STRONG>Sayın Bakan,
Doğal ve tarihsel milli park konumunda olduğundan, özenle
korunması gereken Kapadokya
’nın istismar edilmesiyle ilgili bir şikâyetimi bilginize sunuyorum.
Kapadokya’yı kendi düş bahçesi sayan ve bu coğrafyanın edebiyattaki karşılığını
yaratmak için romanlar yazan benden çok, bölgenin hukuki, idari ve siyasi
temsilcilerinin sözünü edeceğim olaylar için bir girişimde bulunması beklenirdi.
Zaten bunun olmayışı, yıllardır benim neden bir yandan roman yazarken bir yandan
da Kayseri’yi ve Kapadokya’yı korumaya adandığımı açıklıyor.
Geçen yıl
Ürgüp ve Nevşehir
arasına bölünmüş yol yapılmaya başlanınca,
Radikal’de bunun bölgeye zararlarını anlatan bir yazı yazdım. Ayrıntılarına
girmeyeyim, hızlı taşıt trafiğinin bu bölgeyi yok edeceğini, burasının yalnız
otobüsle gelen kişilerin değil, özellikle yayaların ve bisikletlilerin turizm
alanı olduğunu belirttim. Hatta mümkünse otobüslerin bile belli bir alan dışında
dolaştırılmaması gerektiği üzerinde durdum. Çünkü bölgede alternatif yollar
zaten vardı.
Fakat o sırada, yaptığım girişimin hiçbir sonuç
vermeyeceğini düşündüğümü, buna da çok hırslanıp üzüldüğümü saklamayacağım.
Çünkü yıllardır ‘şunu kurtaralım’ dediğim ne varsa çöküp gittiğini gördüm.
Yazdım da ne oldu; işte bir yıldır otobüsler, otomobiller ve kamyonlar tarihi
yapıları silkeliyor. Yazıp, şikâyet edip ne değiştirebiliyordun bu ülkede;
istediğin kadar Kapadokya’da dünyada tek olan en az üç tane kilise resminin
tehlike altında olduğunu bağır, şu şu binaları koruyalım de, ne fayda. Ürgüp’te
Avanos yönüne ilerleyen binaları SİT alanına girdi diye mahkemeye verdiler de ne
oldu ki, Avanos’ta Ürgüp yönüne giden ‘manzaralı’ kooperatif binalarıyla
uğraşasın? Turban Otel
, devlet
himmetiyle 1977 yılında Ürgüp’te kentsel sit alanının içine yapılmadı mı?
Bölgede sıradan vatandaşın ‘çivi çakarsa’ hapse girdiği evler harap olup
yıkılırken, aynı yerlerde tarihi dokuya, akla, izana ve insafa meydan okuyan beş
katlı binalar devletten habersiz mi dikildi?
Saymakla bitmez ama şimdi “Ben bunları nasıl düzelteyim, bunlar olmuş bitmiş,
bana üzerine gidebileceğim bir şikâyet söyleyin,” deme hakkınız var.
Şikâyetim şudur:
Bölgede yıllardır tarihi müzelerin ve ören yerlerinin önünde baraka şeklinde
derme çatma işporta tezgâhlarının yapılmasına göz yumulmuştur. Bunlar zamanla
burayı işgale başlamış ve nihayet bu görüntüyü ‘modernleştirmek’ isteyen
birileri Zelve Açık Hava Müzesi’nin önündeki alana kocaman bir
betonarme bina yapma işini başlatmışlardır. Bu birileri, maalesef
öğrendiğime göre sizin bakanlığınıza bağlı yetkililerdir. Üstelik bu, onların
ilk vukuatı değildir. Göreme Açık Hava Müzesi gibi bir eşsiz
tarihi alanın girişine betonarme satış mağazası kuran da sanırım aynı
kişilerdir. Göreme’de Tokalı Kilise’nin karşısında Zelve’de olduğu gibi- çok
sayıda baraka bulunduğuna göre, bugün Zelve’deki görünümden rahatsız olup
Zelve’yi ‘modernleştirmek isteyenlerin’ yarın da bu alanı ‘modernleştireceği’
akla gelmez mi? Aynı şeyin Uçhisar’da ve
Paşabağ’da olmayacağının garantisi nedir?
Kaymaklı
’da insan
satıcılardan müzeyi göremiyor. Dünyanın hangi yerinde tarihi alanın kapısının
ağzına kadar işporta tezgâhı konmuştur? Bölge halkı, kasabasında, sokağında
satış yapamıyor mu? Üstelik bunlara itiraz edince “insanların ekmeğiyle
oynamayın” diyorlar. Turizmin ve doğanın geleceğini yok edenler, “Satıcılar
burada değil de şehir merkezlerinde satış yapsın,” denince mağdur ve haklı
olacak! Buna da hakkaniyet denecek! Nerede görgüsüzlüğün, çapulculuğun ve
bilgisizliğin doğru olanı bu kadar susturduğu görülmüştür?
Sayın bakan, Kapadokya’daki vadiler
son geniş yol yapılana kadar, ‘sessizliğin sesini dinleyebildiğiniz’ ender doğa
parçalarındandı. Bölgenin yarı çöl bir ikliminde rüzgârın ve suların yarattığı
erozyonla mücadeleyi kolaylaştıran yabani iğde ağaçları da, bu yol yapımı
sırasında hunharca yok edildi. Böylece, denetimsiz yapılaşma, oto yol düşkünlüğü
ve satıcılık fetişizmi üçgeninde yürüyen bu ‘bayındırlık’ işleri, bölgenin
geleceğini karartmaya başladı. Bunun için yapılacak yasal girişimlerin ne
olduğunu bilmem, fakat anladığım ve önerebileceğim şeyler
şunlardır:
1- Tarihi alanların çevresindeki seyyar satıcıların derhal şehir ve kasaba
merkezlerine çekilmesi sağlanmalı ve tarihi milli park içindeki bölgede,
barakalarda, işporta tezgâhlarında satıcılık işini sonra erdirecek bir uygulama
başlatılmalıdır. (Bu, yerleşim merkezlerindeki ticaretin canlanması, kayıt
altına alınması anlamına da gelecektir.)
2- Kapadokya ile ilgili acil bir imar düzeni, eylem planı veya her ne
planıysa bir plan yapılmalı, tarihsel ve doğal dokuyu koruyacak yoğun önlemler
alınmalıdır.
3- Devlet eliyle yaptırılan ve işportayı yasallaştıran Zelve’deki inşaat
yıktırılmalı, böyle bir mağaza (çok gerekliyse) en yakın yerleşim birimi olan
Avanos’ta veya Çavuşin’de kurulmalıdır.
Sayın Günay, ülkenin devasa sorunları, krizi, işsizliği ve düşük yoğunluklu
savaşı arasında böyle bir sorun umarım gözünüze küçük görünür ve yine umarım ki
önemsiz görünmez. Bütün büyük sorunlar, böyle küçük sorunlara hukuk dışı
çözümler bula bula biriktirdiğimiz için büyük olmuşlardır. Size şikâyet ettiğim
bu olayın son yetmiş yılda işlenen kent suçlarıyla büyük bir bağı vardır. Burada
işlenen her suç, geleceğimizden bir iyiliği ve güzelliği çalmaktadır; biz de
bugün yakın geçmişte bizden çalınanların üzerinde oturmaktayız.
Size yazdığım bu dilekçeyi Walt Whitman’ın bir dizesiyle tamamlamak
istiyorum: “Gökte bir yıldızı incitmeden bir çiçeği koparamazsın.”
Saygılarımla, Gürsel Korat
|