Kaçkar Dağları Milli Parkı Yitirilirken...
Neyin yapılacağı ve nasıl olacağı kanunla belirlenmiş olsa da Ayder’de yapılan her şey kanuna ve Ayder’in kendisine aykırı. Sadece gidip görmek ve “hadi canım bu kadar da olmaz” demek için bile uğrayabilirsiniz. Ayder, 1350 metre yükseklikte yemyeşil ormanın ortasında bir cennetti. Eşi zor bulunur eski, ahşap yayla evlerinin ve yaylacılığın
Yemyeşil vadiler, pamuk bulutlar ve dev ağaçlar; nemli, beyaz bir çarşaf gibi sarıyor insanı. Sislerin içinden başı yöresel dokumayla bağlı küçük bir kız bize doğru geliyor. Deklanşör inip kalktığında başka bir ülkeye geldiğimizi anlıyoruz. Burası Karadeniz’in göbeğindeki en meşhur yayla; Ayder’deyiz. Ahşap pansiyonlardan birine yerleşiyoruz. Evin büyük salonunda yaşlı kadınlar oturmuş televizyon seyrediyor. Biraz laflıyoruz. “Nasılsın hala?” Yaşlı hala doğru söylüyor, nerede o eski Ayder? Pansiyonların bulunduğu yer sık ormanların tam kenarında. Hafif yağışlı olmasına rağmen dışarıda öyle temiz bir hava var ki. Doyasıya içimize çekiyoruz. Biraz etrafı geziyoruz. Buralar artık turistik bir havaya bürünmüş. Her yerde dükkânlar ve satılık bir şeyler... Sabah uyandığımda ilk iş olarak solumdaki tahta pencerenin pazen örtüsünü aralıyorum. Güneş hafif yükselmiş, her yer pırıl pırıl görünüyor. Pencerenin alt kanadını yukarı kaldırıp mandalı kilitliyorum. Derin bir nefes alıyorum. Nefis bir uyanış bu. Kenara çekilip yemyeşil Ayder’in ahşap odaya dolmasına izin veriyorum. Gece geldiğimiz için manzaranın pek farkında değiliz. Etrafımız yaşlı ağaçlarca çevrelenmiş. Göz alabildiğine yeşil ve doyabildiğin kadar mavi bizi kuşatmış durumda. Ağaçların olmadığı yerlerde ise yeşil çimenler ve kısa otlar halı gibi her yeri sarmış. Hemen hazırlanıp mis gibi kokan mısır ekmeğinin peşine düşüyorum. Kahvaltı sırasında ev ahalisiyle sohbet başlıyor. “Belediye bir şeyler yapıyor mu? Çok düzensiz gördüm buraları.” Hakikaten yöneticiler bilmiyor, duymuyor. Boyayla çirkinliklerini örteceklerini zannediyorlar. Asıl tuvalin üzerine yapılanları görmezden geliyorlar. Olur olmaz yerlere ruhsat vererek Ayder’i şehir benzeri bir ucube yapmaya çalışıyorlar. Akıllarınca turizm açısından gerekli olduğunu düşündükleri bu yatırımlar, aslında yöresel küçük pansiyonları ve diğer geleneksel evleri kaderine terk ettiriyor. Önce hafif yapılaş, sonra birkaç torpille üzerine kat çık, sonra genişlet ve ahbap çavuş ilişkisiyle devam et gitsin. Kimse olanların şahitdi olmak ve bakmak istemiyor. At gözlüğü sendromu... Oysa Ayder’i Ayder yapan, bu evler, buradaki yaşam tarzı ve bu eşsiz manzara. İnsanlar buraya geliyorsa bu doğal hava için geliyor. Belediyenin ruhsat verdiği altı katlı beton otelleri görmek için değil. Her yer otel olursa görecek ne kalacak merak ediyorum. Yaylaya asfalt On sene önce yine buraya ilk asfalt döküldüğü günü hatırlıyorum. Tesadüf
buradaydım ve koca asfalt makinesinin güzelim yaylanın yeşil çimenlerinin
üzerine pis petrol artığı serişine şahit olmuştum. O zaman bile
haykırmıştım, Neyin yapılacağı ve nasıl olacağı kanunla belirlenmiş olsa da Ayder’de yapılan her şey kanuna ve Ayder’in kendisine aykırı. Sadece gidip görmek ve “hadi canım bu kadar da olmaz” demek için bile uğrayabilirsiniz. Ayder, 1350 metre yükseklikte yemyeşil ormanın ortasında bir cennetti. Eşi zor bulunur eski, ahşap yayla evlerinin ve yaylacılığın geleneksel yöntemlerle yapıldığı muhteşem manzarası olan bir yerdi. Tüm Karadeniz fotoğraflarında şöyle bir manzara vardır; büyük ormanın altında yemyeşil bir yamaç, yamacın üzerinde geleneksel birkaç ahşap ev ve evin etrafında alacalı inekler otluyor. Evet, artık o nefis manzaranın içinde tuğlaları görünen birkaç katlı betonarme binalar, renkli tabelalı onlarca pansiyon ve otel, ayrıca bolca elektrik direği ve lüks arazi araçları da var. Ayder, artık kapılarını turizme açmış düzensiz bir köy olma yolunda hızla ilerliyor. Kaplıcası, doğal güzellikleri, havası, suyu ve yayla kültürüyle örnek olan bir yerdi ama artık çimento tuğla ve bolca arabayla beraber otobüsler dolusu turist barındırıyor. Bir de ironik olan, Ayder birinci derece doğal sit alanı, yani çivi dahi çakılamaz ama Ayder’e bir zamanlar nasıl olduysa turizmde öncelikli bölge statüsü de verilmiş. Yani otel yapmak isterseniz değil çivi çakmak gökdelen bile dikebilirsiniz. Ama 300 yıllık eski ahşap evleri onaramazsınız. Burası Türkiye, önce garip kanunlarla yapılaşmaya müsaade et sonra sit alanı olan yere altı katlı otelleri dik şimdi de milli park olmaktan çıkar. Falcı olmaya gerek yok, bunun arkasından Ayder villaları ve kayak merkezi gelecek. Ben bu senaryoları bir yerlerden hatırlıyorum! Murat Selçuk / Gezgin yazar, Yeşiller Partisi PM üyesi |