanmış ve hatalı olduğunun göstergesi olduğunu söyleyen TMMOB Şehir Plancıları Odası (ŞPO) Genel Başkanı Necati Uyar, bunun kamuoyunda tartışılmamış olmasını da önemli bir eksiklik olarak değerlendirdi.
yapi.com.tr'nin 'Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına dair Yönetmelik' hakkındaki sorularını yanıtlayan Uyar, yapılan değişikliklerin bir bölümünün önemli sorunlar yaratmaya aday olduğuna dikkat çekerek; belli bir düzen getirmek için gerekli olan düzenlemeler olarak tanımladığı Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği'nin Türkiye’de de eskiden beri bir ihtiyacı karşıladığını, ancak bunun giderek genelleşmesinin ve farklı detayları içine almasının tek tip mimariye doğru bir gidişi zorladığını vurguladı. Uyar, 1985'ten bu yana var olan yönetmeliğin son yıllarda bu kadar çok tartışılmasının nedeninin kapsama alanını büyükşehirlere doğru genişletmesi olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Türkiye’de 1980’li yıllardaki kurguda, büyükşehirlere ayrı bir yetki tanımlanmıştı; büyükşehir belediyeleri kendi yönetmeliklerini hazırlıyorlar ve uyguluyorlardı. Bu tip imar yönetmelikleriyle birebir uyumlu olma zorunlulukları yoktu. AK Parti döneminde, 'büyükşehir de olsa, kendi yönetmeliklerini tip imar yönetmeliklerine uydurmak ve tek tipleşmeye girmek zorundadır' gibi bir yaklaşım oldu".
"Kentlerde kalıcı sorunlara neden olacak düzenlemelere itiraz ediyoruz"
"Bizim itirazlarımız daha çok kentlerde kalıcı sorunlara neden olacak düzenlemelere ilişkin" diyen Uyar, Haziran'da yapılan yönetmelik değişikliğinde gündeme gelen ve şimdi de aynen korunan emsal düzenlemesini örnek vererek, bunun sakıncalarına şöyle dikkat çekti:
"Kişilerin yaşadıkları bazı sorunlardan, isteklerden yola çıkarak yapılmış tanımlama, tüm ülke için geçerli olacak. Taban Alanı Kat Sayısı (TAKS), Kat Alanı Kat Sayısı (KAKS) emsal tanımlarıyla oynanmaması gerekir. Yıllardır uygulama belli bir tanım çerçevesinde giderken bunu değiştirmek; bütün kentteki yapılaşma emsallerinde değişikliğe, artışa neden olacak. O plandaki, kurgudaki sosyal donatının artık yetmemesi anlamına gelecek".
Ticaret, turizm fonksiyonları konut alanlarıyla birlikte düşünülemez
Her iki yönetmelikte de yer alan karma kullanım alanlarına yönelik düzenlemeyi de eleştiren Uyar, bugüne kadar zemin katların ticari kullanımından kaynaklanan birçok sorun yaşandığını anımsatttı:
"Ticari ya da turistik kullanım alanlarının konutla bir arada olması kabul edilemez. Biz, planlarda bunları özenle düzenliyoruz. Özellikle çok geniş bir yelpazesi bulunan ticari faaliyetler içinde farklı kullanımlar söz konusu olabiliyor. Bunların bir kısmının konutlarla birlikte olması, son derece sakıncalı ve tehlikeli. Bugüne kadar zemin katların ticari kullanımından çok sorun yaşamış Türkiye’de; ticaretin apartmanların katlarına doğru yayılmaya başladığı ve insanları kovduğu kent merkezlerini de düşünürsek, kararın yanlışlığını görebilirsiniz".
