Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı Selahattin Hakman,
enerji arz güvenliği ve iklim değişikliğine ilişkin kaygılar ve fosil yakıtların
kullanımının neden olduğu sera gazı emisyonlarının, çevre dostu yeni
teknolojilerin kullanılmasını kaçınılmaz kıldığını kaydetti. Bu çerçevede,
ülkelerin karbondioksit emisyonlarını azaltan ve elektrik arz kaynaklarının
çeşitliliğini artıran, yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimini
teşvik eden önlemlerin de desteği ile rüzgar enerjisinin, dünya elektrik
üretiminden aldığı payını hızla artırdığını belirten Hakman, şöyle devam etti:
''Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine
göre önümüzdeki 25 yılda rüzgar enerjisinden elektrik üretiminin küresel olarak
yıllık ortalama yüzde 10 artış göstermesi bekleniyor. Bu çerçevede rüzgar
enerjisinin küresel elektrik üretiminde 2008 yılında yüzde 1 olan payının, 2035
yılında yüzde 8'e ulaşması öngörülmekte. Dünya Rüzgar Enerjisi Birliği (WWEA)
verilerine göre dünya rüzgar enerjisi kurulu gücünün 2010 yılı sonu itibariyle
200 GW seviyesine ulaşması bekleniyor. AB ülkelerine bakıldığında ise rüzgar
enerjisinin 2008 yılında yüzde 4 olan payının 2035 yılında yüzde 18'e çıkması
öngörülmekte". Türkiye'nin
potansiyeli Türkiye'nin, enerji
politikasında kaynak çeşitliliği hedefleri çerçevesinde yerli ve yenilenebilir
kaynakların önceliklendirildiğinin görüldüğünü belirten Hakman, ''Bu duruma
paralel olarak 2023 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik
üretimindeki payının en az yüzde 30 olması hedefi ifade edilmekte'' dedi.
Türkiye'de ekonomik olarak değerlendirilebilecek rüzgar potansiyelinin 10-20 bin
megavat aralığında olduğuna dikkati çeken Hakman, şöyle devam etti:
''Rüzgar enerjisi teknolojilerinin diğer
yenilenebilir enerji kaynaklarına kıyasla daha olgunlaşmış teknolojiler olması
nedeniyle, rüzgar potansiyeli yüksek alanlarda rüzgar enerjisinden elektrik
üretimi rekabetçi olmakta. Bu durum, son yıllarda Türkiye'de rüzgar enerjisinin
toplam elektrik üretiminden aldığı payı artırsa da, portföy içerisindeki oran
halen düşük. Rüzgar enerjisinin 2009 yılında Türkiye elektrik üretiminden aldığı
yüzde 0,8 pay, 2010 yılında yüzde 1,3'e yükseldi. Kurulu güç açısından
bakıldığında rüzgar enerjisi kurulu gücünün son bir yılda yaklaşık yüzde 75
artış göstererek mevcut bin 358 megavat seviyesine ulaştığı görülüyor.''
Yatırım maliyeti ve Enerjisa'nın
yatırımları Rüzgar enerjisinin megavat
başına maliyetinin 1 milyon avronun üzerinde bir yatırım gerektirdiğini ifade
eden Hakman, ''Diğer enerji kaynakları ile kıyaslandığında ilk yatırım maliyeti
yüksek, fakat işletme maliyeti düşük santrallardır. Ham madde maliyeti olmaması
da rüzgar enerjisini cazip hale getirmekte. Diğer yandan, rüzgar enerjisinden
elektrik üretiminin süreklilik göstermemesi nedeniyle, arz güvenliği için
dengeli portföy dağılımına sahip olunması da şart'' dedi. Hakman, Enerjisa'nın,
Türkiye elektrik sektörünün lider oyuncusu olma hedefinde kararlılıkla
ilerlediğini sırasıyla devreye aldığı yatırımları ile gösterdiğini ve 2015
yılında minimum 5 bin megavat kurulu gücü ile elektrik piyasasında yüzde 10
pazar payına ulaşmayı hedeflediğini kaydederek, şöyle devam etti:
''Üretim portföyünü büyüten ve çeşitlendiren
Enerjisa'nın, rüzgar enerjisi alanındaki ilk yatırımı 2011 yılı Şubat ayı
sonunda açılışı gerçekleştirilen Çanakkale Rüzgar Enerjisi Santrali'dir. Ayrıca,
39 megavat kurulu gücündeki Dağpazarı Rüzgar Enerjisi Santrali'nin de 2011 yılı
sonu ya da 2012 yılı başında devreye alınması planlanmakta. Enerjisa Grubu'nun
2015 yılı için hedeflediği portföy yapısında rüzgar enerjisinin payının, yüzde
5-10 olması öngörülüyor.''
|