Sözünü edeceğimiz Dünya Ticaret Merkezi New York'ta olan
değil. Bunlar da ikiz kuleler ama İstanbul'da, Bakırköy'de
bulunuyorlar. Bu kulelerin bulunduğu alan 1980 öncesi imar
planlarında "ağaçlandırılacak alan" olarak düzenlenmiştir. 1980
sonrasında ise Maliye Hazinesi'nin anılan araziyi İstanbul
Belediyesi'ne devretmesiyle birlikte imar planlarında alanla ilgili
fonksiyon değişiklikleri yapılarak "İDTM" alanı olarak
öngörülmüştür.
Belediye'nin Maliye'den yeşil alan olarak devraldığı, havaalanının hemen
yanında bulunan ve kentin gereksinimleri açısından "stratejik" nitelikte olan ve
Ayamama Deresi başta olmak üzere yer altı su kaynakları açısından çok zengin
olan bir araziye imar hakkı tanıması ve hemen sonrasında da "satması" o dönemde
de kamuoyunun tepki göstermesine neden olmuştur.
Dere yatağında yer alan arazinin "Ayamama Deresi Koruma
Alanı" olarak sosyal donatı alanı, yeşil alan olarak korunması ve
o tarihlerde iki milyonu aşkın yurttaş için rekreasyon alanı olarak
düzenlenebilecek tek alan olduğu ısrarla belirtilmiştir.
Tüm bu ısrara karşın 90'ların ortasında dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı'nın imzasının bulunduğu bir kat karşılığı yapım sözleşmesi
gerçekleştirilmiş ve bu sözleşmenin hemen sonrasında 1997 onan tarihli imar
planı değişikliği ile arazi parçalara bölünerek bu parsellerde ayrı ayrı avan
projeler uyarınca uygulama yapılmasına karar verilmiştir.
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
tarafından, anılan planın ve bu plana dayanarak verilen yapı ruhsatının iptali
istemi ile dava açılmış, dava İstanbul 5. İdare Mahkemesi'nin
1998/219 Esas sayılı dosyası kapsamında görüşülmüş ve dava
reddedilmiştir. Temyiz incelemesi sonucunda Danıştay 6.
Dairesi'nin anılan kararı bozmasından sonra dosyayı yeniden görüşen
İstanbul 5. İdare Mahkemesi 2003/797 Esas ve 2003/482 sayılı
kararı ile yargılama konusu idari işlemlerin iptaline karar verilmiş, Danıştay
6. Dairesi'nin 30.12.2005 gün, 2003/7753 Esas ve 2005/6785 Karar sayılı
kararı ile onanmasına karar verilmiştir. Anılan karar 15.06.2007 günü itibari
ile kesinleşmiştir.
Diğer bir söyleyişle, anılan tarih itibari ile hukuki hiçbir dayanağı
bulunmayan söz konusu binaların "eski hale getirilmesi"
idarenin yetkisi ve daha da önemlisi görevi haline gelmiştir.
İdarenin bu görevini yerine getirmediği bu üç yılı aşkın süre içinde olan iki
olaya dikkat çekelim:
Birincisi; Eylül 2009'da yoğun bir yağış sonrasında Ayamama deresi ve bölgede
bulunan diğer derelerin taşması sonucunda 24 kişi yaşamını yitirdi.
Dönemin Başbakanı ve 1990'ların ortasında İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı olan zat, bölgedeki diğer yapılar birlikte taşkını tetikleyen
önemli unsurlardan birinin Dünya Ticaret Merkezi yapıları olduğunu ve idarenin
görevini yerine getirmemesi nedeni ile sorumlu olduğunu söyleyen demokratik
kitle örgütü temsilcilerine karşı çok sert ifadelerle yanıt verdi. Başbakan'ın
bu sert ifadelerinin en önemli dayanlarından biri de Dünya Ticaret Merkezi
binalarının taşkın alanından daha "ileride" bulunduğu iddiası idi.
2010 yaz başında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Dünya Ticaret Merkezi'nden
çok daha ileri bir nokta da "dere ıslahı çalışması" yaptığını duyurdu ve
havaalanına giden yolların bir kısmı trafiğe kapatıldı.
İkincisi; bir fuarcılık şirketi ile "Dünya Ticaret Merkezi" arasında
yazımızın konusu olan Dünya Ticaret Merkezi'nin fuar salonları nedeni ile ortaya
çıkan bir uyuşmazlık ile ilgili bir dava ile ilgili olarak rüşvet verdiği,
aracılık ettiği gibi iddialarla pek çok kişi gözaltına alındı. Ana akım medya
olaya çok önem verdi. Ancak bu kadar önem verilen bir olaya neden olan binaların
hukuki durumu ise hiç gündeme gelemedi.
Kent ve hukuk ilginç bir bahis, öyle değil mi?
|