Yola göre kat düzenlemesinin bugünkü pratikte uygulama alanı yok
Basında geniş yer bulan 'kat adetlerinin yol genişliklerine göre verilmesi'yle ilgili düzenlemeyi çok tali bir konu olarak değerlendiren ve bu kadar gündeme gelmesi için de yanlış diyen Uyar, "Kat yüksekliği, uygulama imar planlarının asli kararlarından biridir" diyerek, yapılanın ilkel ve bugünün pratiğinde uygulama alanı olmayan bir düzenleme olduğunu vurguladı:
"Kat sayılarının yol genişliğine göre verilmesi, 1950’li - 1960’lı yılların yol istikamet planlarında var olan yönteme karşılık gelen bir düzenleme. İlkel, eskide kalmış bir düzenleme ve açıkçası bugünkü pratikte çok da uygulama alanı yok. Haziran’daki değişiklikte kat sayıları artırılmıştı; şimdi biraz düşürülüyor; aslında ne ona gerek vardı, ne de buna. Çünkü Türkiye’nin yüzde 99’unda planlarda kat yükseklikleri belli. İmar planı olup da üzerinde kat adedi yazılmayan bir yer varsa, bu muhtemelen hala eski düzenin devam ettiği küçük kasabalar olabilir; oralarda da 20 kat bina yapılması mantığa terstir. Bunlar büyük şehirlerin sorunudur; bu tür yerlerde de zaten bunun plan üzerinde belirlenmesi gerekir. Kat yüksekliği, uygulama imar planlarının asli kararlarından biridir".
Otopark sorununu parselde çözmek esastır
Uyar, kent meydanların, parkların altının otopark olarak değerlendirilmesi konusunda da, bunun yanlış olduğu yönünde çok sayıda yargı kararı bulunduğunu anımsattı. "Şehir içindeki yeşil alanlar, yağmur sularını çekecek, toprakla buluşturacak, yer altı sularını dengeleyecek alanlar" diyen Uyar, bu nedenle buraların altının betonlaşmaması gerektiğinin altını çizdi. Aksi taktirde toprağın altındaki dengelerin de bozulduğunu kaydeden Uyar, "Ağaç türlerine göre kök için gerekli olan toprak derinliği değişkenlik gösteriyor; ancak parklarda olabilecek türden çınar ağaçları gibi önemli ağaçların yetişebilmesi için otoparkın yapılacağı derinlik kadar bir toprak derinliğine ihtiyaç var. Otopark sorununu parselde çözmek esasken; yeni yapılacak yapıların kendi otopark sorununu çözerek yapılması yönünde ilkeler ve kurallar geliştirilmesi gerekirken; bizim hala kamuya ait meydanların, parkların, yeşil alanların altını zorluyor olmamız kabul edilebilir değil" diye konuştu.
Bakanlık, ‘yöresel farklılık varsa, bunu da ben belirlerim’ diyor
Yönetmeliği, 'yöresel farklılıkları ortadan kaldırdığı' için de eleştiren Uyar, şunları söyledi:
“Bu tip imar yönetmeliğini uygulamaya başladığınız zaman, ki sistemin uzun yıllardır önemlisi hatası bu, her yerde aynı binaları görmeye başlıyorsunuz. TOKİ’nin alıştığı tek tip mimariyi de göz önünde bulundurursak; mimarlar yaptıkları projeleri ne kadar geliştirirlerse geliştirsinler, bir imar yönetmeliğine göre yapılacak binaların birbirinden farkı olmayacağını hepimizin görmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu yönetmeliklerin yöresel ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirilebilmesi, düzenlenebilmeleri gerekiyor. Bakanlık, bir taraftan bunun önünü açıyormuş gibi görünüyor; ancak bir taraftan da ‘yapılacak olan üst ölçekli planlarda bunu Bakanlık belirler’ diyor. Bu da tek tipin bir başka versiyonudur. Bakanlık, ‘yöresel farklılık varsa, bunu da ben belirlerim’ anlayışıyla bu düzenlemeleri yapmış gibi görünüyor. Bu, tek tipleşmeyi zorlayan, bizim mimarlık, kentleşme kültürümüzü ortadan kaldıracak, önemli zarar verecek bir anlayış”.
|