BR> Avrupa’nın tarihi
dinleri teması Avrupa Anayasası tartışmalarında da alevlenmişti. Türkiye’nin AB
üyeliğine karşı çıkan Hıristiyan demokratlar, Avrupa’nın kültürel kaynaklarını
öne çıkarmışlardı. İsviçre’de minare yasağı girişimini, partisinin çoğu
yöneticisinin karşı çıkmasına rağmen başlatan Oskar Freysinger, UDC/SVP içinde
zenofobi vurgusu güçlü bir “kültürcü” kanadın lideri. Freysinger’in ikinci
sloganı ise, “İsviçre istisnası”. Bu istisnanın Birleşmiş Milletler’e ve Avrupa
Birliği’ne üye olmamak, karapara aklama ve vergi kaçakçılığı merkezi olmak gibi
özelliklere dayandığını hatırlatalım. AİHM’in referandum sonuçlarını iptal etme
olasılığına karşı, UDC/SVP genel sekreteri, “İsviçre’nin demokratik
geleneklerini tartışma konusu yapan uluslararası anlaşmaların bu durumda iptal
edilmesi gerektiğini” söyledi.
İsviçre’deki bu yeni popülist akım,
Hollanda’daki ultraliberal Özgürlükler Partisi’ne bazı açılardan çok benziyor.
Ya da Avusturya’da Özgürlük Partisi’ne. Hollanda’da Geert Wilders, eşcinsel
haklarının korunması için İslam’la mücadele etmek gerektiğini savunuyor.
Geleneksel siyasal elitin, devlet bürokrasisinin ve aydınların halkı anlamadığı
ve dinlemediğini, halkın endişelerini paylaşmadığını iddia etmek de bu popülist
söylemin evrensel teması. İsviçre’de halkoylamasının sonucunun bir sürpriz
olması bu temayı daha da güçlendiriyor. Bu yaşam tarzı korkusunun arkasında
neoliberal politikaların aşındırdığı sosyal devlet olanaklarını yeni gelenlerle
paylaşmak endişesi de var. Eskisi gibi vasıfsız kol emeğine ihtiyaç duyulmaması
da bir etmen. Ama bütün bunlar Avrupa’da Müslümanların daha fazla görünür hale
gelmesinden Avrupalıların önemli bir bölümünün rahatsız olmasını izah etmeye
yetmiyor.
Minare tartışmaları özünde Avrupa’da İslam’ın yabancı veya
göçmen konumundan yerli ve yerleşik olmaya geçmesinin sancılarının dışavurumu.
Yaşlı kıtanın tarihsel kültür varlığı olarak kabul ettiği, üzerine kilisenin çan
kulesinin gölgesinin düştüğü köy manzarasının yerine minareli bir görüntünün
almasından duyulan endişe bu. Minarenin gölgesinin üzerine düştüğü yerin İslam
toprağı olduğunu iddia edenler de bu endişeyi körüklemekten geri kalmıyorlar.
Hele Türkiye gibi, laiklik şampiyonu bir devlette cami dışında ibadet yeri
açılmasına karşı gösterilen kadim bürokratik ve toplumsal direnişe bakınca, esas
sorun Hıristiyanlık veya İslam’da değil, çoğunluk kültürünün azınlık olan
üzerinde karar verme hakkının sınırları nelerdir sorusunda
düğümleniyor.
|