elediyeler, mülklerini diledikleri zaman satabilirler mi? Soruyu aklımıza getiren, İstanbul'daki Cevahir Alışveriş Merkezi 'nin, onca görkemli açılışından sonra hemen satılması... Daha doğrusu, büyükşehir belediyesine -yani, " İstanbul halkı"na- ait yüzde 50'lik payın, 422 milyon dolar karşılığında artık "başkası" nın olması.
Dahası, buna aldıran olmadığı gibi "Başbakan neden satılık binaların açılışını yapıyor" diye soran bile yok... Kamuoyu sadece, bir "Kuveyt" ortaklığına "ucuz" a gidip gitmediğini tartışıyor. Bu arada "yapsat" çısı Cevahir Holding 'in hissesine de yine Araplar "müşteri" ymiş!.. Ama kimsenin aklına, belediye arazisinde " belediye ile ortaklık sayesinde" bu çarşının yapılabildiği gelmiyor..
'Park'tan çarşıya
Eski İETT garajıyken, şimdiki çarşının "arsa" sına dönüştürülen 350 bin m2'lik "belediye arazisi" nin, daha 1980'lerin başlarında "yeşil alansız Şişli'ye kent parkı" olabileceği önerilmişti...
Bundan vazgeçilerek "kat karşılığı imar" a açılmasının nedeni ise şöyle açıklanmıştı: "Belediye hissesine düşecek mağazaların yüksek kira geliri, İstanbul'un sorunlarını çözmek için sürekli bir kaynak olacak..." Nitekim böylesine bir "kamu yararı"(!) nın çekiciliği, semt sakinlerinin yeşil alan kampanyasına kamuoyu desteğini de azaltmıştı...
İşte Bedrettin Dalan bu gerekçeyle projedeki belediye payını yüzde 59'da tutan ilk sözleşmeyi 1987'de imzalandı. Nurettin Sözen döneminde inşaat izninin "bekletilme "si üzerine Cevahir dava açtı; 9.5 milyar lira tazminat kazandı. R. Tayyip Erdoğan da para yerine yüzde 9'luk daha hisse verince "eşit üleşim" de uzlaşılarak inşaata başlandı. Bölgeye yükleyeceği yoğunluğa tepkilere aldırılmadan 2006 başlarında tamamlandı...
Şimdi "hukukçu" lar yanıt vermeliler...
Toplumun isteği ve planlama ilkelerine göre Şişli 'nin yeşil alanı olacakken; "halkın belediyesinin sürekli kaynağa kavuşması" söylemiyle "özel imar olanağı" sağlanarak gerçekleşen bina nasıl satılabilir?.. Yapımcı firma "belediyeyle ortaklığı sayesinde elde ettiği özel imar hakkı" nı, başkalarına nasıl pazarlayabilir?.. Belediye yönetimi de önceki yönetimlerin söz verdikleri ve imar gerekçesini oluşturan "kesintisiz gelir" in, henüz bir yıl bile dolmadan "sona ermesi" kararını nasıl alabilir?
Şu merakımızı da "yerel demokrasi uzmanları" mız gidermeli:
Arsa imara açılırken "belediyenin hizmet olanağı artsın" diyen yerel yöneticilere inanarak "yeşil alan" taleplerini mahkemeye götürmeyen Şişlililer, İstanbullular var... Kamusal mülkün böylesi bir "usul" le toplumun elinden alınıp başka şirketlere tapulanması, halkı kandırmak değil de nedir?
Kentlilerin, "kentli hakları" yla buna itiraz olanakları "mutlaka" bulunmalı...
Benzer bir süreç, bir "devlet kurumu" niteliğindeki Emekli Sandığı 'nın mülkü olarak inşa edilmiş -yani, "ulus" a ait olan- "Büyük Tarabya Oteli" nde de yaşanıyor...
Boğaziçi kıyısındaki dev otelin yerinde 19. yüzyıla ait Tokatlıyan Oteli vardı. 1954'te yanınca "fırsat" bilinerek rantçı politikanın kurbanı oldu. Aynı yerde başka hiç kimseye tanınmayan çok özel bir imar olanağıyla 1950'lerin sonlarında "Tarabya Oteli" yükseldi. "Devletin devlet yatırımını kollaması" yla böylesine ayrıcalıkla inşa edildiği için de yine Boğaziçi'nde 40 yıldır "tek" kaldı. Hatta, 1974'teki SİT kararları ve 1984'ten bu yana kesin imar kısıtlaması getiren Boğaziçi yasasıyla da belki sonsuza dek tek kalacak...
İşte bu olağanüstü "kayırma" nın ürünü de artık devletin değil; "özel mülkiyet" te.... Oysa 2000'lerin Türkiyesi'nde devleti yönetenlerin yapması gereken, aynı yerdeki Osmanlı'nın ilk turizm tesisini yeniden Boğaziçi'ne kazandırmaktı...
Ne var ki Emekli Sandığı böylesine onurlu bir "kamusal görev" yerine, kolay satılabilmesi için Boğaziçi'ni 50 yıldır yaralayan binada "güçlendirme" bile yaptı. Şimdi Tarabya Oteli, " kültür yoksunu imar anlayışı" nın sözde "kamu yararı"(!) simgesi olmakla kalmayacak; çağdışı bir kent suçunu "kalıcı kılma" nın da "utanç abidesi" olacak...
|