Emek Sineması’nın içerisinde yer aldığı
adanın yıkılıp yerine bir AVM yapılacağını, projenin mimarı Fatih
Kesgün’ün fantastik ifadesiyle söylersek, Emek’in bu AVM’nin en üst
katına “yıkılmadan taşınacağını” duymayan kalmadı. Hatırlanacak
olursa, geçtiğimiz Mayıs ayında 9. İstanbul İdare Mahkemesi
öngörülen projenin “uygulanması halinde telafisi güç ya da imkansız zarar
doğuracak nitelikte olduğu” gerekçesiyle yürütmenin durdurulmasına karar
vermişti. Ardından atanan bilirkişi heyetinin, karanlıkta ve proje mümessilinin
mihmandarlığında gerçekleştirdiği keşif sonrası yazdığı raporda, iki uzman, dava
konusu projenin kültür dokusuna uygun olmadığını belirterek yürütmeyi durdurma
yönünde karar verdi. Bundan neredeyse 6 ay sonra, 1 Aralık’ta, aynı mahkeme
bilirkişi raporunu hiçe sayarak yürütmenin durdurulması kararını iptal etti.
Emek’i geri almak
Fener-Balat-Ayvansaray’da, Bedrettin
Mahallesi’nde, Dikmen’de kentsel dönüşüme karşı
mücadele edenler, Senoz’da, Tortum’da,
Gerze’de, Solaklı’da yaşam alanlarının yok
edilmesine karşı çıkanlar çok iyi bilirler ki yürütmeyi durdurma kararları
sermayeyi nadiren durdurur. Bu nedenle mahkeme kararına şaşırdık desek, yalan
olur. Fakat 9. İstanbul İdare Mahkemesi’nin verdiği bu iptal kararı, zamanlaması
itibarıyla bize açıkça gösterdi ki, Emek Sineması projesini, masa sandalye
operasyonlarıyla insansızlaştırılan ve büyük sermayeye açılması kolaylaştırılan
Beyoğlu’ndan, yayalaştırılması planlanan Taksim Meydanı’ndan, satışa
çıkartılacak okul ve hastanelerden, çürümeye bırakılan AKM’den, boşaltılan
Tarlabaşı ve kentsel dönüşüm tehdidi altındaki Bedrettin Mahallesi’nden, kaçak
katlarıyla İstiklal Caddesi’nde heyula gibi yükselen Demirören AVM’den bağımsız
düşünmek mümkün değil.
12. İstanbul Uluslararası Film Festivali’nin 2 Nisan 2010’da
gerçekleştirilen açılışında Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın
konuşmasını kesintiye uğratan borazan sesleri (nam-ı diğer “zaaart eylemi”) ve
ertesi gün Yeşilçam Sokak’ta düzenlenen simgesel festival
açılış töreni ve film gösterimi Emek Sineması mücadelesinin miladı sayılabilir.
O tarihten bu yana yaklaşık 1.5 yıldır hep beraber defalarca “Emek
Bizim, İstanbul Bizim! Yıktırmıyoruz!” dedik ve dediğimizi yaptık.
Fakat gördük ki, asıl mesele yıktırmamak değil, Emek’i sahiplenmek, Emek
Sineması’nın ve Yeşilçam Sokağı’nın bizlere ait olduğunu, bu yerlerin bizlerin
yaşam alanlarımız ve kamusal mekanlarımız olduğunu haykırmak ve bu mekanları
sermayeden ve iktidardan geri alabilmek. Altın Lale Ödül töreni, “Hepimiz
Bilirkişiyiz” yürüyüşünü takiben gerçekleşen ‘1. Geleneksel Emek Şenliği’,
sayısız film gösterimi ve geçen Mayıs ayı boyunca yapılan ‘Emek’i geri alma
şenlikleri’, kendiliğinden gelişen Demirören AVM işgali bizlere tüketim odaklı
olmayan, dayanışmacı ve yaratıcı bir toplumsallığın var olabileceğini gösterdi
en çok.
Mimarlar Odası’nın da sıkça vurguladığı gibi Emek Sineması
tarihi ve kültürel bir miras olarak yerinde ve olduğu gibi korunmalı. Taraf
olunan uluslararası sözleşmeler devlete bu yükümlülüğü verir. Bunun yanı sıra
Emek kolektif hafızamızın mekânıdır. Orada seyredilen filmler, kurulan hayaller,
gidilen festivaller kadar adına yakışır şekilde 80 darbesi sonrası
gerçekleştirilen ilk 1 Mayıs kutlamasının da mekânıdır Emek. Dahası, haksız ve
hukuksuz bir şekilde sermayeye devredilen Emek Sineması ve Serkildoryan binası
Sosyal Güvenlik Kurumu’na, yani kamuya, yani bizlere aittir! Bu alan üzerindeki
her türlü kullanım hakkı kamunundur ve kolektiftir. Bu nedenle nazarımızda meşru
ve esas olan Beyoğlu Belediye Başkanı, Kültür ve Turizm
Bakanı, Yenileme Kurulu Üyeleri ve Kamer
İnşaat gibi kurumların ve şirketlerin çıkarları değil, kamunun yararı
ve kararıdır.
‘Rantabl’ alan
Tüm bu nedenlerle Emek Sineması yıkımına karşı çıkmak geçmişimize sahip
çıkmak kadar bugünümüzü kurmak ve farklı bir gelecek tahayyül edebilmek için
verilen bir mücadeledir. Bir nostalji nesnesi olarak Emek’i korumaktan ziyade
AVM’ler içerisine sıkıştırılan sinema salonlarına, ticarileşen ve metalaşan
sanatsal ve kültürel üretime karşı durmak, kenti ve kentsel mekanları sermayenin
ve iktidarın elinden geri almaya yeltenmek, daha da önemlisi kamusallığı yeniden
telaffuz etmeye ve kurmaya dair bir çabadır.
9. İstanbul İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararını
iptal etmesi bizlere bir kez daha hukuki mücadelenin gerekli ama çoğu zaman
yetersiz olduğunu gösterdi. Mimarlar Odası’nın itiraz başvurusuna rağmen her an
yıkımına başlanabilecek Emek için kitlesel itirazımızı yükseltmek, sokakta
mücadele etmek ve en önemlisi umutsuzluğa düşmemek gerekli. Türkiye’de yargının
demokrasiyi, insanları ve kentleri yapayalnız bıraktığı bugünlerde dayanışmaktan
başka bir çaremiz, sokaktan başka bir mücadele alanımız yok! Parsel parsel
yitirdiğimiz yaşam alanlarımıza bir yenisini eklememek, her türlü mücadelenin
kamusal alanı olan Beyoğlu’nu parça parça elimizden alınmasına izin vermemek
için Emek’in yıkımına ya da ‘rantabl’ bir alan olarak ek işlevlerle yeniden
değerlendirilmesine karşı durmalıyız.
Varyete’nin arzusu Emek Sineması’nın yerinde ve olduğu gibi restore edilmesi,
kamusal yarar gereği ticari olmayan, bağımsız bir sinematek /kültür merkezi
olarak düzenlenerek aynı ilkeleri paylaşan sinemacılar ve kurumların kullanıma
açılmasıdır.
Begüm Özden Fırat / İstanbul Kültür Sanat
Varyetesi
|