Efsanevi “Ulubatlı Hasan” eğer gerçekten “Uluabat”lıysa, binlerce yıllık
antik bir yerleşimde doğmuştu… Çünkü Bursa’ya 30 km. uzaklıktaki 13 bin 500
hektarlık göl; en büyükleri Halilbey olmak üzere 9 adasıyla ve 20’yi aşkın balık
türüyle, tarihin en “doğayla iç içe” uygarlıklarını yaratmıştı. Bunlardan biri
de 1900 nüfusuyla “balıkçılık ve tarım kasabası” olarak göldeki ada ile yarımada
üzerindeki antik kentimiz “Gölyazı”… onca güzelliğine ve “özgün”lüğüne rağmen,
yılların “yalnız”lığından ve “sahipsiz”liğinden acaba nasıl kurtarılabilir?
Soruyu kimse böyle dillendirmedi ama Bursa’nın Nilüfer Belediyesi’nce
15-17 Ekim’de düzenlenen “Gölyazı Çalıştayı”nın tarihi kent için tek bir anlamı
vardı: “Terk edilen değil, kuşaktan kuşağa yaşanan, bir tarih, kültür, doğa ve
turizm yerleşimi olabilmek”.
Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, bu
“umut”la gerçekleşen ve hemen her alandaki uzmanlar ile sivil toplum
kuruluşları, meslek odaları ve yöre insanlarının bilgi, görgü ve birikimlerini
“harman” ettikleri çalıştay için diyordu ki; “Çıkacak yol haritası sadece
Gölyazı’nın geleceğini aydınlatmakla kalmayacak, bizlere ve Büyükşehir
Belediyesi’ne de önceliklerimizi ve sorumluluklarımızı gösterecek”.
Nitekim Uludağ Üniversitesi’nin de yer aldığı çalıştaydan tam da bu
nitelikte bir “sonuç bildirgesi” çıktı. Onca geniş katılımcı ve “sorumlu”lar
arasında Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin neden yer almadığı sorusu ise
zihinlerde takılı kaldı.
‘Uygulanamayan’
Plan!
Uluabat Gölü 1,5 milyon yaşında... 800 bin yıldır da
“yaşam”la iç içe... İlk insan yerleşiminin ise 7 bin yıla uzandığı göl
kıyısındaki “Apollonia Ad Rhyndacum” (Gölyazı) kenti 3 bin yıldır var...
Bugünkü kentin yüzde 70’i adada, yüzde 30’u yarımadada... Bir - iki
katlı yaklaşık 500 konuttan oluşan yerleşimde 87 Sivil Mimarlık Örneği, 4
anıtsal yapı ve surlar ile biri ünlü “Ağlayan Çınar” olmak üzere 17 tescilli ulu
ağaç bulunuyor. “Kentsel Arkeolojik Sit Alanı” olmasından bu yana, yasa gereği
üç yılda tamamlanması gereken “koruma amaçlı imar planı”nı 1998’den beri hâlâ
bekliyor!..
Apollon Tapınağı, Mezarlar, Antik Tiyatro, Stadion, Antik
Yol, Hagios Konstantinos ve Gölyazı Kiliseleri, Cami ve Hamamı, Apolyont
Surları, Yel Değirmeni, Sübyan Mektebi gibi arkeolojik ve tarihsel yapılar da
aynı plansızlığın mağdurları...
Oysa 90’ların sonlarında, Dokuz Eylül
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Emel Göksu yönetiminde, hem tarihi dokunun
“sürdürülerek” yaşatıldığı, hem de kasaba sakinlerinin imar ve mekân
gereksinimlerine “dengeli” çözümler öneren bir “koruma planlaması” yapılmış.
Turizmin de “doğa ve kültürle barışık” gelişebilmesini hedefleyen plan,
Koruma Kurulu ve belediye onaylarını da aldığı halde, “kıyı çizgisi
işlenemediğinden” yıllardır uygulanamıyor!.. Çünkü “adeta gölün içinde” yaşayan
kentte, kıyı kullanımının yasal ölçütlerini belirleyebilmek için “çizgisi”nin de
saptanması gerekiyor.
Su ile karanın buluşma hattını tanımlayan çizgi
sadece ekolojik verilerle belirlendiğinde o kadar “içerden” geçiyor ki kıyıdaki
tarihsel doku, haritada “gölde” kalıyor… bu nedenle “imar edilerek yaşatılma”
olanağını da yitiriyor.
Aynı durum tarihten bu yana “yalı” karakterinde
oluşmuş antik kıyı dokularının -elbette ki yeni uygulamalara olanak sağlanmadan-
çağdaş yaşamla buluşarak geleceğe aktarılmasına “engel” oluşturuyor. Ülke
düzeyindeki benzer “kıyı SİT”lerindeki planlamaları olumsuz etkileyen bu sorun
için Gölyazı Çalıştayı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na önemli bir çağrıda
bulundu.
Koruma Yüksek Kurulu’nu, “tarihi kıyı dokuları”nı yaşatabilecek
özel bir “ilke kararı” almaya; Bayındırlık Bakanlığı’nı da aynı SİT’lerdeki kıyı
kenar çizgisi uygulamalarında bu ilkeyi gözetmeye çağıran Çalıştay, diğer
konularda özetle şu kararları da aldı:
- Uluabat, “su kuşları için
uluslararası öneme sahip” sulak alanların korunmasını öngören Ramsar
Sözleşmesi’yle belirlenmiş 12 alandan biridir. Çevresindeki sanayileşme
durdurulmalı; Bursa - İzmir Otoyolu’nun “gölü tehdit eden” güzergâhı
değiştirilmelidir;
- 2006’daki “revizyon” plan yerine 1998’de hazırlanan
“koruma amaçlı” imar planı esas alınmalıdır.
- Bayır Mahallesi’ndeki
benzin istasyonu kaldırılmalı; pazar alanı dokuya uygun olarak düzenlenmeli;
Vakıflar’ın özgünlüğü gözetmeyen restorasyon uygulamaları durdurulmalı; tarihi
yerleşim motorlu araçlarla çiğnenmemeli; girişte genel otoparklar düzenlenerek
toplu taşımla ‘ring’ seferler yapılmalıdır.
- Arkeolojik araştırmalar
sürdürülmeli, 3. Derece Arkeolojik Sit alanı 1. dereceye yükseltilerek koruma
kuşakları genişletilmelidir.
- Göl çevresindeki 17 yerleşimde halk,
balıkçılık, tarım ve hayvancılıkla geçinmektedir. Ekolojinin korunmasının yanı
sıra doğanın sunduğu ekonomik kaynaklara dayalı üretime destek sağlanmalıdır.
Şimdi bu kararların ve tüm önerilerin uygulanması için “herkes” seferber
olmalı… Nilüfer Belediyesi’nin “antik cennet”i sahiplenmesi umutları yükseltmiş
olsa bile, özellikle çevresel planlama, altyapı ve ulaşım ilişkileri vb.
konularda “Büyükşehir” de sorumluluklarını üstlenmeli.
|