Erdoğan:'Gezi'ciler Ağaç Katliamı Yaptı
Gezi Parkı'nın İlk 'İşgalcileri'...
Gezi Heyeti de Davalık Oldu
Yapı Ruhsatı Sayısı Arttı
"Gezi Parkı'nda İnşaat Yapacağız...
"Gezi Parkı'na Çivi Dahi Çakılamaz"
Gezi Parkı’nda Yürütmeyi Durdurma...
Ali Ağaoğlu'ndan "Gezi Parkı" Yorumu
Gezi Parkı Açıldı, Kapandı, Açıldı
Gezi Parkı'nda İmar Planına...
Gezi Parkı için Kritik Gün
Gezi Parkı'ndaki Son İşyeri...
Gezi Parkı'na Ağaç ve Çiçek...
Bayraktar: 'Gezi Parkı Çevre...
Gezi Parkı için İlk Anketten Ne Çıktı?
Gezi Parkı Eylemleri Proje Değiştirtti!
Yeni Anayasaya 'Gezi Parkı' Ayarı
Lütfi Kırdar'ın Oğlu Gezi...
"Gezi'de Stratejik Hata Yapıldı"
AK Parti Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal'ın yaptığı Avrasya Global Araştırmalar Merkezi'nin (AGAM) araştırmasında Gezi olayları için 'stratejik hata yapıldı' denildi.
Başkanlığını AK Parti Kütahya Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal’ın yaptığı Avrasya Global Araştırmalar Merkezi (AGAM) tarafından hazırlanan ‘Taksim Olayları Analizi’ başlıklı raporda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘yanlış bilgilendirilerek’ olayın tarafı haline getirildiği belirtildi. Raporda ‘stratejik hata’ yapıldığı, yerel projenin halka danışılması gerektiği vurgulandı. Raporda özetle şu görüşlere yer verildi:
Seçimden seçime demokrasi olmaz: Çok partili sistemin gerekliliği gibi, belli periyotlarda gerçekleştirilen seçimler de demokrasinin olmazsa olmaz önşartlarındandır. Doğal olarak, demokrasiler sadece düzenli aralıklarla gerçekleştirilen seçimlerden ibaret değildir. Yani, hiçbir parti veya yönetici “Artık bana görev verdiniz, bir dahaki seçime kadar bana karışmayın” deme lüksüne sahip değildir. Diyaloğa geçilmedi: Taksim olayları çevreci bir duyarlılıkla ve az sayıda insanın katılımıyla başlamıştır. Fakat görünürde bu az sayıda çevre duyarlılığına sahip insanlara yönelik müdahalenin şekli ve onlarla yeterince diyaloğa geçilememesinin neticesinde muhtemelen fırsat bekleyen belirli odakların sahneye çıkmasıyla olayların muhtevası ve şekli tamamen değişmiş, olaylar Taksim’de ne olduğu ya da ne olacağı ile ilgili olmaktan çıkmış, daha ziyade öncelikle Sayın Başbakan’a, ikinci derecede ise hükümete yönelik genel bir hoşnutsuzluk ve tepki haline dönüşmüştür. Proje halka sorulmalıydı: Birinci sınıf demokrasinin var olduğu ülkelerde halka mal olmuş, tüm gözlerin üzerinde olduğu mekânlarla, meydanlarla ilgili tüm projeler halkla danışıklı bir şekilde, halkın onayı alınarak gerçekleştirilir. Zira demokrasilerde meşruiyetin kaynağı halktır. Taksim’de projeyle ilgili yeterli anket yapılmamış, yerel halkla danışıklı şekilde süreç götürülememiştir. Bu, daha projenin formüle edilmesi aşamasında ciddi bir sıkıntı olduğunu göstermektedir. Oysa kışla, cami, müze, alışveriş merkezi, rezidans ya da Londra’daki High Park gibi bir proje için farklı alternatifler hazırlanmalı, bu alternatiflerin neler olabileceği halka sorulmalı, sonrasında alternatifler belirlenmeliydi. Ardından en çok benimsenen alternatifin ne olduğu yine halkın onayına şu ya da bu şekilde sunulmalıydı. Oysa