Türkiye'nin enerjide dışa, özellikle doğalgaza bağımlılığını azaltmak için
hayata geçirilen HES projeleri, Anadolu'nun dört bir yanını
sardı. Son yıllarda işletmeye açılan ve proje aşamasındaki HES sayısı 2
bin 46'yı bulurken, çevreciler de ayağa kalkmış vaziyette. Hükümetin
'dereler boşa akmasın, enerji üretelim' argümanına karşı çıkan
çevreciler, akarsuyun tabii mecrasının değiştirilmesinden dolayı ekosistemin
büyük zarar gördüğünü savunuyor. Mahkemelerin yolunu tutan çevreciler, bugüne
kadar 65 dava açtı. Bu davaların 34'ünde 'yürütmeyi durdurma' ya da iptal kararı
verildi.
Haftalık haber dergisi Aksiyon, bu haftaki kapağında,
çevrecileri devletle karşı karşıya getiren hidroelektrik santrallerini (HES)
masaya yatırdı. Deneyimli çevre muhabiri Gürhan Savgı'nın
haberine göre, bugünlerde Anadolu'nun dört bir yanındaki akarsularda hummalı bir
faaliyet var. Hemen her dere üzerinde çok sayıda hidroelektrik santrali inşa
ediliyor. Küçük akarsulardan elektrik üreten HES'lerde su, çökelme havuzuna
alındıktan sonra yönü değiştirilerek tünel, boru veya kanalla düşüş
yaptırılıyor. Türbin vasıtasıyla enerji üretiliyor. Bu sırada akarsuyun tabii
mecrası değiştiriliyor. Ekosisteme verilen zarar bu noktada ortaya çıkıyor. Eğer
by-pass edilen bölüme yeterli su verilmezse, bu suya ihtiyacı olan canlılarda
onarılması zor yaralar açılıyor. Hatta ölümler meydana geliyor.
Bilimsel tespitlere göre, Türkiye'nin kullanılabilir su potansiyeli yılda 112
milyar metreküp. Bunun 98 milyar metreküpü yer üstü, 14 milyar metreküpü de yer
altı suyu. 40 milyar metreküpü (yüzde 36'sı) barajlar ve su yapıları vasıtasıyla
kullanılıyor. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, gelecekteki
ihtiyaçların karşılanması için geri kalan yüzde 64'üne yatırım yapmanın şart
olduğu görüşünü savunuyor. Bu amaçla 2003'te Su Kullanım Hakkı Anlaşması (SKHA)
için bir yönetmelik hazırlayan hükümet, 2007'de satış sözleşmelerini imzalamaya
başladı. Bu arada 2011'e kadar 5,5 Euro/cent fiyat garantisi verildi. Her gün
sayısı artmakla birlikte yurt sathında 2 binin üzerinde başvuru alındı. 2009
sonu itibarıyla 187 HES işletme halinde. Mayıs 2010 verilerine göre de inşaatı
devam eden 145, proje aşamasında da 1.576 HES bulunuyor. Planlama aşamasındaki
325 santrali de ilave ettiğimizde ülke genelindeki sayı 2 bin 46'ya yükseliyor.
HES projelerinin önemli bölümü Karadeniz'de. Trabzon'da 41, Artvin'de 25,
Rize'de 23, Giresun'da 12 proje inşaat halinde. En fazla tartışılan vadiler
Artvin Macahel, Part, Rize Salarha, İkizdere, Şenöz, Güneysu, Hemşin, Trabzon
Çamlıhemşin, Fındıklı, Solaklı, Muğla Yuvarlak Çay ve Erzurum Tortum...
Solaklı'da bir dere üzerinde 32, İkizdere'de 26 HES başvurusu oldu. Karadeniz
Bölgesi'ndeki HES'lerle ilgili mahkemeler yürütmeyi durdurma kararı verdi. Buna
gerekçe olarak ise bilimsel olarak tayin edilmiş bir can suyu bırakılmamasını
gösterdi. Bugüne kadar yapımı devam eden 145 HES'e karşı 65 dava açıldı.
Bunlardan 34'ünde mahkemeler inşaatın karara kadar durdurulması anlamına gelen
'yürütmeyi durdurma' ya da iptal kararı verdi.
Aksiyon'a konuşan Macahel Vakfı Başkanı Bahattin Sarı,
yörelerindeki HES'lerin havza bazında bir planlama yapılmadan, canlı hayatın
devamı için ayrılacak su miktarı belirlenmeden inşa edilmek istendiğini
söylüyor. UNESCO tarafından biyolojik rezerv alanı ilan edilen bölgede
eko-turizm ve organik tarım halka yeni bir gelir kaynağı olmuş. Sarı'nın verdiği
bilgilere göre, yöre yaklaşık 27 bin hektar. Bunun yaklaşık 17 bini orman. Kalan
kısım yayla ve yerleşim birimleri. Planlanan HES'lerin tamamı orman içinde.
HES'lerin inşaatı sırasında çok ciddi miktarda hafriyat çıktığına dikkat çeken
Sarı, ayrıca anıt ağaç niteliğinde olan ladin, köknar ve çam ormanlarının talan
edileceği görüşünde. İkizdere Derneği Başkanı Kadem Ekşi de mahkemenin yürütmeyi
durdurma kararında, projenin uygulanmasında havza bütünlüğüne bakılması ve
vadide bulunan endemik türlerin korunması gereğine vurgu yapıyor. Ekşi,
"Mahkeme, verdiği kararla, çevrenin ve suyun korunması adına haklılığımızı
ortaya koydu. Verilen karar, İkizdere Vadisi adına tarihi bir karardır. Bölgede
havza planlamasının yapılması gerektiği ortaya çıkmıştır." diyor.
Dere kenarında yaşayan canlıların da valisiyim
Malatya Valisi Ulvi Saran, derelerde kurulacak hidroelektrik
santrallere izin için önce canlıların hayat hakkını şart koşuyor. Böylece ne
çevreden ne de enerjiden vazgeçilmiş oluyor. Bütüncül bir yaklaşımla tabiata
bakan Saran, hassas bir dengenin varlığına dikkat çektikten sonra su ile
oynamanın getireceği zararların sistemin bütününün uyumunu bozacağını düşünüyor.
Sonuçta zararın bir bumerang gibi bize döneceği tespitinde bulunuyor. Vali
Saran, gelecek kuşakların bu dengenin bozulmasından ortaya çıkan sonuçlarla
karşılaşacağı uyarısını yapıyor. Saran, dere kenarında yaşayan tüm canlılardan
sorumlu olduğunu şu sözlerle vurguluyor: "İdare; sadece sesi çıkan, konuşmasını
becerebilen, haklarını savunabilenlerin değil, aynı zamanda sessiz, derdini,
sıkıntısını ifade edemeyen canlıların da haklarını korumakla yükümlüdür. Biz
onların da valisiyiz. Buradaki suya dayalı olarak hayatını sürdüren canlıların
da haklarını korumak zorundayız."
|