az aylarına doğru yeniden gündeme gelen ''kıyı yağması'' nın devlet tarafından yatırımcılara ''arazi tahsisi'' yle gerçekleşen uygulamaları ''12 Eylül dönemi'' ne ait yasalarla gerçekleştiriliyor. Son zamanlardaki, Bodrum yöresinde ve Gökova Körfezi 'nde turizm tesislerini çoğaltma adına imar arazilerine dönüştürülen Kissebükü ve Çökertme gibi örneklerde de 1982'de Milli Güvenlik Konseyi 'nce yürürlüğe sokulan 2634 sayılı ''Turizmi Teşvik Kanunu'' nun hükümlerinden yararlanılmakta...
Bu yasaya göre hükümetlerin ''turizm merkezi'' ilan ettiği yerlerde imar yetkileri Turizm Bakanlığı'na geçiyor ve bakanlık buraları yatırımcılara 49 yıllığına tahsis ederken ''yapılaşma kuralları'' nı da kendisi belirliyor. AKP hükümetinde Kültür ve Turizm bakanlıklarının birleşmesi üzerine geçen yıl temmuz ayında aynı yasada değişiklik yapılarak 1980'lerden beri yürürlükte tutulan uygulamanın bu kez ''kültür ve turizm merkezleri'' tanımıyla sürmesi sağlandı.
Oysa ''demokratikleşme'' yi hedefleyen Türkiye'de asıl yapılması gereken, 12 Eylül yasasını ''sürdürülebilir'' kılmak değil, tersine ortadan kaldırarak 20 yıldır ''ayrıcalıklı imar'' ın güvencesi olan ''turizm merkezi'' oyunlarına artık son vermekti...
Yatırımcılara keyfi kararlarla kamu arazisi tahsisiyle birlikte şehircilik kuralları dışında özel imar olanakları sağlayan Turizmi Teşvik Yasası, 12 Eylül 1980 darbesinden sonraki ''Anayasasız dönemde'' ülkeyi yöneten generallerin onayıyla 12 Mart 1982'de yürürlüğe girdi. Org. Kenan Evren 'in imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlandığında, 6 Kasım 1982'de halkoyuna sunulan yeni anayasanın geçerli olmasına da 8 aydan az bir zaman vardı. Bu kısa süre bile beklenmeden ''alelacele'' devreye sokulmasındaki amaç ise 12 Eylül Anayasası'nda bile kıyılar, çevre ve kamu haklarıyla ilgili hükümlerin böyle bir yasa önünde engel oluşturmasıydı. Nitekim, anayasadaki ''geçici 15. madde'' ile de aralarında Turizmi Teşvik Yasası da olmak üzere ''12 Eylül dönemi'' ndeki generallerin onayıyla yürürlüğe giren tüm düzenlemelerin, ''Anayasaya aykırılığının ileri sürülemeyeceği'' hükme bağlandı. Böylece bir yandan askeri darbeyi yapanlara ''süresiz koruma'' sağlanırken bir yandan da ''darbe hukuku'' nun sürekli yürürlükte kalması güvenceye bağlandı...
Hükümetler çok sevdi
İzleyen yıllarda, ilk uygulamaları İstanbul'daki ''Gökkafes'' , ''Park Otel'' gibi ünlü örnekler olan ve ardından Ege ile Akdeniz kıyılarındaki büyük talan dalgasını başlatan Turizmi Teşvik Yasası'nı hemen tüm hükümetler çok sevdiler. Bu yağmacı düzenlemeyi ''kaldırmak'' ya da anayasaya aykırı maddelerini değiştirmek için hukuksal engel olmadığı halde, geçici 15. maddeyi bahane ederek ''aynen'' uygulamayı yeğlediler...
Müşteri aranıyor
Dahası, 1990'lı yıllarda kimi ''ek'' maddelerle de ''özel mülkiyetteki arazilerin'' de devletçe kamulaştırılarak turizm yatırımcılarına verilmesi kuralını geliştirdiler... İşte, geçen yıl da yine iptal edilmesi yerine ''adı değiştirilerek'' süreklilik sağlanan bu yasanın sadece 2005 yılı içindeki uygulaması, 117 yerin daha ''kültür ve turizm merkezi'' tanımlamasıyla yatırımcılara ''tahsis'' için ilan edilmesi. Bunlardan 30 kadarına ''müşteri'' çıkmış, kalanlara da aranıyor!
Kissebükü'ne 3 otel
Aynı uygulama kapsamında çevrecilerin tepkilerine yol açan Bodrum'un Yalı beldesi sınırları içersindeki Kissebükü'nün bakanlıkça belirlenen imar programında üç otel var ve toplam yatak kapasitelerinin 2500 olması planlanmış. Bu, her yönüyle bir doğa mirası olan koyda, yaklaşık 150 bin m2'lik inşaat yapılması anlamına geliyor.
Türkülere konu olan ve doğal dokusunun yanı sıra ''anı'' değerleriyle de korunması gereken Çökertme koyunda ise 200 yataklı otel için tahsis edilen arazide bu uygulama durdurulamazsa, 30 bin m2'lik betonlaşma gerçekleşecek demektir. Bu son örnekler de temel sorunun, ülkemizde hâlâ bir 12 Eylül mirası olarak geçerliliği sürdürülen ''turizmi teşvik hukuku'' nda olduğunu kanıtlıyor. Çeyrek yüzyıldır hemen her siyasetten iktidarların ''yağma projeleri'' uğruna yürürlükte tuttukları ''ayrıcalıklı imar hakkıyla arazi tahsisi'' anlayışı yasalarımızda kaldığı sürece, kıyılarımız da ''faşizm yapılaşması'' ndan kurtulamayacak...
|