On yaşına kadar hep çok sevdim büyük su birikintilerini. Yaşadığımız
coğrafyada hırçın akan Munzur Nehri’ne ufacık ellerimizle taş atmayı da severdik
çoğumuz. Ama Keban Baraj’ı başkaydı. Tunceli’den Elazığ’a minibüsle yaptığımız
yolculuklarda en merakla beklediğimiz an, Keban Baraj Gölü’nün gözümüz
görebildiğince bir deniz misali arz-ı endam ettiği andı. Hepimiz adeta cama
yapışır, büyük bir şaşkınlıkla temaşa eylerdik Keban Baraj’ını, onlarca kez
görmüş olsak bile… Büyüyünce fark ediyorsun çocukluğunun bazı köşebaşı
heyecanlarının, şaşkınlıklarının artık haletiruhiyende korkulara dönüştüğünü…
Çok sevdiğin nice olgunun birçok canlı için nasıl zararlı hale geldiğini
hayretle anlıyorsun.
İNSAN MERKEZLİ EKOLOJİK YAKLAŞIM
Şimdilerde çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından ödüllere boğulmak
marifetiyle, yaptıkları ve söylemleri olumlanan Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun, “Hidroelektrik Santrallara (HES) karşı çıkmak büyük kasıttır” özetli
söylemlerini çocukluğumun şaşkınlığına bürünüp birçok kere okudum geçtiğimiz
günlerde. Ana fikri başından belli bu cümlelerle yılın mahut zamanlarında
karşılaşmak adettendir artık. Muktedir, kendini masumlaştırıp öne çıkartırken
illa ki bir düşman yaratmaktadır. Başbakan kendini “çevrecinin daniskası” ilan
ederken çevrecilerin tek işinin sadece nümayiş yapmak olduğunu, aslında
çevrecilerin bu eylemleri yaparak hükümetin ‘iyi niyetli’ girişimlerini
engellemeye çalıştıklarını anlatıyor, sonra “çevrecinin daniskası” olarak
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı iken yaptığı ‘çevreci’ girişimlerden
bahsediyor. 180 km öteden İstanbul’a su getirirken aslında çevreye -başta
ormanlık alanlar olmak üzere- verdiği zararı bir şekilde kabul ederken, her şeyi
insanlar için yaptığını açıklıyordu. Böylelikle insanın temel faydasını esas
alan antroposentrik (İnsan merkezli) ekolojik yaklaşımın daniskasını da
yapıyordu. 2008 Ağustos’unda bu açıklamaları yapan Başbakan Erdoğan’dan 2 yıl
sonra Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu bu antroposentrik ekolojik yaklaşımı
bir adım daha öteye taşıdı ve yine kendisi özelinde devletin suya dair
politikalarını “masum” ilan ederken, başbakanın diline kıyasla daha tehlikeli
bir dil kurdu:
“Rusya bile kendi doğalgazı olmasına rağmen doğalgazdan elektrik üretmiyor.
Bizim de bu konuda akıllı olmamız gerekir. Bazı gruplar, bazı lobiler
hidroelektrik enerjisi çok ucuz olduğu ve kendi menfaatlerine zarar verdiği için
bazı gönüllü kuruluş ve kişileri yönlendirip buna karşı bir propaganda
yapıyorlar. Bu son derece yanlıştır. HES suyu kullanmıyor sadece düşümünden
faydalanıyor sonra suyu tekrar nehre veriyor.” (14 Nisan 2010)
Bu açıklamayı okuyunca siz de Çevre ve Orman Bakanı’nın Hidroelektrik
Santrallara karşı çıkanların lobicilik sonucu yönlendirildiği iddiasını ilk
bakışta fark etmişsinizdir. Hemen arkasından Eroğlu’nun bu açıklamalarında
çevresel faktörlerden hiç söz etmediğini de görmüşsünüzdür. Kimin hangi temel
faktörden sorumlu devlet bakanı olduğunu anlamakta güçlük çektiğimiz şu günlerde
bu açıklamayı işleri gereği maliye yahut enerji bakanı yapsa bir nebze daha az
şaşırtıcı olurdu. Ama Çevre ve Orman Bakanı bu açıklamaları yaparken sadece
iktisadi açıklamalar yapmakla yetinmemiş ve kimi kuruluşları da “kalkınma
düşmanı” imasıyla zan altında bırakmaktan imtina etmemiş. Eroğlu, Hidroelektrik
Santralları’nı yere göğe sığdıramadığı açıklamasında 8 milyar dolarlık ithal
edilen enerjinin son bulacağını da vurguluyor. Bu vurgusu, HES’lere karşı
çıkanları yönlendiren lobiler iddiasıyla kimleri vurguladığını da zımnen
açıklıyor.
