İstanbul’da opera temsilleri geçici mekân Süreyya
Operası’nda yapılıyor. Provalar başka yerde, kostümler başka yerde…
Sanatçılar perişan, temsil öncesi ve sırasında bir yerden bir diğerine
taşınıyor. Mekân yetersiz kaldığı için görkemli büyük yapıtlar sahnelenemiyor.
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası sezon açılışını opera binası
yerine Aya İrini’de yaptı (ya o da olmasaydı) AKM neredeyse
çürümeye terk edilmiş bir halde yazgısını bekliyor. Kentin övünülecek bir opera
binası yok. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası bin yıllık tarihi geçmişi olan
övülesi bu kentin geçici sahnelerinde konserlerini veriyor. Çünkü tek
gururumuzdu AKM, hâlâ yazgısını bekliyor.
Devlet Tiyatrosu’nun adı var, sahnesi yok. Özel tiyatrolara
gelince; ayakta durma savaşı verirlerken çoğu yapıtlarını kiralık mekânlarda
sahneliyor. İstanbul’un yüz akıydı AKM şimdi yok.
Ve sergiler İstanbul’un bin yıllık tarih geçmişi özel Sabancı
Müzesi’nde, İstanbul’un 100 yıllık mimari kültürü Santral
İstanbul’da sergileniyor. Güzel de, ne zamana kadar? Biri bu tarihe,
diğeri şu tarihe kadar… Yani hepsi geçici. Kentin bin yılı aşkın kültür, sanat,
mimari geçmişini, sergiler açık kaldığı sürece kim izlediyse şanslı. Geri kalan
yerli ve yabancı turist görmese de, bilmese de olur.
Çünkü üç imparatorluğu bağrında barındırmakla gururlandığımız bu tarihi
kentin bir “Kent müzesi” yok...
Geçen eylül ayında Adalar Kent Müzesi’nin açılışında
konuşmalarını yapan yetkililer, müzenin bundan sonra yapılacaklara öncülük
etmesi dileğini vurguladılar. Adalar Kent Müzesi bir bağlamda, gelecekteki
İstanbul kent müzesine bir örnek olmalıydı. Elbette kutlanacak bir başarıydı bu.
Böyle bir müzenin türlü çabalarla, nice zorluklarla gerçekleştirilmesi... Ancak
isterdik ki, önce bir İstanbul kent müzesi diğerlerine örnek olsun. Keşke önce
bir İstanbul kent müzemiz olsaydı da arkasından başkaları gelseydi. Çanakkale’de
var, Mardin’de (Sabancı Holding’in girişimiyle) var, ama bunca gururlandığımız
dünya kenti İstanbul’da yok. Ve üç imparatorluğa mekân olmuş bu kentin kültürü,
tarihi ne yazıktır ki sadece geçici sergilerle sınırlı kalıyor.
Oysa bu şansı yakalamıştı İstanbul bir zamanlar… Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı’nın, HABİTAT II Konferansı
nedeniyle, 1996 yılında Darphane-i Amire binasında açmış
olduğu, “Dünya Kenti İstanbul Sergisi”nde kalıcı bir kent
müzesinde var olması gereken, akla gelebilecek her türlü tasarım, dokümanları,
belgeleri, fotoğrafları, gravürleri, haritaları, grafikleriyle, yazıları ve
görselliği ile en ince ayrıntısına kadar sergilenmişti.
Kent, tarih öncesi İstanbul’dan Bizans’a, erken ve geç Osmanlı döneminden,
Mütareke ve Cumhuriyet dönemi İstanbulu’na uzanan uzun soluklu tarihsel bir
zaman diliminde, coğrafyası, tarihi, müziği, giysisi, mimarisi, resmi,
minyatürü, özetle bütün bir yaşam kültürüyle yer almıştı bu dev sergide.
Prof. Dr. Afife Batur’un genel koordinatörlüğünde, her biri
kendi dalında uzman onca değerli bilim ve sanat insanımızın (burada adlarını
vermeye yazıya ayrılan yerin sınırlı olması nedeniyle olanak yok) gönüllü
çalışmalarıyla, inanılmaz bir azimle gerçekleştirilen ve uzun süre ziyaretçiye
açık kalan bu serginin malzemeleri bugün nerede diye sorulacak olursa: kimi
maketler Yıldız’daki Mimarlar Odası’nın kullandığı binanın girişinde, büyük bir
bölümüyse Tarih Vakfı’nın binalarında korunmakta.
İstanbul bir ‘Dünya Kenti İstanbul Müzesi’ni çoktan hak etmiştir... Böyle
anlamlı bir proje için vakit geçirmeden harekete geçilmelidir. Yetkililere,
ilgililere duyurulur…
|