İstanbul’da Ne Olduğunun Farkında mısınız?
Avrupa Kültür Başkenti projesi, sahne adıyla İstanbul 2010 için sadece 11 ay kaldı. Kentin her tarafında bir şeyler yapılıyor. Bir tarafta kamyonetlere yüklenen sanat, sanatsevere gidiyor. Öbür tarafta insanlar binlerce yıllık evlerinden, “daha iyi bir yaşam” için sürülüyor. Kimileri için bu proje büyük bir fırsat, kimileri içinse soylulaştırma
/P> Mimarlar Odası’ndan Mücella Yapıcı da bunlardan biri. Ajansın Sulukule gibi projelerdeki rolünün kentsel dönüşüm projelerini desteklemek olduğunu ama desteklemenin Sulukule’de üç bin yıllık bir kültürün yok edilmesine seyirci kalmak olmadığını söylüyor. Sulukule’de yapılanı da “hiçbir özelliği olmayan, sırf ranta yönelik ve binlerce yıllık tarihi mirasın üzerine otoparklar dikilmesini öngören bir soylulaştırma projesi” olarak görüyor. Dediği gibi, bu, sosyal ve kültürel açıdan bir ayıp. Yapıcı’ya göre TOKİ Başkanı’nın Süleymaniye için yaptığı “Çok büyük bir yerleşim alanı yapıp orada Osmanlı ve Selçuklu mimarisi egemen kılacağız” açıklaması İstanbul için karar verenlerin kültürle ne kadar ilgisiz olduğunun en iyi kanıtı. Haliç’te yapılanlar tarihi doku ve mirasın reddedilmesi, yüzde doksanı tarihi eser olan Tarlabaşı’nın çöküntü alanı ilan edilip tarihi eserlerin de yıkılmasını öngörmek de. Soruyor; “Kültür bunun neresinde?” Cevabı yine kendi veriyor: “Eski tarihi mekânlar ve var olan kültür satış kabiliyetini arttırmak için kullanılıyor.” Mücella Yapıcı’nın itirazı sırf yapılan uygulamalar değil, aynı zamanda ajans içindeki işleyişe de. “Ortada çok büyük bir fon ve saçma sapan bir projecilik mantığı var. Asıl dert ise projeler önerip fondan yararlanmak” diyor. Yapıcı’ya göre bütçesi devletin çıkardığı yasayla belirlenen projeyi sivil bir olaymış gibi göstermek için STK’ler kullanılıyor. Bu tip projeler için var olan genel bir dert var: Kentlerin post-fordizmle birlikte içerik değiştirmesi. Yapıcı da bu probleme dikkat çekiyor. “Sanayi devriminin ürünü olan kentler artık üretimin değil, tüketimin örgütlendiği yerler haline geldi” diyor. Sonuç; kültürün alınıp satılabilir bir meta haline gelmesi. Bu da kültür endüstrisini ortaya çıkarıyor. İşte Yapıcı’nın bahsettiği küresel kentlerin kültürel imajlarının düzeltilip yarıştırılması da bu yüzden. Ancak bu yarışma içinde bile İstanbul geri kalmış durumda. Yapıcı da “İstanbul Miniatürk gibi, hiçbir kültür içermeyen kafa yapısıyla kullanıcısından kopuk işlerle nasıl kültür başkenti olacak merak ediyorum” diye soruyor. Şu ana kadar 400’e yakın proje ajansın önüne gelmiş. Yapıcı’nın dediğine göre daha ortalıkta bir sürü proje var. Umudu da onlarda. “Umarım bundan sonra gelecek projeler İstanbul’un gerçekten bir kent olmasına vesile olur. Düşünsenize meydanı olmayan kent olur mu? Meydanları otobüs deposu haline getirmişler. Ortada bir kent bilinci yok ki. İnsanlar kapalı gettolarda birbirlerinden korkarak yaşıyorlar” diyor. Yine de Türkiye’nin bütçesi için önemli olan bu fonun pek de iyi kullanılamayacağı konusunda bir önyargısı var. Israrlı tepkilere karşın ne Tarlabaşı, ne Sulukule ne de Haliç’teki projelerden vazgeçilmesini örnek gösteriyor. Ancak yetkileri görüş boyutunda olsa da bundan sonra da danışma kurulunda yer alacağını söylüyor.
|