HES’LERİN ÇEVRECİLİĞİ
Eroğlu’nun HES’lere karşı çıkanları bu türlü nitelemelerle saf dışı bırakmaya
çalıştığı açıklamalarını bir kenara koyup HES kavramına geri dönelim. 2009 yılı
verilerine göre Türkiye’de genel toplamda 1.935 Hidroelektrik Santraldan
bahsediyoruz. İşletme halinde olan 158, inşa halinde olan 24, katı projesi hazır
olan 15, planlama raporu hazır olan 175, Master Planı hazır olan 95, ilk etüdü
yapılmış 259 ve tüzel kişiler tarafından geliştirilen 1.209 adettir. 2007
yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan Çevre ve Orman Bakanlığı’na
geçiş yapan Devlet Su İşleri “kullanılmayan her damla su ülkemizin kaybolan
parasıdır” şiarıyla her damla suyu kullanmaya niyetli. Zaten Çevre ve Orman
Bakanı’nın Maliye Bakanı gibi konuşmasının arka planında DSİ’nin kendi
bakanlığına bağlı bir kurum olmasının etkisi yoğundur. Ancak bizim Çevre ve
Orman Bakanı Eroğlu’ndan beklentimiz ara sıra yine kendisine bağlı Doğa Koruma
ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nü de konuşmalarına katması. Zira HES’lerin
ekonomik katkılarından bahsederken doğa koruma alanlarında ve milli parklarda
yaratacağı çevresel etkilerden de bahsetmek gerekir. Bakanın “çevreci” ilan
ettiği HES’lerin zararlarından sadece birkaçı şöyle:
» Doğal akışı durdurulan ve önüne çekilen set ile birlikte
biriken suyun yapısı ve özelliği değişebilir. Bu değişime ek olarak canlıların
yaşam alanları tehlikeye girebilir ve nadir türler yok olabilir. Nitekim
rezervuarlarda biriken sular sıcaklık ve neme bağlı olarak bölgenin iklimini
değiştirebilir. Bu iklim değişikliği ve suyun uğrayacağı değişim sonucu birçok
endemik tür ve takson yok olabilir.
» HES’ler nedeniyle akarsular deltalarına tortu
taşıyamamakta ve dolayısıyla tortu ile birlikte taşınan besinler deltalarda
yaşayan canlılara ulaşamamaktadır.
» Suyu yüksek kotlarda tuttuğundan dolayı aşağıya doğru
akış gerçekleşmemekte ve bu nedenle kapalı havzalarda yeraltı suları ve doğal
göller kurumaktadır. 100’den fazla ülkede çalışmalar yürüten bir doğa koruma
kuruluşu WWF’nin 2008 yılında yayımladığı Sulak Alan Raporu’nda Türkiye’de son
40 yılda toplam 2.500.000 hektarlık sulak alanın yaklaşık 1.300.000 hektarının,
yani yarısından fazlasının ekolojik ve ekonomik özelliklerini yitirdiği
açıklanıyor.
» HES’lerin rezervuarında biriken sular kimi zaman orman
alanlarını ve bu alanlarda yaşayan canlıları yok etmektedir. Çevre ve Orman
Bakanlığı’nın GIS veritabanlı haritalarını incelediğimizde, koruma alanları
kısmında görülen milli parklarda ve doğal koruma alanlarında sürmekte olan HES
projelerini görmek mümkün. Bu alanlarda yaşayan canlıların ve özellikle endemik
türlerin zarar görebileceği her türlü projeye karşı çıkması gereken bakanlık,
bünyesine yeni katılan DSİ’nin HES projelerini bu canlılardan ve orman
alanlarından neredeyse hiç bahsetmeden yürütüyor.
» Rezervuar alanlarının altında kalan tarım arazileri
dönüşşüz bir yok oluşa maruz kalıyor. Suların altında kalacak olan köylerdeki
köylüler ise özgün yaşam kültürlerinden vazgeçirilip ya büyük şehirlere zorunlu
göç ediyor yahut yine aynı kentin başka yörelerine taşınmak durumunda
kalıyorlar. Böylelikle barajlar ve HES’ler sosyo-ekonomik sorunlara sebep
oluyor.
» Arıtma tesislerinin olmadığı bölgelerde akarsuya dahil
olan kanalizasyon ve atık sular rezervuar alanlarında birikip yöre halkı ve
diğer canlılar için hastalık riskleri oluşturuyor.
HAYAT DAMARLARINI KURUTAN PROJELER
HES’lerin direkt olarak verdiği zararlardan bir kısmı böyle ama en vurucusunu
noktasal bir örnekle anlatabilmek için sona sakladım. Munzur Vadisi Milli
Parkı’nda yapılması planlanan 8 HES’ten Konaktepe 1 ve Konaktepe 2 adlı HES’ler
arasında kalan 15 kilometrelik bir alanda Munzur Nehri tünellerle taşınacak ve
böylelikle adeta bir çevre katliamı yaratılacak. 15 kilometre boyunca hiç su
akışı olmayacağından nehir yatağı kuruyacak. Çevreyle ilişkisini para üzerinden
kuranlar bilmez, ama biz biliriz ki eğer bu projeler gerçekleşirse kayalıkların
başından nehrin kıyısına kadar su içmek için inen dağ keçileri su içmek için
başka bir yer aramaya zorlanacak, su ekosistemindeki denge hali bazı türlerin
yok olmasıyla birlikte dönüşsüz bir cansızlaşma haline evrilecek. Özeti şudur:
15 km boyunca alanı özellikli hale getiren unsurların büyük kısmı yok olacak!
Ettikleri hayır(!) incittikleri kurbağaya bile değmiyor...
Özel şirketler ve bakanlığın söz söylediği, laf ürettiği, yetinmeyip
icraatlarını bina ettiği coğrafyaların insanları olarak doğamıza, sağlığımıza ve
kültürümüze olumsuz müdahalelerde bulunacağına inandığımız her türlü projeye
karşı çıkmaya, üstümüze yapıştırılmak istenen her türlü yaftaya rağmen karşı
çıkacağız.
(*) MSGSÜ, Şehir ve Bölge Planlama, Öğrenci ceyo.0062@gmail.com
|