amunun ve özel kesimin karar vericileri metropollerin yüksek değerli mahallelerinde yaşıyor. Metropollerin düşük değerli mahallelerinde yaşamak, kentlerin orta ve kasabaların yüksek değerli mahallelerinde yaşamaktan daha avantajlı görülüyor.
Türkiye'de metropol, kent ve kasabalar ve onların yüksek/orta/düşük değerli mahallelerini göz önüne aldığımızda, ortaya dokuz grup çıkıyor. Bu dokuz grubun her birini ayrı ayrı hane ağırlıkları ve gelirden aldıkları paylar açısından karşılaştırmalı olarak incelediğimizde, dört ana grupta birleştiklerini görüyoruz:
1. Metropollerin yüksek değerli mahallelerinde oturanlar grubu (Türkiye'deki toplam hanelerin yüzde 7.7'si),
2. Metropollerin orta ve kentlerin yüksek değerli mahallelerinden oluşan grup (Türkiye'deki toplam hanelerin yüzde 18.5'i),
3. Metropollerin düşük değerli mahallerinde yaşayanlar grubu (Türkiye'deki toplam hanelerin yüzde 16.9'u),
4. Kentlerin orta ve düşük değerli mahalleleriyle kasabalarda yaşanlar grubu (toplam kentsel Türkiye hanelerinin yüzde 56.9'u).
Metropollerin yüksek değerli mahallelerinin sakinleri 2004'te kentsel Türkiye hanelerinin yüzde 7.5'ini, nüfusun yüzde 5.9'luk bir kesimini oluştururken, gelirin yüzde 18,2'sine sahiptiler. Görünen o ki, 2007'de durumlarını daha da iyileştirecekler. Hane payları yüzde 7.7'ye, nüfus payları yüzde 6'ya çıkarken, toplam kentsel kullanılabilir gelirden aldıkları pay ise yüzde 21.2'ye yükselecek. Yani gelirden toplam kentsel nüfus içindeki paylarının üç katı kadar pay alırlarken bu oran biraz daha yükselerek 2007'de 3.5 kata çıkacak.
Metropollerin orta değerli mahalleleriyle kentlerin yüksek değerli mahallelerinde yaşayan hanelerin toplam kentsel Türkiye hanelerine oranı yüzde 18.5 iken, nüfus olarak hane oranının bir puan altında gerçekleşiyor. Demek ki bu mahallelerde ortalama aile büyüklüğü genel ortalamanın altında. Ama bu kesimin kullanılabilir gelirden aldıkları payın 2004'te nüfus payının dört puan, 2007'de ise 4.7 puan üstünde olacağı tahmin ediliyor.
Gecekondunun payı yükselecek
Üçüncü grubu, metropollerin düşük değerli mahallelerinde yaşayanlar oluşturuyor. Bu gruba kabaca gecekondulular demek yanlış değil, hane paylarıyla, nüfus payları hemen hemen eşit olan, bir başka deyişle, ortalama hane büyüklüğü açısından kentsel Türkiye ortalamalarını yansıtan bu grup, 2004'te kentlerde yaratılan toplam kullanılabilir gelirden hane ve nüfus oranları kadar pay alıyordu. 2007'de bu oran bir puan kadar yükselecek.
Son grubu ise tüm kasaba haneleriyle, metropollerin dışında kalan 100 binin üzerindeki nüfuslu kentlerin orta ve daha düşük değerli mahallelerinde yaşayan haneler oluşturuyor. Kentsel Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ı buralarda yaşıyor. Hane ağırlıkları nüfus oranının altında, çünkü ortalama hane büyüklüğü genelin üzerinde. 2004'te kullanılabilir gelirden yüzde de 43.3 pay alıyorlardı. Eğilimler 2007'de toplam gelirden alacağı payın yüzde 38'e gerileyeceğini gösteriyor.
Yukarıdaki dört gruptan ilki 'karar vericiler', üçüncüsü ise 'gecekondulular' grubu olarak tanımlanabilir. Metropollerin yüksek değerli mahallelerinde yaşayanlar içinde; en üst sosyoekonomik statü grubunun (A) yarısı, üst SES (B) grubunun dörtte biri, orta üst SES (C1) grubunun yaklaşık onda biri var. Kısaca metropollerin yüksek değerli mahallelerinde toplumun orta ve daha üst sosyoekonomik statü grupları yaşıyor . Yani kamunun ve özel kesimlerin karar vericileri.
Gecekondu grubu, metropollere göç etmenin önemini ve ayrıcalığını vurguluyor. Çünkü metropollerin 'düşük' değerli mahallelerinde yaşamanın, kentlerin 'orta' ve kasabaların 'yüksek' değerli mahallelerinde yaşamaktan daha avantajlı olduğu, kentlerde yaratılan kullanılabilir gelirden kendi nüfus ağırlığı oranında pay alabilmesiyle ortaya çıkıyor.
