Yine bir mayıs ayıydı. 2003 yılı...
Başbakan Erdoğan ve yardımcısı Gül, GATA’ya
Ecevit’lere “Geçmiş olsun” ziyaretine gitmişlerdi.
Bülent Ecevit, o görüşmede “köy-kent
projesi”nden söz açtı. 2000’de kendisi Başbakan’ken
Ordu’nun Mesudiye ilçesinde 9 köy
birleştirilerek bir örnek köy kurulmuştu. Köyün altyapısı tamamlanmış,
kanalizasyon şebekesi kurulmuş, içme suyu taşınmıştı. Ürün ve toprak analizleri
yapılmış, meyve ağaçları dikilmiş, köylüye hayvan verilmiş, orman ürünleri
enstitüsü kurulmuş, ormanlık alan dağ turizmine açılmıştı. Köyde 210 gün içinde
internet kafesi olan bir okul, gezici kütüphane, sağlık ocağı, kültür ve sanat
evi, çocuk parkı, spor tesisleri açılmıştı.
Dünya Bankası, projeyi “kırsal kalkınma
modeli” olarak dünyaya örnek göstermiş, 900 bin dolar hazırlık kredisi
vermiş, 300 milyon dolar da vaat etmişti. 5 yılı geri ödemesiz, düşük faizli bu
kredi, 4 milyar dolara kadar çıkabilecekti. 2002 yazında, Van,
Düzce, Kastamonu, Niğde,
Mersin merkezli 5 bölgede 30 köy-kent için kollar sıvanmıştı.
Güneydoğu’nun ilk köy-kenti, Siirt Eruh’ta 18 köyün
birleşmesiyle kurulacak ve 7 bin kişiyi barındıracaktı. Tam bu aşamada hükümet
devrildi.
AKP iktidara geldi ve “köy-kent projesi”ni rafa kaldırdı. Ecevit işte bu
konuyu gündeme getiriyor, “Yapmayın, kredisi bile hazır. O parayı kullanın.
Destek olun” diyordu. Erdoğan ilgileneceğine dair söz verdi; ilgilenmedi. Dünya
Bankası’nın verdiği hazırlık kredisinin kullanılmayan kısmını da iade etti.
* * *
O dönem herkes Ecevit’in 1970’lerden beri dilinden düşürmediği köy-kent
düşüyle alay ediyordu. O ise neredeyse “fikri sabit” halinde üsteliyordu. Genel
Başkanlığı devrettiği son DSP kurultayında da benzer bir
vasiyet bırakmıştı:
“Toprak reformuna, köylünün kaderinin değiştirilmesine Atatürk’ün de,
İnönü’nün de gücü yetmedi. Benim de ömrüm yetmedi. Dilerim siz bu kaderi
değiştirebilirsiniz.”
Bugün gözden düşen “köylünün kaderi” ve “toprak
reformu” konuları, aslında Türk siyasi hayatını şekillendiren temel
sorunlardır. Savaş sonrası toprak reformu ve kamulaştırma hazırlığından rahatsız
olan toprak ağaları, CHP’den ayrılıp Demokrat
Parti’yi kurmuşlardı.
Yine CHP’nin toplumsal kalkınma için kurduğu Köy Enstitüleri
de köy ağalarının da baskısıyla ve “Kız-erkek bir arada okuyorlar”, “Kızıl
komünist yetiştiriyorlar” söylentileri arasında kapatılmıştı. Köylüler 1950’de
enstitüleri kapatan DP’ye oy verdiler. AKP’yi iktidara taşıyan 2002 seçiminde 4
bin nüfuslu Mesudiye Köykent’ten Ecevit’e kaç oy çıktı biliyor
musunuz: Sadece 3 oy...
* * *
Bölgeden yağan felaket haberinde ayrıntılara saplanıyor, genel resmi gözden
kaçırıyoruz. Türkiye, köylü nüfusu azaltsa da “köylülük”le baş edemedi hâlâ...
Bunun nedenini, kendi karşıtlarına oy veren bilinçsiz yığınlarda, bölgedeki
kavmin etnik özelliklerinde, karma eğitimden rahatsız olan babalarda filan
aramak yerine, daha derine, bölgenin 100 yıldır kaderine terk edilmesine, feodal
baskılarla bile bile toprağa gömülen projelere ya da bugün koruculuk namıyla
yürütülen Hamidiye Alayları türünden hatalara bakmalı ve çareyi, kapsamlı
kalkınma projelerinde aramalıyız.
|