Enerji deyince ilk anda iki kaynak geliyor akla:
Petrol ve doğalgaz. Politikalar, stratejiler
bu iki kaynak üzerine oluşturuluyor. Savaşlar, çatışmalar daima bu iki kaynak
üzerinden çıkıyor. Tamam petrol ve doğalgaz son derece önemli, Türkiye bu
kaynaklara sahip olmasa da enerji koridorunun tam ortasındaki konumundan ötürü
önemli bir ülke... Bunların hepsini anlıyorum da sanıyorum daima gözden
kaçırdığımız iki önemli unsur oluyor. Bunlardan biri Türkiye’nin bu kaynakları
enerjiye dönüştürecek teknolojiye de bağımlı olması ve bu kadar yıl içinde gaz
türbinleri veya buhar türbinleri gibi enerji çevrim teknolojilerinde neredeyse
yüzde 100 olan dışa bağımlılığını bir nebze olsun azaltacak teknolojiyi ve
sanayiyi geliştirememesi.
İkinci nokta ise yerli kaynaklara gereken önemin verilmemesi. Burada hem
rüzgâr ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir hem de kömür ve linyit gibi yerli
kaynaklar söz konusu.
Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (CNRS) Yanma, Aerotermik, Rektivite
ve Çevre Enstitüsü (ICARI) Müdürü Dr. İskender Gökalp, yerli
kömür tekno-ekonomisinin genel ekonomiye özellikle de istihdama katkısına hem de
kömürden yola çıkarak çeşitli teknolojilerle sıvı ve gaz yakıtlar elde
edilebileceğine dikkat çekiyor. Örneğin Türkiye’de hiç üretilmeyen, ithal
edilerek biodizel alanında da kullanılan metanol.
Tabii burada temel şart temiz kömür teknolojilerinin geliştirilmesi. Dünyada
temiz kömür teknolojileri konusunda ciddi çalışmalar yapılıyor. Türkiye’de ise
ne yapıldığına dair fazla bir bilgi yok elimizde. Bu arada, yıllar içinde toplam
kömür tüketimi içinde ithal kömürün payının giderek arttığını öğreniyoruz.
1970’li yıllarda yüzde 1-2 seviyelerinde olan bu pay, 1980’li yıllarda yüzde
10-15, 1990’lı yıllarda yüzde 20-25, 2000’li yıllarda ise yüzde 50 seviyelerine
ulaşmış. Neden temiz kömür teknolojisine yatırım yapılacağı yerde ithal kömür
için tonlarca para saçıldığının yanıtı ise havada duruyor...
Gelelim yenilenebilir kaynaklara yatırıma... Türkiye’de yenilenebilir enerji
yasasındaki değişiklik gecikirken bir başka şey daha oldu. Başbakan’ın son
olarak açıkladığı bölgesel ve proje bazında verilen teşvikler arasında enerji
projeleri ne yazık ki yer almıyor. Yenilenebilir enerji konusunda geçen
haftalarda yazdığım yazıya katkıda bulunan Su Politikaları Uzmanı Dursun Yıldız,
“elektromekanik alanında, türbin ve jeneratör üretimi yapmak isteyen sanayiciye
üretim teşviki verilmedi.Sadece bu alanda yerli üretim kullanılması konusunda
bir pazar teşviki var. Bu da yenilenebilir enerji yasasındaki değişikliği
bekliyor” diyor.
Aslında bunlar Türkiye’nin enerji politikasına sadece tek gözlükle baktığını
gösteriyor: Petrol ve doğalgaz gözlüğü. Buna bir de şimdi nükleer enerji
eklendi.
Yerli kaynakları nasıl temiz ve güvenli enerjiye çevirebiliriz, bunun için ne
tür teknolojilere yatırım yapmalıyız, sanayiciye ne tür destekler verebiliriz
gibi bir gündem ne yazık ki yaratılamıyor. Oysa Türkiye’nin en yaşamsal iki
önemli sorunu olan cari açık ve istihdam açısından da kazanımlar yaratabilecek
bir alanı pas geçmeyi tercih ediyoruz.
|