Hayır, hayır, Fatih ilçesi
Neslişah ve Hatice Sultan (Sulukule)
mahallelerinin 5366 sayılı yasa kapsamında yenileme alanı ilan
edilmesindeki yanlışlardan, diğer yasalarla çelişkilerinden, kamulaştırma
kavramının ruhu ile bu yasanın nasıl da çeliştiğinden söz etmeyeceğim. (Yasanın
tam adı, Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması
ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanun. R.G. 05.07.2005)
Sulukule’nin 19.10.2006 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararı ile acele kamulaştırmasına karar verilmesinden, 2009 yılı
itibarıyla hâlâ idare adına tescil kararları olmadığına göre, niçin acele
kamulaştırma diye de sormayacağım.
İstanbul 1 nolu Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulu’nun 12.07.1995 tarihli kararı ile Kentsel ve Tarihi
Sit ilan edilen bölgede, Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 2.11.2007 tarihli kararı ile
onaylanan avan projedeki, tescilli bina sayısı eksikliklerinden de
bahsetmeyeceğim.
Yine avan projenin Roman kültürünü korumadığı konusuna hiç ama hiç
değinmeyeceğim. Sağır sultan bile duydu. UNESCO’nun konu ile
ilgili raporları bir yana, Avrupa Konseyi İnsan Hakları
Komiserliği’nin 01.10.2009 tarihli raporunun Sulukule ile ilgili
bölümlerine bakmak yeterli olacaktır. (Sayfa 4, paragraf 6; sayfa 28, bölüm VI.
Madde 133 146)
Somut davalardan söz edeceğim sizlere, yasaların insana nasıl değdiğinden.
4650 sayılı yasa ile değişik Kamulaştırma Kanunu’na göre, kamulaştırılmasına
karar verilen alandaki taşınmaz malikleri ile öncelikle, anlaşma yoluna
gidilmesi (satın alma usulü; 8.madde), anlaşma sağlanamayanlara karşı ise acele
el koyma, tespit ve tescil davalarının açılması gerekiyor.
Tapudaki mal sahibi
Sulukule’de 8. madde anlaşmaları, acele kamulaştırma kararının uygulanacağı
baskısı ile sağlandı. Ekonomik yönden güçsüz olan bölge halkı, tapuların çoğunun
da hisseli olması karşısında, ya belediyenin verdiği düşük kamulaştırma
bedellerini kabul etmek ya da arsa spekülatörlerine biraz daha yükseğine satmak
ikilemi ile karşı karşıya kaldılar.
Bu ikilemi kabul etmeyen az sayıda mahalleliyi ise başka bir sürpriz
bekliyordu: 40 -50 yıl önce ölen nineleri -dedeleri aleyhlerine alınmış el koyma
kararları. Bu el koyma kararından bir biçimde haberdar olanlar şanslıydılar!
Zira haber üzerine Fatih Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurup veraset ilamı
çıkarabilecekler, bazıları Osmanlıca olan eski tapularda soyadı bulunmadığından,
soyadsız alınmış olan el koyma kararı ve bankaya yatırılan bedelin, kendi
dedesine ait olduğunu açacakları yenileme davalarında ispat edebilmenin
yollarını arayacaklardı.
Örneğin tapudaki mal sahibinin kimlik açıklama bilgileri şu şekilde
olabilmektedir: Filibe eşrafından Veli oğlu Ali. İşte bu Ali’nin evde oturan
Ayşe’nin miras bırakanı olduğunun ispatı gerekmektedir. Takdir edersiniz ki
süreç gerekir. Peki bu zaman zarfında ne olur? Kamulaştırma bedeli bankaya
yatırılıp el koyma kararı ile de yıkıma geçilen evin mirasçısı, henüz hiçbir
bedel almaksızın sokaktadır. Bilirsiniz, Anayasa 35 mülkiyet hakkını korur. AİHS
1.Ek protokol de öyle.
Mirasçı sıfatı ile mülk sahibinin, İdarenin Kamulaştırma Kanunu 10. maddeye
göre açacağı davadan da bihaber olacağını söylemek kehanet değildir artık.
Davadan haberdar olmayınca, kanunun kendisine tanıdığı kamulaştırmaya itiraz,
bedele itiraz gibi haklarını ise zaten kullanamamış olmaktadır. (Hani mülkiyet
ancak kanunla sınırlanırdı? Sınırı da Kamulaştırma Kanunu idi? İdarenin
kararlarının haksız olduğunu düşünürse vatandaş, yargıya gidebilirdi? Bedeli
verilmeden kimsenin malına el konamazdı?)
İstanbul Fatih İlçesi 1. grup 2. no’lu Yenileme Alanları Proje ve
Uygulamaları’na ilişkin protokolün 14.maddesi “... anlaşma sağlanamayanların
kesinleştirilmesinden sonra kamulaştırma çalışmaları 6 ayda tamamlanacaktır”
hükmünü taşıyor ama ne gam! Tapudaki soyadsız müteveffa malikler adına, el koyma
kararları alınmış ve çoktan yıkıma geçilmiştir. Üstelik henüz uygulama projesi
yokken! Evet, yanlış duymadınız sadece avan proje ile henüz uygulama projesi
mevcut değilken tüm mahalle nerede ise tamamen yıkıldı. Aslında bu bir
kamulaştırmasız el koyma halidir.
Kaldı ki, avan proje dahi henüz kesinleşmiştir. Avan projeyi onayan karara
karşı iptal davası açılmış olup, İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nden keşif günü
beklenmektedir. Müteveffalar adına el koyma kararı alınan parsellerin bazı
mirasçıları, söz konusu iptal davasında taraftırlar. Bu durumda belediyenin en
azından bu mirasçılardan habersiz olduğu söylenemez.
Yazının başlığına dönersek Sulukule kamulaştırmaları evrak üzerinde yasal
gözüküyor. Peki ya vicdanlarda? Hukuk vicdanını arayıp bulmalıdır.
Hilal Küey / Avukat
|