5 Nolu Antrepo’da dün sona eren Sanat Limanı, dört farklı sergiden
oluşuyordu.
Aşkı Memnu, genç kadının ihaneti ve intiharıyla kitlelerin hüzünlü/acıklı
hazzına/keyfine beklenen yanıtı verdi. TV muhabirlerinin mikrofon tutuğu
kadınlar bu intiharı onayladılar. Bihter hem masum kadın, hem fettan kadın, hem
öykünülen kadın, hem suçlu kadın, hem de cezasını bulan kadın olarak belleklere
yerleşti, bir yüzyıl sonra yeniden... Bu hikâyede dayatılan kadın
kimliklerinin sapkınlığı/çelişkileri/çağdışılığı tepkisiz izleniyor!
Yeşilçam’dan günümüze kadının kurgudaki ‘tekinsiz’ konumunun sonsuza kadar
değişmeyeceğinin altı bir kez daha çizildi. Dizinin yapımcısı hikâyesini ‘iyi
hikâye’ olarak adlandırıyor. Bu iyilik kadının ebedi tekinsizliğinden erkeğin de
sözde masumiyetinden besleniyor. Dinsel ve cinsel dogmaların birbirine
karıştığı, erkek egemen şiddetin pervasızca kol gezdiği coğrafyamızda bu ‘iyi
hikâyeleri’ yaratan kadın ve erkek senaristlere, yönetmenlere, yapımcılara,
oyunculara da ödül veriliyor.
İki kadın küratör
Bu bağlamda, kamusal bir sergi alanı olarak hizmete sunulan İstanbul
2010 AKB Sanat Limanı’nda iki kadın küratörün (Derya Yücel ve Sabine
Shikhlinskaya) sunduğu ‘Uluorta’ sergisindeki videolara
dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu videolardaki görsel anlatılar, sanatsal
değerlerinden önce, ‘Türk’ dizilerindeki kadın kimliği
sömürüsüne/aşağılamasına bir yanıt olarak işlev görüyor, adeta.
Örneğin Hatice Karadağ’ın, üstündeki buruşuk saten gelinliği sabırla ütüleme
performansı, hiç kuşkusuz, dizilerdeki klişe ‘gelin’ sahnelerinin mutluluk
(bakire gelin temizdir) veya mutsuzluk (bakire olmayan gelin kirlidir)
pazarlamasına karşı bir gösteridir. Beyaz gelinliğin kadına dayattığı
‘masumiyet’ kimliğinin tüketim ekonomisindeki payına bilinçsizce katkıda bulunan
bütün kadınların görmesi gereken bir gösteridir, bu.
Batıbeki’nin oda projesi
Rena Efendi’nin ‘Mutluluk Evi’ de bu bağlamda yorumlanabilecek bir video.
Dizilerdeki mutlu kadın görüntülerini andıran kadınlar gerçek yaşamda (Ferghana
Vadisi) köktenci İslamın, uyuşturucu trafiğinin, kadın ticaretinin kurbanları.
Dizi estetiğinin dayattığı örnek yaşam biçimlerinin abartılı bir karması olan
‘Kitch Oda projesi-Nereye Kadar’ da Kezban Arca Batıbeki’yi izliyoruz.
Dizilerde de izlediğimiz sınırsız Kitsch’in dayanılmaz yılışıklığına ve
sıvışıklığına bir kez de bu videoda tanık olurken, bu mefruşat/
dağıntı /fetiş karmaşasının kadın kimliğine, bu kimliği aşağılamak üzere
yapıştırılmış bir dekor olduğunu görüyoruz.
Yeşim Ağaoğlu bu metalaşmayı bize ‘Hangi Kadın’ başlığıyla sunduğu fotoğraf
dizisinde gösteriyor; tüketim, turizm ve medyanın kadına yapıştırdığı bütün
kimlikler, roller, künyeler, görevler olağan bir biçimde sıraya diziliyor. Her
kadın bu örnekler içinde kendi imgesini bulabilir; dizi kadınlarıyla
özdeşleşmeye çalışırken yitirdiği imgesini.
