İstanbul'da insan, yürüdüğü yola bile şüpheyle bakmalı kimi zaman; burada çok
değil yarım asır önce bir cami vardı belki ya da güzelim bir çeşme... Şu karşı
apartmanın yerinde bir hamam, otoparkın üzerinde ahşap bir konak... Ama tabii,
bir bilen yoksa yanınızda, "Aslında burada..." diye başlayan cümleler
kurulmuyorsa nereden gelecek aklınıza, her şey gördüğünüz gibidir, yol yoldur,
bina binadır işte...
Bizim yanımızdaki 'bir bilen' Nazlıgül
Bulut idi, pek yakında piyasaya çıkacak 'Fatih'in Kayıp
Çeşmeleri' kitabının yazarı... Onunla 'bulabildiği' kayıp çeşmeleri
konuştuk, bu bahis hüzünlüydü; ama o kütüphane senin, bu arşiv benim dolaşıp yer
ile yeksan olan çeşmelerden bir iz araması heyecan vericiydi. Sizce de öyle
değil mi; İstanbul sokaklarında bir kadın, elinde eski bir fotoğraf ya da altmış
yıl öncenin kitaplarından çıkarılmış yarım yamalak bir tarif, bir vakitler var
olan hatta hâlâ orada durduğu zannedilen tarihi çeşmelerden birini arıyor. Şehir
o günden bu güne tanınmaz olmuş, ne sokaklar kalmış yerinde, ne sokak adları...
İki küçük çocuğunu annesine bırakıp bir belediye otobüsüne atlamış üstelik... Şu
köşeyi dönünce görecek; aradığı orada mı, değil mi? O köşeleri dönüp de
göremediği 54 çeşme var Nazlıgül Bulut'un, 54 hayal kırıklığı, 54 keder, 54
öfke; "Böyle güzel bir çeşmeyi kim parçalayıp yok edebilir?" 1. Mahmut'un
yaptırdığı harikulade bir çeşme bile musluğuyla kitabesiyle dümdüz edilirse...
Kitapta, yıkılmadan önce çekilmiş son fotoğrafıyla görünen bu zarif çeşmenin
akıbeti çok üzmüş olmalı ki Bulut'u, "Şehrinizi seviyorsanız, oturur
ağlarsınız." diyor.
Mezar taşı yapılan çeşme kitabeleri
Çeşmelerin izini sürmek her zaman böyle üzücü olmamış; ama
çelişkili duygular içinde bırakmış Nazlıgül Hanım'ı, artık yerinde olmayan bir
çeşmenin nasıl olmuşsa muhafaza edilebilmiş bir motifinin ya da kitabesinin
peşine düşmek, bulunca çocuklar gibi sevinmek; ama aynı zamanda durumun
hazinliğini fark edip üzülmek... Bir gün mesela, bir duvar çeşmesi arıyor Bulut,
çok özellikli bir çeşme değil; ama olsun, atalardan yadigâr yine de... Yadigâr;
ama hani nerede? Mescidin duvarına yaslanıyor, elindeki şişeden bir yudum su
alıyor ve o esnada gözü haziredeki bir kitabeye takılıyor. Arayıp da bulamadığı
çeşmenin kitabesi, kim bilir hangi düşünceyle bir mezarın başına dikilmiş. Şimdi
define bulmuş gibi sevinmeli mi, yoksa 'defineyi' bu halde gördüğü için üzülmeli
mi? İki duygu bir arada; Fatma Tiryâl Hanım tarafından Aksaray'da yaptırılan
Hakkı Paşa Çeşmesi'nin kitabesini sadece tahmin yürüterek bir müzede bulduğu gün
ne hissetiyse öyle... Fatma Tiryâl Hanım kim, belli değil, ondan geriye kalan
tek şey; bu çeşmeyi yaptırabilmek için hayli uğraştığını gösteren yazışmalar ve
bir gün bir müzede görmeyi hiç istemeyeceği o kitabe... Bu hayırsever hanım
nereden bilebilirdi ki, amel defteri açık kalsın diye yaptırdığı o çeşme gün
gelip yıkılacak, "Her şeye su ile hayat verdik." ayeti kerimesiyle tezyin edilen
kitabe önce bir mescidin haziresine sonra müzeye kaldırılacak ve kendisi gibi
gayretli bir hanım, bir asır sonra kalkıp "Bari Fatma Tiryâl Hanım'ın hatırı
için çeşmeyi yıkmasalardı." diye yazıklanacak.
Foto: Çeşme, uzun bir zaman önce yok olmuş, türbe ise apartmanlar
arasında sıkışıp kalmış bir halde ayakta durmaya çalışıyor.
(2009)
Danışmanlarım yoktu; ama kitaplarım vardı
Bir kadının Fatih sokaklarında kayıp çeşmeler araması, başlı
başına hoş, sevimli hatta saygı uyandırıcı bir eylem olduğu için belki de sahaya
inmeden önce yapılan masa başı çalışmalarına değinmeyi unuttuk. 2007'nin sonunda
ciddi bir bibliyografya taramasıyla işe koyulan Nazlıgül Bulut'u teşvik edenler
çok olmuş; ama o en çok da 'danışmanlarım' dediği kaynak kitaplardan
faydalanmış. İ. H. Tanışık'ın 1944'te basılmış 'İstanbul'un Çeşmeleri' kitabı,
Semavi Eyice'nin 'Eski İstanbul'dan Notlar'ı, bazen kâğıt peçete üzerine bile
çeşme kitabesi kaydeden Süheyl Ünver'in notları, çizimleri... Bir de kapısı
aşındırılan mekânlar var tabii, kütüphaneler, müzeler, belediyeler... Ve
dedektif titizliği; taştaki bir çizikten hareketle iz sürmeler, kıyaslamalar,
çeşmelerin eski fotoğraflarına ulaşmak için didinmeler, zihinde sürekli dönüp
dolaşan sorular; "O kitaptaki fotoğraf, kütüphanedeki fotoğrafla aynı mıydı? O
çeşme acaba o yoldan sağa dönünce miydi?" Karşımızdaki kadının İstanbul'u
sevdiği aşikâr... O da öyle söylüyor zaten; "Bu çalışma bana Allah'ın bir
lütfudur, doğup büyüdüğüm Fatih'e bir hediyedir."
Sırada
Eminönü'nün Kayıp Çeşmeleri var 'Fatih'in Kayıp Çeşmeleri'
kitabının bir KUDEB (Koruma Uygulama ve Denetim Müdürlüğü)
projesi olduğunu söyleyelim. Harap vaziyetteki çeşmeleri ihya eden KUDEB Müdürü
Şimşek Deniz, aslında 'İstanbul'un Kayıp Eserleri'
külliyatı oluşturma niyetindeymiş; ama ekip bir türlü toparlanamayınca
Nazlıgül Bulut, hiç değilse çeşmeleri bulalım diye kolları sıvamış. İyi ki de
öyle olmuş zira onun ani bir kararla ve bir başına çıktığı bu yolculuk Fatih'ten
sonra Eminönü'nün de kayıp çeşmelerini ortaya çıkaracak.
|