1999 depreminden sonra yapı denetimi ve deprem güvenliği konusu tartışmaların
odağına oturdu. Bir yandan deprem güvenliği adına kentsel dönüşüm projeleri
hayata geçirilirken diğer yandan yüksek gelir gruplarına yönelik konutlar
çoğaldı. Bu binalar ne kadar güvenli? Yüksek gelir grupları daha sağlam
binalarda oturmak için kaynak ayırıp yeni konutlar edinirken, düşük gelir
gruplarının yaşadığı mahallelerde ne gibi çalışmalar yapılıyor? Mimarlar Odası
İstanbul Şube Başkanı Eyüp Muhçu, bianet'in sorularını
cevapladı.
Yapı denetiminin özelleştirilmesi
"Depremden önce, kamu denetimi esasına dayanan, serbest çalışan mimar ve
mühendislerin yer aldığı bir denetim sistemi vardı. 2001'de çıkarılan 4708
sayılı yasayla denetim özelleştirildi.
"Şirketler, binalarını denetleyecek şirketleri, özel denetim şirketleri
arasından kendileri seçiyor, denetim boşluğunda yapı denetimi fiilen
gerçekleşmiyor."
Muhçu, yapı denetimini doğru ve güvenli bir şekilde gerçekleştiren
şirketlerin olduğunu, ancak son yıllarda yapılan onlarca yüksek binanın depreme
karşı ne kadar güvenli olduğunu kamusal bir denetim olmadığı için
bilemediklerini, güvenilirliğin depremle birlikte görüleceğini söylüyor.
Bu yeni, yüksek yapıların yanı sıra, TOKİ konutlarında da denetim boşluğu
var. Muhçu, TOKİ'nin hem kamusal hem özel denetimden muaf olduğunu, binaların
yapımının ve denetim sorumluluğunun TOKİ'ye ait olduğunu, denetimin fiilen
gerçekleşmediğini belirtiyor.
Depremin istismarı ve kentsel dönüşüm
"Hükümet 2002'den başlayarak kentsel dönüşüm yasasını çıkarmak için çabaladı.
Ancak anayasaya ve diğer yasalara aykırılığı nedeniyle çıkaramadı. Şu anda
'dönüşüm yasası' adıyla olmasa da, TOKİ aracılığıyla dönüşüm çalışmaları
yapılıyor. Denetimden geçmeyen birçok bina 'Hayallerinizin konutlarını
yapıyoruz' diye pazarlanarak arz edildi."
Muhçu bu yeni binaları "modern gettolar" olarak adlandırıyor ve dönüşüm
alanlarına inşa edilen bu sitelerin varlığının yeni sosyal, sınıfsal gerilimlere
öncülük ettiğinin altını çiziyor.
"İmar demokrasisi adıyla, düşük gelir gruplarının yaşadığı mahallelere
müdahale ediliyor. Buna sebep olarak mahallenin depreme karşı güvenli hale
getirilmesi gösteriliyor. Islah ve restorasyon çalışmaları yerine yüksek gelir
gruplarına yönelik konutlar yapılıyor. Bir 'soylulaştırma projesi'
yürütülüyor.
"Bu sırada dönüşüm alanlarının gerçek sakinleri mahallerindeki yeni yapılarda
yaşamayı karşılayamadıkları için zorla sürgün ediliyor, kentin çeperlerinde
kaçak yapılara, gecekondulara zorlanıyorlar."
"Bu projeler övünç kaynağı değil"
Muhçu bu projelerin kalkınma projeleri gibi yansıtılmasına da tepkili. "Artık
dur demek gerek" diyor:
"Maalesef kamuoyunda bu projeler övünç kaynağı, gelişme-kalkınma projesiymiş
gibi yansıtılıyor. Bunları teşhir etmek gerekiyor. Bu kentin değerlerinin,
yurttaşların ve kamu haklarının korunması için bir savaşımdır. Bu savaşımda
tarafsız kalmak mümkün değil. Tarafsız kalmak bu tür projelerin
gerçekleştirilmesine katkı sağlıyor."
|