Taksim örneğinde, ne alternatifler oluşturulurken ne de hangi alternatifin benimsenmesi gerektiği hususunda yeterince halka sorulmamış, ‘en iyi alternatif olduğuna inansak bile’ kendi doğrumuz yeterince halka mal edilememiştir. Demokratik hareket edilse sorun çıkmazdı: Merkezi yönetim, özellikle Sayın Başbakan, projenin sahibi, tarafı, planlayıcısı ve yürütücüsü gibi yansımış, yansıtılmıştır. Ne Beyoğlu ne de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı projeyle ilgili taraf görülmemiştir. Taraf olarak sadece Sayın Başbakan ve hükümet görülmüştür. Bunun sonucu olarak da, sorun çıktığında birinci derecede Sayın Başbakan, ikinci derecede AK Parti, üçüncü derecede hükümet, dördüncü derecede ise devlet sorunun tarafı haline gelmiş ve getirilmiştir. Oysa demokratik geleneklere göre hareket edilse, yerel bir meydana dair bir proje öncelikle Beyoğlu Belediyesi’nce çalışılsa, yerel halkla dayanışma ve danışma içerisinde çözümler ve projeler üretilse, büyükşehir ile işbirliği içerisinde son hali verilse, anketler ve mini referandumlarla halkın ve kamuoyunun desteği alınsa ve uygulansa idi zaten bir sorun ortaya çıkmazdı. Başbakan yanlış yönlendirildi: Velev ki, bir sorun çıkarsa böyle bir durumda da, sorunun tarafı birinci derecede Beyoğlu Belediyesi, ikinci derecede de İBB olurdu. Böyle bir kriz ya da kaos durumunda ise hükümetin başı olarak Sayın Başbakan krizin, sorunun tarafı olarak değil, kriz çözücü olarak devreye girer, gerekirse yerel yöneticilere telkinlerde bulunur, halkla yöneticiler arasında ara bulucu rolü oynayabilirdi. Hatta siyasi yaptırım bağlamında Sayın Başbakan belediye başkanlarını hatalı buluyorsa onları eleştirebilir ve hatta gelecek dönemde partinin yerelde farklı isimlerle yoluna devam edebileceğini ima edebilirdi. Oysa Sayın Başbakan yanlış yönlendirilmiş, bu böyle olmasa bile kamuoyuna yansıdığı kadarıyla krizin damardan tarafı haline getirilmiştir. Bu ise stratejik bir hata olmuş, pusuda bekleyen, kaostan nemalanan illegal yapılanmalara fırsat verilmiştir. Siyasiler sorumlu davranmalıydı: Taksim’de başlayıp ülkeye yayılan olaylar ülkemize, milletimize, ekonomimize, imajımıza, diplomasimize zarar veren ulusal bir problem haline gelmiştir. Olaylar özelde sayın Başbakan’ı, daha sonra AK Parti’yi ve hükümeti hedefe koyarak gerçekleşmiştir. MHP lideri Bahçeli’nin uyarıları ve bir camianın o topluluklara karışmasını engellemesi takdir edilmesi gereken bir duruş olmuştur. CHP ve BDP için ise aynı yorumu yapmak mümkün değildir. Herkes üzerine düşen dersi almalı Radikal’in haberine göre Bal, raporun amacının AK Parti’yi veya muhalefeti övmek ya da eleştirmek olmadığını söyledi. Amacın ‘ülke menfaati’ olduğunu, demokratik ülkelerde sorunların üstesinden böyle gelindiğini belirten Bal, şöyle dedi: “Tarafgir ve bağnaz bakarsak hayırlı bir sonuç çıkmaz. Sorunlara ancak elbirliğiyle, partiler üstü, demokratik tartışma zemininde baktığımızda gerçeği yakalayabiliriz. Herkesin üzerine düşen dersi alması lazım. ‘Nerede hata yaptım’ sorusunu sorması lazım. Benzer hataların önüne böyle geçilebilir.” |