onda, Commendante Che Guevara parçası çalıyor. Her ne kadar Natalie Cardonne söylemese de; Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ev sahibi olunca Che Guevara şarkısı bir başka oluyor. Boğaz’a nazır bir noktada, Sepetçiler Kasrı’nın lalelerle süslenmiş salonunda İstanbul’un son iki yılı ve geleceğini konuşuyoruz.
İstanbul’da atılan her adımın ülke geneline yansıması vardır. Burada her tartışılan konu, ülkenin bağrında bir yara açar veya derman olur. On yıl önce İstanbul’da başlayan hızlı yeşillenmenin diğer belediyelerce nasıl benimsendiğine şahit olduk. Radikal yeni kararlar alınırsa da, onların hızlı bir dalga olarak yayılacağına inanıyorum.
Topbaş’ın da Türkiye genelini ilgilendiren söylediklerini kaydettim. Medyada pek yer bulmayınca, konuya değineyim dedim.
Taksiye yüzde 20 daha fazla ödemeye hazır mısınız?
“Ulaşım birinci sorun.” diyor Topbaş. Ve taksilerin durumunun içler acısı olduğunu da paylaşıyor. İstanbul 2010 yılı için ‘Kültür Başkenti’ seçildi. Bu hedef doğrultusunda yabancıların algısını etkilemenin yanı sıra, tüketici kişiliğini zedelemeden yolculuk sağlamanın da yolları çözülmeli. Anlaşılmaz bir tutumla, taksi sahipleri plakaya 400 bin YTL veriyor; ama aracına 40 bin YTL vermiyor. Trafikteki en kötü araç ortalamasının taksilerde olduğu söylenebilir. Araçlara standart getirilmesinin yanı sıra, iki ayrı taksi sistemi de konuşuluyor. Yani yüzde 20 daha fazla ödeyerek, daha geniş kabinli, temiz, konforlu taksiler hizmete girebilir.
Temiz taksi sadece İstanbul’un sorunu değil, turizme açık her şehirde ve özellikle de havaalanlarında uygulanması zorunluluk arz ediyor.
Ya organik tarımla İstanbul Belediyesi’nin ilgilenmesine nasıl bakıyorsunuz?
İlk duyduğumda “fantezi” diye geçirdim içimden. Türkiye’nin en büyük ekmek fabrikası İstanbul Halk Ekmek, kullandığı buğdaylarda “organik” bir tercih yaptığında oluşacak piyasa geldi aklıma. Harika bir seçimdi. Belediye işin diğer boyutlarına da eğilmiş. Gazetelere de yansıyan yönüyle, köyünde organik tarımla uğraşacaklara köye dönüş imkânı veriyor. 350 aile dönmüş bile. Yazılıp çizilmeyen tarafı da şu: 950 aile daha dönmek için hazırlıklar yapıyor.
Bitmedi. Organik tarım ürünlerini değerlendirecek satın alma birimi kuruluyor. Fransa’dan 3 bin ton organik buğday talebi var. Dahası organik tarım ürünleri mağazaları açılıyor. İlki Metrocity’de. Hem ihracat hem iç piyasa düşünülerek entegre bir zincir oluşturuluyor. Ayrıca, yeni ürünler konusunda tohum çalışmalarının yanı sıra çiftçilerin ve uzmanların eğitimleri de sürüyor.
Sadece belediyenin değil, İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) adımları da ülke genelinde takip ediliyor. Organik tarımda da odanın çalışmaları var. Konuya girmeden başka bir çalışmaya değineceğim. Hafta sonu İTO’da jüri üyesiydim. Türkiye’de bir ilk kabul edebileceğimiz, Hediyelik Eşya Tasarım Yarışması yapıldı. Dereceye girenleri belirledik, sanırım yakında açıklayacaklar.
Hediyeleşme sosyal bir vakıa olmanın ötesinde ciddi bir sektördür de. Ne yazık ki, Uzakdoğu bu konuda bütün dünyayı yaya bırakıyor.
Yarışmada dört temel kıstas vardı: İstanbul’u hatırlatacak, yenilikçi bir tasarım olacak, ticari değer taşıyacak ve ilk olacak. 100 kadar proje gönderilmiş. Ustalarının hocalarının ancak yarısı kadar ürün göndermelerine rağmen öğrencileri daha başarılı buldum. Yurtdışından da ilgi vardı. Tasarım yeni dünyanın sihirli değneği gibi. Dokunduğu her ürüne sağladığı katma değer yanında, yeni kimlik de veriyor. Yenilikçilik sadece İTO’ya bırakılmamalı. Üniversiteler dışında özel atölyeler de tasarımı öğretim sistemi dışına taşımalı.
Aynı işi yapanlar mesleğinde kazandığı tecrübeye rağmen oluşan kör noktalar, yenilikçiliği öldürüyor. Yarışmalar bu açıdan önemli. Tasarım yarışması açıklandığında en az 10 eserin şirketler tarafından satın alınacağını düşünüyorum.
İstanbul’la ilgili ne yapılsa azdır.
Elimde İstanbul’un trendleriyle ilgili bir dosya var. Ayrıca OECD için hazırlanmış daha geniş bir dosyayı da inceliyorum. Yakında bu dosya da gazetede yer alacak. İstanbul sadece İstanbulluları da ilgilendirmiyor. Dünyanın bütün gözü burada ve bizler aidiyet duygumuzu daha duyarlılıkla taşımalıyız.
|