Yani metropollerde yerleşik olarak yaşamak, en azından kentsel Türkiye'de yaratılan kullanılabilir gelirden alınan payın artması anlamını taşıyor. Bu da, kasabalarda ya da kentlerin orta ve düşük değerli mahallelerinde yaşamaktansa, metropollerin gecekondu bölgelerinde yaşamanın bile bir tercih nedeni olarak öne çıktığını gösteriyor.
İşsizlik artmaya devam edecek
2007'de kentsel Türkiye nüfusunun 48 milyon 500 bin kişi olacağı öngörülüyor. Bu nüfusun kabaca üçte biri (16 milyon 500 bin kişi) çalışma yaşamına katılanlardan oluşacak. Çalışma yaşamına katılanların üçte birini ya geçici işlerde çalışanlar ya da işsizler meydana getirecek. (Bu kesimin nüfusu da 5 milyon beşyüzbin kişi ediyor).
Nüfusun üçte biri çözüm bekliyor
Kentsel Türkiye'de nüfusun yapısına çalışma yaşamına katılımı açısından bakıldığında her noktada, üçte bir dağılımı öne çıkıyor. Kentler Türkiyesi bütünlüğünde kabaca nüfusun,
- Üçte biri okul çağı öncesi çocuklarla, öğrencilerden oluşuyor,
- Üçte birini emeklilerle, ev kadınları oluşturuyor,
- Üçte biri de çalışma yaşamının içinde yer alanlardan oluşuyor. Ama o çalışma yaşamında yer alanların üçte biri ya işsiz iş arıyor ya da geçici işlerde iş buldukça çalışıp düzenli iş arıyor.
Tablodaki görünüm kentsel Türkiye'nin tamamının bir fotoğrafı. Bu fotoğraf metropol, kent, kasaba Türkiyesi bağlamında ve kadın/erkek ayrımında önemli farklılıklara işaret ederek, üçte bir dağılımının söz konusu bile olamayacağı izlenimini yaratıyor. Tablo iki önemli duruma işaret ediyor. Genel olarak nüfusun çalışma yaşamına katılım oranının çok düşük olması ve özelde de kadınlar için bu oranın çok daha da düşük oluşu. Metropollerden kasabalara doğru gidildikçe nüfus içindeki ev kadını oranı artıyor. Artıyor çünkü, okula gitmeyen kız çocuklar herhangi bir işte çalışmadıkları ve çalışmak için iş de aramadıkları için 'ev kadını/ev kızı' olarak görünüyor.
Çalışan kadınların oranı ev kadınlarının yansıttığı oransal yapının tersine metropole doğru gidildikçe artabiliyor. Emekli erkeklerin en çok olduğu yerler ise kasabalar ve metropoller.
Kentler çalışma yaşamına katılmış erkekler içinde 'geçici işlerde iş buldukça çalışan'larla 'işsiz'lerin oranının en yüksek olduğu kesim. Ücretli-maaşlı çalışanlar içinde kadın erkek oranı metropollerde 3'e 1, kentlerde 4'e 1 ve kasabalar da ise 5'e 1. Ama işsizlik bağlamında kadınlar daha avantajlı, nüfus içindeki işsiz kadınların oranı ister metropol olsun, ister kent ya da kasaba, işsiz kadın oranı hep erkeklerden daha düşük(!). Çünkü onlar ev kadını.
Metropol, kent ve kasaba ayrımında 2000'den 2007'ye nüfusun sosyo-demografik dağılımına sayısal olarak bakacak olursak, sergilenen yapının (varsa) iç açan ve karartan yönlerini görmek de olanaklı olacak.
Her alanda kutuplaşma var
Türkiye'de hızlı bir biçimde iki kutuplaşma ortaya çıkıyor. Bu kutuplaşmalardan birincisi, orta tabakaların yok olmasından ve artan gelir eşitsizliğinden kaynaklanan gelir kutuplaşması. İkincisi ise metropol-kasaba kutuplaşması. Bu kutuplaşmanın da kaynağı yine gelir ve dağılımı. Metropollerin zenginleşerek eşitsizleşmesi, kasabaların ancak yoksullaşarak eşitleşebilmesi, yaratılan özlemlerle nüfusun mekâna (metropollere, kentlere ve kasabalara) eşitsiz dağılımını giderek daha da körükleyebilir. Bu da metropollerin, kentlerin, kasabaların yaşanabilirlik ölçütlerinin tartışma gündemine taşınmasına kaynaklık edecek gibi görünüyor.
|