Sonunda geldi çattı, İstanbul 16 Ocak’ta Avrupa
Kültür Başkenti (AKB) olarak izleyicilerinin karşısına çıktı. Peki,
İstanbul, tarihinin bu kimilerine göre önemli kimilerine göre sıradan şovu için
sahneye çıkmaya hazır mı? Bana İstanbul yalnızca AKB olmak yerine iki farklı
başkentliğe daha adaylığını koyabilirdi gibi geliyor. Ama yine de fırsat kaçmış
sayılmaz, biz aday adaylığını duyurup görevimizi yapalım...
İstanbul 2010: Avrupa 'Sanal' Kültür Başkenti (ASKB)
İnterneti çok kullanmayan ve arası kültür-sanat, kent sayfalarıyla iyi
olmayan vatandaş için İstanbul’un Avrupa Kültür Başkentliği üstgeçitlerde
yazılan afişlerden ibaret, bir de ara sıra TV’de çıkan reklamlardan. Oysa ne
diyor Avrupa Komisyonu kentlerin kültür başkenti seçilebilmesi için gerekli
kriterlerde: “... aday kentler Avrupa karakterini yansıtan ve kentte yaşayan
insanların katılımını içeren kültürel bir program hazırlamalıdır”. Biz kültürel
programı hazırladık hazırlamasına ama katılım boyutu her açıdan eksik kaldı
sanki.
Önce 2010’a ramak kala birbiri ardına AKB yönetim kurulunda yaşanan
istifaları duyduk. İlk istifa dalgasının nedeni ‘projenin işleyişine engel
olmak’ şeklinde geçiştirilirken ikinci istifa dalgasında Faruk Pekin ve Halim
Bulutoğlu gerçek nedenleri açıkça ortaya koymuş. Radikal’den alıntıyla, özet
olarak: ‘devletin böylesine katılım gerektiren bir projede en etkin güç haline
gelmesi ve sivil toplumun giderek tasfiye edilmesi, bütçenin şeffaflığını
yitirmesi ve kültür-sanat projeleri yerine belediye ve il özel idarelerinin
projelerine ayrılması ve projelerin satın almacı bir yaklaşımla kabul edilmesi’…
Bütçeyle ilgili tartışmaları, İstanbul’un benim düşündüğüm ikinci adaylığı için
bir kriter olarak saklıyor ve sivil bir girişim olarak başlatılan AKB sürecinin
nasıl oldu da böylesine antidemokratik bir oluşuma dönüştüğüne şaşıyorum.
Başlarda girişim grubunun tamamen sivil insiyatiften oluşması ve fakat yasal bir
yapı kazanması için devlet organlarını da dahil etmesi sonucu AKB yönetim
kurulunun sivil toplumdan en çok dört en az iki üyeye sahip olması gibi bir
durum ortaya çıkmıştı. Tabii sivil toplumdan iki üyenin bulunması pratikte
giderek yeterli görüldü. Projenin işleyişi, kültür-sanattan ve kent ahalisinin
dilinden anlamakta usta olan devlet ve belediye erkânına bırakılınca ortaya yine
demokrasi örneği özgün bir süreç çıkmış. Oysa yine Avrupa Komisyonu der ki; bir
kentin AKB olarak seçilme kriterlerinden biri de Avrupa’nın kültürel
özelliklerini yansıtıyor olmasıdır ve demokrasi bu kültürün olmazsa olmazları
arasında sayılmaktadır.
Halkın sürece dahil edilememesi durumu İstanbul’un kültür başkentliğini
sokaktaki vatandaş için sanal bir hale sokuyor. Kentte 2010 boyunca yapılacak
olan aktivitelerin çoğunun Tarihi Yarımada, Beyoğlu ve çevresinde toplanmış
olması, projenin planlama sürecinde, katılımı zaten arka plana atılmış olan
halkı sanki etkinlik süresince de dışlıyor. Hal böyleyken, İstanbul’un kültür
başkenti olması, zaten sinemaya, tiyatroya meraklı kesim için film festivali,
bienal gibi bir etkinlikler dizisi olmaktan öteye geçemeyecek kaygısı oluşuyor.
Gerçi AKB hazırlıkları nedeniyle neredeyse iki yıldır kapalı tutulan Atatürk
Kültür Merkezi ve Muhsin Ertuğrul sahnesiyle bu kesim de çokça rahatsız.
Yine üzerinde defalarca yazılıp çizilen bir başka konu da İstanbul’un hangi
kültürün başkenti olma iddiasıyla ortaya çıktığı: 2009’un son aylarında
Sulukule’de yerle bir edilen kültürün mü? Tarlabaşı’nda, Balat ve Fener’de
yıkılmaya çalışılan bir başkasının mı? Yoksa İstanbul’un Avrupai yüzüne
yakışmıyor diye yerlerinden edilmek istenen gecekondularında yaşayan, kentin
altmış yıllık diğer sahiplerinin mi? İstanbul İstanbul olalı herhalde Haçlı
seferleri ve fetihten sonra böyle bir kültürel zulüm görmemiştir (doğru,
1950’lerde ve 80’lerde yaşananları da atlamamak lazım). İstanbul’u İstanbul
yapan tüm kültürel özellikler duman edilirken hangi kültürün başkentliğinden söz
ediyoruz orası meçhul! Ama AKB ajansı sağolsun bize kaynaştığımız kültürleri
hatırlatmak için (Hrant Dink vakfının hatırına muhtemel bir suçluluk
duygusundan) araya bazı sergiler sıkıştırmış.
İşte, kültürleri sanal taçlandırma ve kentte yaşayanları etkinliklere
katıyormuş gibi yapma özelliğinden dolayı önümüzdeki “Avrupa Sanal Kültür
Başkenti (ASKB)” seçimlerine İstanbul’un da adaylığını koymasını öneriyorum.
|