David Height
/FONT> YKE: Arup’un yaşama geçirdiği çok sayıda sürdürülebilir mimarlık projesi var. Bu yapılar yapıldıktan sonra, belirlenen hedeflerin gerçekleşip, stratejilere uygun kullanıldığını inceliyor musunuz? Böylesi bir geri denetim söz konusuysa, enerji verimliliği ya da karbon emisyon hacmi tahmin edilen değerleri izlemeyen yapılarda yeni önlemler alıyor musunuz? DH: Kesinlikle evet. Bu, özellikle Dongtan’ın yapımından sonra çok ama çok önem kazanacak ve bizim için de ilginç bir deneyim olacak. Tekil yapılar söz konusu olduğunda da, elbette böylesi geri denetimler yapıyoruz. Kullandığımız teknolojilerden pek çoğu henüz prototip olarak üretilmiş oluyorlar; ya da alışılagelmemiş yöntemler denenebiliyor ve değiştirilmesi gerekebiliyor. Bir kere kullanıcısına açıldıktan sonra, kuşkusuz yapı da aynı kalmıyor. Çoğu örnekte, işlerin umduğumuz gibi yürümediğini farkettiğimiz anda gidiyor, yapıyı yerinde inceliyor ve gerekli değişiklikleri yapıyoruz. Örneğin Milenyum Köprüsü’nün (Millenium Footbridge) kullanıma açılmasından sonra sürekli titreştiğini, sarsıldığını ve bu nedenle strüktürel tasarımının tam anlamıyla çalışmadığını gördük. Bu zor bir konuydu, çünkü çok uzun bir köprüyü, yalnızca yüksek gerilimli eğrisel bir yayla taşıtmaya çalışıyorduk. Bunun üzerine Arup takımı 6 ay süreliğine köprüyü kapattı ve strüktür destekleme çalışmaları yapıldı ve büyük kalabalıklarla yeniden test edildi. Milenyum Köprüsü bu anlamda çok zorlayıcı bir konuydu; fakat Arup’un, projeyi koruyarak, yaratıcı fikirlerle yeni çözümler getirmesi anlamında sınırlarını genişletti. Bu gibi pek çok örnek sayılabilir, ama aynı şekilde Arup’un tahmin ettiğinden ve hesapladığından çok daha iyi çalışan projelere de rastladık. Şehirler söz konusu olduğunda tümüyle farklı bir alanla karşı karşıyayız. Sorunuza bu bağlamda yanıt vermek gerçekten zor, çünkü o denli geniş bir zaman aralığını kapsıyor ki... Kent 50 yıl, 100 yıl ömrü olan bir mekanizma değil ki... Master planın başarısı çok daha geniş çaplı bir ölçütler dizgesi ve ölçümler gerektiriyor. Bunlardan bazıları master planda bina, blok veya şema bazında müdahale edilebilir olacaklar. Fakat işin içerisine insan davranışları, eğilimleri ve alışkanlıkları girince, sanırım "zaman içinde göreceğiz" demekten öte bir şey söylemek mümkün değil. Biz, elimizden geldiğince, insan dostu mekânlar, insan yaşamına katkı sağlayan ve onu kolaylaştıran çevreler yaratmak çabasındayız. Ama sorunu olmayan, içinde suç işlenmeyen bir kent asla olamaz, bu zaten kenti kent yapan şeydir. YKE: Sürdürülebilirliğin, ekolojik mimarlık bağlamında, malzeme seçimi, yapım teknikleri ve servis teknolojileri donanımının önemi göz önünde bulundurulduğunda, daha çok mühendisliğin başarısına bağlı olduğu söylenebilir mi? DH: Bence sürdürülebilir mimarlığın yetkinliği, bunların çok ötesinde prensiplerle doğrudan bağlantılı ve bunlar da teknolojinin önemini yadsımaz. Fakat bir yapının çevresel etkileşimdeki başarısı, -ki bu su, gaz, elektrik gibi kaynakların kullanım ve işletim değerleri üzerinden ölçülebilir- onun doğal ortamındaki kurgusuna ilişkin çok daha büyük bir resim tarafından etkileniyor. Mimarlar ise, bu resmin ancak küçük bir kısmına müdahale edebiliyorlar. Bu koşullar altında, evet, yalnızca mimari kararlar yapının sürdürülebilirliğini sağlayamıyor. Yapının bağlamı, katılımda bulunan mimar takımlar ve mühendislerin seçimleri doğrultusunda gerçekleşebiliyor. Ya da, yine tekil yapı ölçeğinde düşünürsek, bir binaya ulaşmak için kat edeceğimiz iki saatlik yol boyunca harcadığımız yakıt ve o aracın amortismanıyla birlikte ortaya çıkan karbon salımı da, bu yapının varoluşundaki neden ve amaçların temelinde kusurlar yaratıyor. Çünkü sürdürülebilir ulaşım da bu büyük resmin bir parçasını oluşturuyor. Bu yolun kat edilmesine yol açan arazi kararları elbette mimara bağlı olmasa da, çok önemsenmesi gereken bir farklılık yaratıyor. Aynı zamanda müşteriler ve iştirakçilerin de rol oynadığını gözden kaçıramayız. Nedeni ise şu: Biz su tasarrufu sağlayan tesisat sistemleri ve enerji verimliliğini artıran kurgular yaratabiliriz, fakat bu kullanıcının bütün gün aydınlatma armatürlerini açık bırakmasını ya da yoğun su kullanımını engellemez. Dolayısıyla insan davranışları da bu sorunun eksik kalan kısmını oluşturuyor. Eğer bir adım geri atar ve resmin tamamını görmek için, örneğin Dongtan’daki gibi bir kent girişimine bakarsak, işin içine master planın tasarımcıları dışında strüktür mühendisleri, teknik mühendisler, sosyologlar gibi aktörlerin dahil edildiğini görüyoruz. Bu, bir takım işi. Ve bu büyük takım sosyal döngülerin, hareketlerin, kamusal alanlara ve tarım alanlarına ulaşılabilirliğin bir araya geldikleri güçlü bir kompozisyonu koordine etmek zorunda. Dongtan’da yaptığımız böyle bir işti. Sonuç olarak bir yapı parçasından bahsettiğimizde mühendisliğin payı sürdürülebilirlik adına oldukça büyükse de, bir kent parçasının karmaşık dokusu ve kurgusu bu payın azımsanmayacak ölçüde küçülmesine neden oluyor. |