ayyip Erdoğan'ın ikinci başbakanlığının ilk işi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nü Çevre ve Orman Bakanlığı'na bağlamak oldu.
Tarih 30 Ağustos. Kararın altında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün imzası var. Gül Başbakanlık'tan geldiği gün kararnameyi imzaladı.
Hukuk birikimi biraz daha güçlü bir cumhurbaşkanının bu kararnameyi imzalayabileceğini sanmıyorum.
Devlet Su İşleri'nin Orman Bakanlığı'na bağlanması ciddi bir yönetişim hatasıdır. Çünkü ağır bir çıkar çatışması veya, Anglosakson deyimiyle, conflict of interest durumu ortaya çıkarıyor.
DSİ ile Çevre Bakanlığı'nın "çıkarları" birbirine terstir. DSİ'nin yaptığı her altyapı yatırımı çevreye olumsuz etki yapar niteliktedir. Çevre Bakanlığı'nın görevi ise bu tür etkileri asgariye indirmek veya tamamen bertaraf etmektir.
Çevre katlediliyor
Aynı bakanın emriyle su dairesinin geliştirdiği bir altyapı projesine çevre dairesi olumsuz çevre etki raporu vermez. Aynı insanın hem hırsız hem polis olamayacağı gibi.
Bu birleşme devlet çatısı altında çevreyi korumakla görevli en etkin kurumu hadım etmiş oluyor.
Türkiye gibi zaten çevrenin katledildiği, DSİ tarihinin aynı anda çevrenin yok ediliş tarihi olduğu bir ülkede bu, doğayı Tanrı'ya havale etmek demektir.
Olayı daha da vahim hale getiren, yeni çevre bakanının kişiliğidir.
Çevre ve Orman Bakanı Afyonkarahisar Milletvekili 59 yaşındaki Veysel Eroğlu'dur. Başbakan'a en yakın kişilerden biri olan Eroğlu 1994-2003 yıllarında İSKİ Genel Müdürlüğü, 2003-2007 yıllarında DSİ Genel Müdürlüğü yaptı.
İnternet sitesinden öğrendiğimize göre Eroğlu, "Tatil dönemlerinde babası rahmetli Hacı İbrahim Eroğlu'nun manifatura, tuhafiye ve konfeksiyon dükkânında çalışırdı. Ayrıca tarlalarındaki mahsullerin sulama işleriyle meşgul olurdu. Suya olan sevgisi o tarihlerdeki çocukluk dönemlerinden başlamıştır."
Doğayı sevmek ayrı
Nasıl barajı sevmekle barajın yapıldığı yeri sevmek ayrı ayrı şeylerse suyu sevmek ve doğayı sevmek de ayrı ayrı şeyler olsa gerek.
Bunun için olacak ki Eroğlu, "Türk Çevre Mevzuatı'na göre ÇED Raporu'ndan muaftır" diye, Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi'nin yapımında çevre etki değerlendirme raporu hazırlanmasın diye aylarca direndi. Sonunda böyle bir rapor hazırlandı ama Eroğlu fikrini değiştirdi diye değil. Alman, Avusturya ve İsviçre "ÇED raporu yok, finansman yok" diye ayak diredi diye. Eroğlu'nun deyimiyle, salt "Finansman prosedürü gereği" olduğu için.
Bu birleşme Başbakan ile Cumhurbaşkanı'nın aynı hücreden klonlanmış olmasının ne kadar sakıncalı olduğunun ilk kanıtıdır. Son kanıtı olmayacağına emin olabilirsiniz.
|