Varlıklarını yadsımak mümkün değil, çünkü şehirlerin sokaklarında,
atölyelerde, evlerde, her yerdeler. Yine de onları görmezden gelmeye devam
ediyoruz. Sayıları her geçen gün artıyor, daha da artacak. Dünyada büyük bir göç
hareketi yaşanıyor ve Türkiye de önemli göç yolları üzerinde. Kimi savaştan,
kimi açlıktan, yoksulluktan, baskılardan, zulümden kurtulmak için, bir umutla
düşüyor yola. Ancak yolun ortasında, mola vermek zorunda kaldıkları Türkiye’de
kötü yaşam koşullarına maruz kalıyorlar. Özellikle “kâğıtsız”
göçmenler, yani ikamet izni veya pasaportu olmayanlar ironik bir
şekilde adlandırılan “yabancı misafirhaneleri”nde
alıkonuyorlar.
Göçmen Dayanışma Ağı (GDA), işte bu duruma dikkat çekiyor.
Akademisyenlerden insan hakları savunucularına, göçmen haklarıyla ilgili
yurtdışında çalışma yapan sivil toplum kuruluşu üyelerine, öğrencilere kadar
geniş bir katılımcı yelpazesi var ağın. Ceren Öztürk ve
Didem Danış bu yelpazede yer alanlardan ikisi. Öztürk Helsinki
Yurttaşlar Derneği Mülteci Destek Programı’nda danışman olarak çalışıyor, Didem
Danış ise Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi ve sekiz yıldır Türkiye’deki
yabancılar konusunda araştırmalar yapıyor. Onlarla Göçmen Dayanışma Ağı’nı,
hedeflerini, projelerini konuştuk...
- Göçmen Dayanışma Ağı, ne zaman, nasıl oluştu?
Ceren Öztürk: Bu ağ, IMF ve Dünya Bankası toplantıları
sırasında kentteki muhalefeti örgütleyen Direnİstanbul içerisinde ortaya çıktı.
Göçmen sorunuyla ilgili de bir şeyler yapmalıyız, dedik. İlk adım Kumkapı’daki
misafirhaneyle ilgili etkinlikti. O tarihten beri beş aydır toplanıyor, neler
yapabiliriz diye kafa yoruyoruz.
Didem Danış: E-listemize yüzden fazla kişi üye. Her hafta
yapılan toplantılara da yirmi kişi geliyor. Mülteciler konusunda Türkiye’de
çalışan çok az sivil toplum örgütü var. GDA Türkiye’deki ilk sivil çalışma grubu
olması açısından da önemli. Şeffaf, demokratik bir yapı ve herkesin katılımına
açık. Şimdiye dek geniş katılımlı iki forum yaptık. İlkinde Yunanistan, Almanya
ve Fransa’dan göçmen hakları üzerine çalışanlar ülkelerindeki göçmenlerin
durumunu ve kendi mücadele tekniklerini anlattı.
Yabancı “misafirhane”leri
- Öncelikli hedefleriniz neler, kendinize nasıl bir yol çizdiniz?
C. Öztürk: İlk başta bu meseleyi görünür kılmayı
amaçlıyoruz. Hasıraltı edilen, devletin araçsallaştırarak üzerinden yabancı
karşıtı bir söylem oluşturduğu bir mesele, göç. Biz göçmenlerin durumunu
toplumsal muhalefetin çeşitli bileşenlerinin gündemine sokmak istiyoruz.
D. Danış: Göçmenler, Türkiye’de özellikle İstanbul gibi
büyük kentlerde görmezlikten gelinseler de, artık hayatımızın içindeler.
Göçmenlerin, özellikle de kâğıtsız veya düzensiz konumda olanların yaşadıklarını
gündeme getirmek en temel gayemiz. Sonra daha sıcak mevzulara yöneleceğiz.
- Yabancı “misafirhane”leri de bunlardan biri. İlk çalışmayı neden
oradan başlatıyorsunuz?
D. Danış: En görünür, somut konulardan biri
“misafirhaneler”. Hatırlarsanız, yazın Kumkapı’daki misafirhanelerde tutulanlar
içeride kabul edilemez hak ihlallerine karşı isyan çıkarmışlardı.
C. Öztürk: İnsanların kapatıldığı ve kamuoyunun gündemine
getirilmesi gereken olayların yaşandığı yerler, misafirhaneler... Hukukçulara
göre kâğıtsız da olsalar, göçmenlerin Türkiye’de sınırsız, süresiz bir yerde
kapatılmalarının hiçbir yasal dayanağı yok. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Türkiye’yi insanları bu şekilde alıkoyması nedeniyle mahkûm etti. Bu uygulama,
idari alıkonulmaya dayandırılarak yapılıyor. Göçmenler sözkonusu olduğunda idari
alıkonma, cezaevi koşullarında, hatta daha da kötü koşullarda kapatılma anlamına
geliyor. Neden alıkonuldukları, ne kadar kapalı tutulacaklarına dair hiçbir
bilgi verilmiyor. Dışarıyla iletişim hakları yok, avukatlar bile giremiyor,
iltica başvurusunda bulunmak isteyen mültecilerin en temel hakları kısıtlanıyor.
“Misafirhaneler”in fiziki şartları da çok vahim. Beslenme, hijyen sorunları var.
Yüzlerce kişi küçük odalarda kapalı tutuluyor. Ve herhalde en kötüsü bazı
göçmenler bu alıkonma mekânlarında aylarca hatta yıllarca tutulabiliyorlar.
- Siz ne talep ediyorsunuz?
C. Öztürk: Biz öncelikle misafirhanelerin kapatılmasından ve
herkesin koşulsuz dolaşım hakkına ve istediği yerde yaşama özgürlüğüne sahip
olmasından yanayız. Ancak bunu başarabilmek kolay değil.
- Neler yapacaksınız?
C. Öztürk: Tek derdimiz misafirhaneler değil, göç
meselesinin birden fazla vechesi var ve biz bunların her birini gündem etmek
istiyoruz, sınırdışı meselesinden, sınırların militarize edilmesine, oturma
izinlerinden ikamet harçlarına kadar...
D. Danış: “Misafirhaneler”de neler olduğunu aşağı yukarı
biliyoruz ve ilk etapta bu koşulları teşhir etmek istiyoruz. İçerideki
insanların seslerini duyurabilmek için önümüzdeki aylarda düzenli eylemler
yapacağız. “Göçmenlerle, yabancılarla ne alakam olur” diyen insanlarda da
farkındalık yaratmak istiyoruz. Orta ve üst sınıf ailelerin çoğunda çocuk,
yaşlı, hasta bakımı gibi hizmetleri yabancı kadınlar üstleniyor. Yabancılar
artık hayatımızın içinde ve göçmenlerin sorunları hepimizi ilgilendiren
sorunlar.
|