b>İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Levent’teki İETT arazisini satışa çıkardı ve 14 şirketin şartname aldığını belirtti. Belediye yetkilileri, İETT Garajı için belirlenen muhammen bedelin, 265 milyon YTL ve ilave olarak yüzde 18 Katma Değer Vergisi (KDV) olduğunu duyurdular.İki hafta önce 7 Mart’ta da Zincirlikuyu’daki Karayolları arazisi her türlü vergiden istisna edilerek 800 milyon dolara satılmıştı.
On beş gün içinde tapuda mülkiyeti devlete ait iki arazi satılıyor, birisi vergiye tabi, diğeri değil. Bunun nedeni de arazinin birinin mülkiyetinin yerel yönetime, diğerinin mülkiyetinin merkezi yönetime ait olması. Şu nokta özellikle dikkat çekici. Merkezi yönetime ait arazi ise her türlü vergiden istisna edilmek için özelleştirme kapsam ve programına alınmış, diğeri alınmamış.
İşte bu nedenle İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından satışa çıkarılan Levent’te İETT Garajı arazisini alan yüzde 18 KDV ve diğer her türlü vergiyi ödeyecek. Buna karşılık Zincirlikuyu’daki Karayolları’nın arazisini alan KDV ve diğer vergileri ödemeyecek. Bunun nedeni de “özelleştirme konusuna” vergi istisnası tanınması.
Oysa bu iki arazi de aynı bölgede ve aralarında pek fazla bir mesafe yok. Birisi Zincirlikuyu’da, öteki Levent’te.İki arazi de kamusal hizmette kullanım için satılmıyor, yeni sahipler bu arazileri ticari amaçla kullanacaklar.O halde şunu sormak gerekmez mi? Arazinin niye birisi vergili, diğeri vergiden istisna tutuluyor? İşte bunun tutarlı bir cevabı yok.
Devlete ait iki arazinin aynı amaçla satışında farklı vergilendirme yapmak, herşeyden önce “vergide eşitlik” ilkesine aykıdır.Bir ülkede bütün mükelleflerin aynı vergi rejimine tabi tutulması gerekir. Levent’te ve Zincirlikuyu’da devlete ait iki arazinin satışında bu temel vergi ilkesi hiç dikkate alınmıyor zedeleniyor. Arazilerin, vergide eşitlik prensibine aykırı olarak ihale edilmesinin yaratacağı iktisadi etkinlik kayıpları ise işin bir diğer tarafı tabii.
Aynı nitelikte ve aynı amaçla devlet arazilerinin satışı yapılırken devletin sahip olduğu araziler arasında farklı vergi rejimlerinin uygulaması aslında keyfiliğin göstergesidir. Kaldı ki, vergi istisnası amacıyla, Zincirlikuyu’daki arazi 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkındaki Kanun’un 3. Maddesine göre özelleştirme kapsam ve programına alınamaz. Özelleştirme Yüksek Kurulu(ÖYK) ancak “kuruluşları” özelleştirme kapsam ve programına alabilir. Bir kamu kuruluşunun arazisini ÖYK özelleştirme kapsam ve programına alamaz. Yapılabilecek şudur ÖYK ancak bir kuruluşu özelleştirme kapsam ve programına alır ve bu kuruluş özelleştirilmek için rehabilite edilirken ortaya ekonomik olarak kuruluşun kullanmasında fayda görülmeyen bir arazi çıkarsa, ancak bu durumda ÖYK bu araziyi satabilir.
Bu arada, Genel Bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin arazileri, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 46. maddesine göre satılır. Zincirlikuyu’daki arazi Karayolları’nın kullanımına verilmiş bir arazidir. Karayolları Genel Müdürlüğü, Genel Bütçe Kapsamında bir kamu idaresidir. Bu nedenle 5018 sayılı Kanuna göre satışın yapılması gerekir. Kaldı ki, Zincirlikuyu arazisi genel bütçeli kuruluşların hemen bütününde olduğu gibi tapuda Maliye Hazinesi’ne aittir. Tapu kayıtlarında Maliye Hazinesi’ne ait böyle bir arazinin satışının ise doğal olarak 5018 sayılı Kanun’un 46. maddesine göre yapılması bir zorunluluktur.
Oysa Özelleştirme İdaresi Başkanı, geçen hafta bu konuda yazdığım yazıya “tekzip” mahiyetinde bir açıklama gönderdi. Zincirlikuyu arazisinin satışının yasalara uygun olduğunu söyledi. 4046 Sayılı Kanun’un 3. maddesindeki “kuruluş” kelimesini okuyup, “arazi” diye anlayabiliyor. Durum bu olunca, özelleştirmenin geleceği hakkında karamsarlığa kapılmamak elde değil doğrusu.
Özelleştirme İdaresi Başkanı, arazi satışları ve bu satışların vergi istisnaları ve muafiyetlerinin açıklamasıyla uğraşacağına, özelleştirilen Petrol Ofisi A.Ş.'ye (POAŞ) çıkarılan vergilerin “özelleştirme işlemlerine tanınan istisna ve muafiyetler” nedeniyle haksız bir girişim olduğunu Gelir İdaresi Başkanlığı’na bir açıklamayla belirtse daha yerinde olur.
POAŞ’ın, İş-Doğan ortaklığıyla birleşmesine ÖİB izin verdi.Verilen bu izinle de işlem “özelleştirme uygulamalarına ilişkin işlem” haline geldi ve 4046 sayılı yasanın 27. maddesi kapsamına girdi. Bu iki şirketin birleşmesiyle İş-Doğan Ortaklığı’nın faaliyet giderleri, POAŞ’ın işletme faaliyetleriyle ilgili giderlere dönüştü ve vergi matrahlarından düşülebilir hale geldi. İşte bu türden “gerçekten özelleştirme uygulamalarını” ilgilendiren gerekli açıklamaların yapılması bu ülkede özelleştirmenin geleceği için daha faydalı olacaktır.
|