Italo Calvino benzersiz kitabı 'Görünmez
Kentler'de şöyle bir cümle fısıldar: "... Anılardan akıp giden bu
dalgayı bir sünger gibi emer kent, ve genişler. Oysa kent geçmişini dile vurmaz,
çizik çentik, oyma ve kakmalarında zamanın izini taşıyan her parçasına, sokak
köşelerine, pencere parmaklıklarına, merdiven tırabzanlarına, paratoner
antenlerine, bayrak direklerine yazılı geçmişini bir elin çizgisi gibi
barındırır içinde." Calvino için kent 'başvurulacak bir ansiklopedi'dir. İçinde
türlü türlü sırları, derin bir geçmişi barındıran.
Kent ansiklopedilerinin içinde en güzeli kuşkusuz İstanbul'dur. Her taşının
altında binbir dünya saklayan bu kent gide gide bitecek türden bir şehir de
değil. Çokça keşfedişler, uzun soluklanmalar isteyen bir yer. Tanpınar'ın
deyişiyle küçük büyük, manalı manasız, eski yeni, yerli yabancı, güzel çirkin
bir yığın unsurun birbiriyle kaynaştığı bir 'terkip'. Şimdilerde çoğunun yerinde
yeller esse de, İstanbul "sürpriz peyzajların şehri".
Bir soru yumağını fırlatma vakti, zira kışkırtıcı bölüm başlıyor.
Ayasofya'nın doğusunda 19. yüzyılda inşa edilen dev cüsseli Darülfünûn
binası yanmasaydı bugün nasıl bir etki bırakacaktı? Peki ilk spor
müsabakalarına hatta uçuş denemelerine bile ev sahipliği yapmış olan
Topçu Kışlası yıkılıp yerini Gezi Parkı
almasaydı, Taksim Meydanı nasıl bir yere dönüşecekti? Ya da Atatürk Bulvarı
yıkımları sırasında ortaya çıkarılan, Ayasofya ile yaşıt
Polyeuktos Kilisesi günümüze kadar ulaşsaydı...
Yol yapımında yıkılan binalar
Bu soruların cevabı yakın zamanda aydınlanacak. İTÜ Mimarlık Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turgut Saner danışmanlığında,
Cem Kozar ve Işıl Ünal tarafından kurulan
PATTU'nun çalışmaları ile ortaya çıkan "İstanbul'da
Tarih ve Yıkım/Hayal-et Yapılar" adlı proje, bu akıbeti bilinmeyen
mekânların peşine düştü. Kimi bir yol çalışmasına kurban giden, kimi yıktırılıp
yerine bina dikilen, kimi de bir yangın ile yok olan mekânlar bunlar.
İstanbul 2010 Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında, eylül
ayında açılacak sergi pek çoğumuzun haberdar bile olmadığı eşsiz yapıları bir
kent kültürü sergisiyle açığa çıkaracak. Sergi, kentlilerin belleğini bir nevi
soru yağmuruna tutacak, çokça da üzecek, zira bu eşsiz yapıların çoğu yerinde
yok.
On iki mekânın ele alındığı sergide İstanbul'un farklı dönemlerine ait ve
farklı nedenlerle yıkılıp günümüze kadar ulaşamamış Antiochos
Sarayı, Polyeuktos Kilisesi, Galata
Surları, Çandarlı Hamamı, İncili
Köşk, Direklerarası, Sadabad Sarayı,
Taksim Kışlası, Eski Çırağan Sarayı,
Darülfünûn binası, Ayastefanos Anıtı ve
Levent İlaç Fabrikası var. Bunlar serginin sacayaklarını
oluşturuyor. Seçilen yapılar ile ilgili bir tarih araştırması yapıldıktan sonra,
elde edilen bilgiler üzerinden mekânlar bilgisayar ortamında üç boyutlu olarak
görünür hale getirilecek.
Hayal-et Yapılar, on iki yapı ile ilgili yerleştirmelerin
ilkini 15 Eylül'de Çırağan Sarayı'nda yapılacak açılışla gerçekleştirecek. Diğer
yapılarla ilgili yerleştirmeler de Aralık ayının sonuna kadar yapıların geçmişte
bulundukları yerlere konulacak. Proje, 20 Kasım-19 Aralık günleri arasında
Taksim Cumhuriyet Müzesi'nde gerçekleşecek ana serginin yanı sıra, sergi kitabı
ve web sitesi ile de günümüze kadar ulaşamamış bu yapıları kentlilerin belleğine
geri çağırmayı hedefliyor.
Proje ekibi yapmak istediklerini şöyle özetliyor: "Amaç, kaybolan İstanbul'a
dair bir nostalji üretmek değil, aksine 'bugün' ile ilgilenebilmektir. Çünkü bu
yıkımlar bugün de devam ediyor. Gerçekleşecek olan sergi, yerleştirmeler, kitap
ve web sitesi ile bu yıkım anılarını taze tutmak, yıkım kavramını tartışmaya
açmak; kısacası İstanbul'u yara izleri, çizikleri ve kesikleri üzerinden okumak
ve bunları paylaşmak projenin temel hedefidir." İstanbul tutkunu pek çok kimseyi
heyecanlandıran 'Hayal-et Yapılar', bakalım sergide nasıl boy gösterecek.
|