Dizilerdeki kadın bedeni
Nezaket Ekici’nin İtaatsiz başlıklı açılış performansının videosu ve Kıyısız
Nehir başlıklı videosu, dizilerde izlediğimiz dirençsiz kadın/bedenini erkeğe
teslim eden kadın imgesini sıfırlama işlevi taşıyan ve kadın bedeninin
özgürlüğünü ve dayanıklılığını kanıtlayan belgelemeler. Bu performanslarda
kullanılan kızıl giysi, sivri kürdanlar, kremamsı çamur, kutsal çıplaklık gibi
özelliklerin eleştirel göndermelerini okumak kolay olmasa da, özellikle kadın
izleyiciler bu göndermeleri içselleştirebilirler.
Bir direniş ve dayanıklılık gösterisini de İranlı sanatçı Bahar Behbahani’nin
Safran Çayı videosunda bir akvaryum içindeki direnişinde izliyoruz. Bu videonun
ikinci katmanında ise sanatçının özyaşam öyküsüne ilişkin resim tadında anı ve
bellek parçaları izleniyor. Aynı resimsel ve şiirsel dokuda bir videoyu Gül
Ilgaz’ın ‘İki Kanat’ başlıklı performansında izliyoruz. Bu iki video ‘Türk’
dizilerinde kadın senaryocuların ve yönetmenlerin bile kadına layık görmediği
zarafet ve yaratıcılığa gönderme yapıyor.
Ayşe Böhürler’in ‘Her Günkü Dünya’ başlıklı videosu, onun bütün İslam
dünyasını gezerek çektiği belgesellerin içinden süzülüp çıkarılmış 20 dakikalık
bir seçkiyi oluşturuyor. Gündelik, olağan, sıradan yaşam içinde kadının
kaçınılmaz işleri, işlevleri, görevleri izleyiciyi dizi kadınının dayanılmaz
işlevsizliğinden/edilgenliğinden kurtaracak güçte. Gürcistanlı sanatçı Sophia
Cherkezishvili’nin ‘Koru Beni’ başlıklı son derece sade, ama bir o kadar da
vurucu videosu da benzer etkiyi bırakıyor. Ülkemiz ağlamak için çok nedeni olan
ama ağlayamayan/ağlamasına izin verilmeyen kadınlarla dolu. Bu videoyu o
kadınların görmesini isterdim.
Hapishane monologları
Bu serginin iki kavramsal videosu var. Birincisi Eli Glader ‘Hapisane
Monologları’. Burada da ağlayan kadın görmüyoruz; ama o kadınların mutlaka
ağladığı Azerbaycan’da bir kadın hapishanesine odaklanıyor; kadının görünmediği,
ama kimliğinin var olduğu bir mekân çalışması sunuyor. Bu serginin en soyut işi
Norveçli sanatçı Else Leirvik’in ‘Kadın Deseni’ başlıklı performans videosu;
soyut olduğu kadar da irdeleyici. ‘Türk’ dizilerindeki kadından beklenen/kadına
yakıştırılan sabır, yeknesaklık, baş eğme, boyun eğme gibi özelliklerin şemasını
izliyoruz bu videoda. Kendilerinden beklenenlerin anlamsızlığının farkına varmak
isteyen kadınların deneyimlemesi gereken bir desen çizme işlemi...
AB raporlarına geçtik
Aşkı Memnu’yu her dört kişiden üçü izlemiş; bunun büyük bir bölümü de
kadınmış.. Bu dört kişiden birisi değil yarısının yarısı bu videoları
izlese (ve de özellikle kadınlar izlese) Aşkı Memnu’nun dayattığı
bayatlamış/tükenmiş/tüketilmiş/sömürülmüş kadın konusu /imgesi bir az olsun
etkisini yitirirdi. 2009 AB İlerleme Raporu’nda Türkiye’deki kadın
kimliği/konumu/durumu bir kez daha en önemli sorun olarak vurgulandı.
Kadın hakları sorunları için çalışan STK’ların ve kurumların günümüz
sanatçılarının bu üretimlerini gündeme almaları ve bu görsel malzemenin gücünden
yararlanmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu türden videolarla ülke çapında bir
gösteri dizisi düzenlemek gibi... Tüketim ve medya kültürü işbirliği ve
saptırmalarına karşı günümüz sanatının sunduğu örneklerin işlevinin farkında
olmak bile yeterli sayılır.
Dizilerin kadın kimliği üstüne yapılandırdıkları sapkın görselliği, bu
görselliğin oluşturduğu görsel kültür kirliliğini ve bu kirliliğin sonuçları
olan kadın cinayetlerini başka araçlarla temizlemek olanaksızdır. Sözsel kültür
görsel kültürle baş edemez günümüzde. Göze göz, dişe diş, görsele görsel...
|