Çizim Masasına Geri mi Dönülüyor?
Çizim Masasına Geri Mi Dönülüyor?
Mimarın bir vizyonunun olduğu ve bilgisayarın bunu gerçekleştirmenin en iyi yolu olarak ön plana çıktığı durumlar da var. Örneğin Londra merkezli Foreign Office Architects ve Zaha Hadid ile New York merkezli Reiser + Umemoto gibi mimari ofisler, etkileyici ve yenilikçi yapılar tasarlamak için karmaşık programlar kullanıyorlar. Foreign Office Architects’in Yokohama Uluslararası Liman Terminali ve Hadid’in Wolfsburg’daki Phaeno Bilim Merkezi; CAD kullanarak iç ve dış mekanı birlikte eriten ve peyzaj ile bina arasındaki geleneksel sınırları yok edercesine dalgalanan, bükülen ve katlanan karmaşık düzlemlerle yaratılmış yapılara iki ilginç örnek. Ama diğer bazı mimarlar sırf karmaşık tasarımlar yaratabildikleri için bilgisayar olanaklarını seçiyorlar.
Bilgisayarla tasarım olanakları, ölçülü bir rastgeleliğin istendiği cephe çözümlerinde, karmaşık cepheler karşısında kendini tedirgin hisseden mimarların da yardımına koşuyor. Heathcote’a göre, amorf konteynerlerin, uzay çağını çağrıştıran parlak yansıtıcı yüzeylerin ve karmaşık cephelerin imgelerinin, “kutu”dan bağımsızlaşmaya çalışan mimarları baştan çıkarması doğal ancak bu durum, yetersiz binalar tasarlanmasına neden oluyor. Heathcote bu noktada eleştirmen olarak katıldığı bir jüri deneyiminden bahsediyor. Bir öğrencinin projesindeki acayip soyututlamalar ve mekan ve form hakkındaki kavrayışının ilkelliği üzerine öğrenciye, kendisi için bir mekanı başarılı yapan özelliklerin neler olduğunu soruyor ve hayretle, öğrencinin bir mekanın nasıl kavranacağı konusunda bir fikri olmadığını görüyor. Heathcote, bilgisayarların; genç mimarların, ekranın ötesinde bir kavrayış sağlamaktaki yetersizliğine neden olduğuna ve ne düşündüklerini elleriyle ifade edemeyecek düzeyde eskiz yeteneğinden uzaklaştırdığına dikkat çekiyor. Heathcote’a göre bilgisayarlar karmaşık verileri işlemede etkin olabilir ancak yaratıcı süreçte hala yetersizler ve eskiz yapmak sadece pratik değil aynı zamanda gerekli de. Eskiz, bir mekanın ya da programın çalışıp çalışmayacağının ve diğer mekanlarla ilişkisini görmenin en kolay ulaşılabilen yolu. Beyinle bağlayıcı kodlar olmaksızın el ile kağıda geçirilen temel bir bağlantı. Bu doğrusal bir süreç ve fikir üretmenin de en insani yolu. Öğrenciler bu aşamayı atlayarak tasarımlarını veri aracılığıyla yapmaya başladıklarında gerçek mekanın yerini sanal mekan almaya ve gerçek çevreler; kolayca, klonlanmış programlarla üretilen yapay çevrelerin temsilinden başka bir şey ifade etmemeye başlayacak. Benzer bir örnek oloarak da daktilo yerine dizüstü bilgisayarında yazan bir yazarı veriyor Heathcote. Daktiloya göre, kesip yapıştırma ve silme gibi işlevleriyle çok daha pratik olan bilgisayarın, bir gün yazı üretimini yapar hale gelmesi durumunda ne olacağını sorguluyor. Bu durumun bir gün mimarların da yüzleşmesi gereken bir tehlike olduğunu öne sürüyor. Heathcote, bilgisayarların inşa sürecinin bir aşaması olarak kalmaya devam edeceğini, bundan 20 yıl önce, mimarların bir gün bilgisayarlar olmadan çalışamayacağını hayal etmenin imkansız olduğunu ancak insanlar tarafından kavranmış ve tasarlanmış bir dünyada yaşamak istiyorsak, mimarların kalemlerini yeniden ellerine alarak uzun öğle yemeklerinde peçetelere eskiz yapma alışkanlıklarına geri dönmeleri gerektiğini düşünüyor. Derleyen ve Fotoğraf (St Mary Axe): Sena Özfiliz |