Yerel yönetimdeki değişikliğin mimarlık gündemine nasıl yansıyacağını düşünüyorsunuz?
DH: Özellikle Ankara için yeni başkanın büyük bir şans olduğunu düşünüyorum, çünkü Ankara çok hırpalandı. Bir de Cumhuriyet döneminin Ankara’daki birçok seçkin yapısı yıkıldı. Bu konuyla ilgili olarak Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin, Cumhuriyet döneminde yapılmış ve yıkılmış yapılarını bir araya getirdiği bir kitapçık, bir belge var. O seçkin yapılar niçin ve ne uğruna yıkılıyor? Aynı şekilde İstanbul’da da Atatürk Kültür Merkezi yıkıldı. Hiç gereği yoktu, yerine yapılan bina çok daha farklı değil. Niçin yıkıldı o bina?
Avrupa’da genellikle yapılar elden geçirilir, yıpranmış bölümlere gerekli güçlendirmeler, eklemeler yapılır. Bana kalırsa İstanbul AKM’de de yapılması gereken bu türden bir çalışmaydı. Katıldığım birçok televizyon programında bunu anlatmaya çalıştım. Stajımı AKM binasının inşası sırasında yapmış olduğum için işin içyüzünü çok iyi biliyorum. Hayati Tabanlıoğlu ile birlikte 20 kadar seçkin mimar çalışmıştır AKM’nin tasarım ve yapım sürecinde.
Büronun başkanı Hayati Tabanlıoğlu çok değerli bir insandı, çok iyi bir organizatördü. Bakanlığın muhatabı oydu. Zaten büronun ismi, “İstanbul Opera İnşaatı Proje Kontrol Fen Heyeti Müdürlüğü” idi. Büroda seçkin mimarlar çalışıyordu. Örneğin, AKM’nin İlhan Tayman’ın tasarımı Taksim cephesi, teknoloji bakımından çağının çok ilerisinde bir giydirme cephedir. Arçelik fabrikasında yapılmıştı, fabrikanın o bölümünün başında o dönem Aydın Boysan vardı. Onların hepsinin emeğiyle ilk defa bir cephede alüminyum kullanıldı. Eskiden sinema perdeleri aşağıdan yukarıya doğru katlanarak açılırdı, Bu fikirden esinlenilerek tasarlanan çalışmanın mimarlık tarihimizde çok önemli bir yeri vardı.
Bir keresinde, dönemin Kültür Bakanı’nın Ankara AKM’yi kastederek, "O binayı yıksak,” dediğini hatırlıyorum. Ben de hemen, “Sayın Bakan, öncelikle o bina bir yarışmayla yapıldı. İkincisi, 1990 yılında Mimarlar Odası’nın ‘Yapı Dalı’ ödülünü kazandı” şeklinde karşılık verdim. “Niçin yıkmak istiyorsunuz?” diye sordum, “O bina çirkin” dedi. “Sayın Bakan, biz binaları güzel ya da çirkin olarak değerlendirmeyiz; mimari değeri olan ya da olmayanlar olarak değerlendiririz. Bunları anlamak da uzmanlık ve bilgi işidir,” şeklinde yanıtlamıştım.
Ülkemizdeki kentsel dönüşüm projeleri konusunda ne düşünüyorsunuz?
DH: Kentsel dönüşüm keyfi bir şekilde değil; bir plan, proje kapsamında yapılmalıdır. Bizde ne yazık ki ada ve parsel bazında yapılıyor. Ciddi bir planı, programı yok. Bu da bir sürü yanlış uygulamaya neden oluyor.
Artık kentsel dönüşüm denince onu olumsuz bir eylem olarak algılıyoruz. Aslında doğru yöntemlerle yapılabilse daha farklı olabilir sonuç, öyle değil mi?
DH: Öncelikle kentsel dönüşümün, rantsal dönüşüm şekline dönüşmemesi lazım. Fransa’da Lyon’un Fluence yöresindeki sanayi bölgesinin yenilenmesi iyi bir kentsel dönüşüm örneğidir. Düzgün bir plan ve projeyle, önemli mimarî mirası da koruyarak, kültür ve alışveriş merkezlerini de içeren yeni bir yerleşim bölgesi tasarladılar. Örneğin, bizim Kadıköy bölgesini ele alın, herhangi bir plan ya da program söz konusu mudur burada? Bugün Kadıköy bölgesinde ciddi sorunlar söz konusu. Mecidiyeköy’ün hali… Ali Sami Yen Stadı’nın yerine yapılanlar da meydanda. Orası yeşil alandı ve Mecidiyeköy’ün buna ihtiyacı vardı. Bugün Mecidiyeköy’ün herhangi bir deprem sığınma alanı yok. Stadyum artık şehir içinde kalmasın, şehri 15 günde bir sıkıştırıyor diye, onun yerine her gün sıkıştıracak gökdelenler dikildi. Her şeyin başı iyi tasarım... Öncelikle plan ve projenin doğru yapılması lazım.
Sırada hangi kitaplar var?
DH: Şimdi, “Selam Olsun O Mimarlara” adlı bir kitap var sırada, onun üzerinde çalışıyorum. Belge niteliğinde çok güzel resimleri olacak, bugün hayatta olmayan Türk mimarlar hakkında. Bir de “Anılar Kuşlar Gibidir”in ikinci baskısı yakında çıkacak YEM Yayınları’ndan.
|