İklim Değişikliği Ekonomiyi de Vuracak
Viyana’da Öğrencilerden Dev...
Avrupa'da Düşük Karbonlu Bina...
İklim Değişikliğinde '1,5...
Yokoluş İsyanı: Ne İstiyorlar...
“İklim Eylemi İçin Harekete Geçin”
"İklim İçin Gençlik" Eylemleri...
İklim Değişikliği ve Afet...
Türkiye İklim Değişikliğiyle...
İklim Değişikliğine 'Dur'...
Nobel Ekonomi Ödülü İklim...
İklim Değişikliği Gezegendeki...
CDP Türkiye 2016 İklim Değişikliği...
CDP İklim Değişikliği ve Su Programları 2018 Türkiye Sonuçları Açıklandı
Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu (SU CGFT)’nun 2010 yılından bu yana Türkiye ayağını yürüttüğü, kurumsal çevre raporlama platformu CDP’nin, 2018 yılı Türkiye sonuçları açıklandı. Çalışma Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin iklim ve su riski algısının yükseldiğini ortaya koyuyor.
Yeşil Ekonomi'de yer alan habere göre; yayınlanan CDP Türkiye İklim Değişikliği ve Su 2018 Yılı Raporu’nda öne çıkan bulgular şu şekilde oldu; CDP Türkiye İklim Değişikliği Programı’nın dokuzuncu yılında, Türkiye’den davet alan ve BIST-100 Endeksi içinde yer alan 100 şirketin 38’i CDP’ye yanıt verdi. Örneklem dışında kalan ve doğrudan davet almadığı halde gönüllü olarak raporlama yapan şirket sayısı ise 10 oldu. CDP Türkiye 2018 İklim Değişikliği Programı kapsamında yanıt veren şirketlerin analizi sonucu ortaya çıkan ana bulgular: -BIST-100 endeksi, Borsa İstanbul şirketlerinin toplam piyasa değerinin %83’ünü temsil etmekte. CDP’ye 2018 yılında yanıt veren şirketler, CDP Türkiye’nin resmi örneklem listesi olan BIST-100’ün piyasa değerinin %52’sini, tüm Borsa İstanbul şirketlerinin ise %43’ünü temsil ediyor. CDP’ye globalde yanıt veren 7000 şirket ise küresel pazarın toplam piyasa değerinin %50’sine tekabül ediyor. -Türkiye’den CDP’ye yanıt veren şirketlerin büyük çoğunluğu (%93), iklimle bağlantılı riskleri tanımlarken, bu risklerin iş faaliyetleri üzerinde finansal ve stratejik etkiler yaratabilecek güçte olduğunu vurguluyor. -CDP’ye İklim Değişikliği programı kapsamında yanıt veren şirketlerin %82’si ‘dönüşüm’ ya da ‘geçiş’ olarak adlandırabileceğimiz risklerin- çevre ile ilgili yeni regülasyonlar gibi-iş faaliyetlerini büyük ölçüde etkileyeceğini düşünüyor. Şirketlerin %45’i ise bu risklerin iş faaliyetlerini kısa dönemde etkileyeceğini belirtmiş. -Şirketlerin %84’ü bu risklerin etkili şekilde yönetilmesi için tepe yöneticilerine veya yönetim kurullarına mali teşvikler sunma yolunu seçiyor. -Türkiye’deki şirketler için iklim değişikliği artık yönetimin en tepesini yani yönetim kurullarını da ilgilendiren bir sorun. CDP’ye yanıt veren şirketlerin neredeyse hepsi (%95’i) şirketlerinde iklim değişikliği konusunun yönetim kurulları seviyesinde ele alındığını belirtiyor. -Yanıt veren şirketlerin %57’si iklim değişikliğiyle ilgili kurumsal stratejilerini senaryo temelli bir yaklaşım kullanarak belirlerken; şirketlerin %30’u da 2020 yılına kadar senaryo temelli yaklaşım yöntemine geçiş yapmayı öngörüyor. -Yanıt veren şirketlerin neredeyse hepsi iklim değişikliğinden kaynaklanan iş fırsatlarını fark etmiş durumda. İklim değişikliğinden kaynaklanacak pozitif fırsatların farkında olan şirketlerin oranı %95 iken, iklim değişikliğini risk olarak değerlendirenlerin oranı %93. Yani, iklim değişikliğinden kaynaklanacak pozitif fırsatların farkında olan şirketlerin oranı, iklim değişikliğini risk olarak değerlendirenlerden daha fazla. -Türkiye’de iş dünyası farklı alanlarda da fırsatlar keşfetmekte; örneğin şirketlerin %20’si müşterilerinin karbon emisyonlarını azaltabilmelerine yardımcı olacak düşük karbonlu ürün ve hizmetler sunuyor. %24’ü ise ürünlerinin ve/veya sundukları hizmetlerin üçüncü tarafların karbon emisyonlarında azaltım sağladığını belirtiyor. -Türkiye’de karbon emisyonu raporlanmasında gözle görülür bir ilerleme kaydedilmiş durumda. Yanıt veren şirketlerin %45’i karbon emisyonlarında önceki yıla göre azalma tespit etti. Buna paralel olarak, gitgide artan sayıda şirket de emisyon verilerinin kontrolünün önemini fark etmekte. Ayrıca, yanıt veren şirketlerin %75’i Kapsam 1 ve Kapsam 2 emisyonlarının üçüncü taraflarca doğrulatıldığını ya da bu doğrulamanın halen devam ettiğini raporladı. Bu sayı 2017 yılında %62’ydi. -Türkiye’de gitgide daha fazla sayıda şirket iklim değişikliğiyle mücadele konusunda aksiyon alıyor ve düşük karbonlu bir geleceğe doğru daha uzun dönemli ve etkili hedefler belirliyor. CDP’ye yanıt veren şirketlerin %84’ü, emisyonlarını azaltmaya yönelik hedeflerinin olduğunu belirtiyor. Bu oran 2017 yılında %80’di. Şirketlerin büyük bir oranı (%73) ise doğrudan enerji verimliliğiyle ilgili hedefleri olduğunu belirtmiş. Bu oran ise 2017 yılında %64’tü. -Bilime dayalı hedefler ve/veya karbon fiyatlandırması gibi iklim değişikliği ile ilgili mekanizmalar ile ilgili Türkiye’deki şirketlerin daha fazla gelişim kaydetmesi gerekiyor. Yanıt veren şirketlerin sadece %7’si belirledikleri hedefi bilime dayalı hedef olarak tanımlıyor; ancak bu hedefler konuyla ilgili onaylayıcı kurum olan Science Based Target Initiative (SBTi) tarafından bilime dayalı hedef olarak onaylanmış durumda değil. Şirketlerin %32’si ise 2020 yılına kadar bilime dayalı hedef belirlemeyi öngörüyor. Benzer şekilde, şirket içi dahili karbon fiyatlandırması uygulayan şirketlerin oranı %18, yani oldukça düşük. Bu oran 2017 yılında %16’ydı. Önümüzdeki iki yıl içinde dahili karbon fiyatlandırması uygulamasını başlatmayı öngören şirket oranı ise %34. -CDP’ye yanıt veren şirketlerin %11’i uzun dönemli iş stratejilerini desteklemek adına düşük karbonlu bir geçiş planı geliştirmiş durumda. %16’sı ise bu planı 2020 yılına kadar geliştirmiş olmayı planlıyor. -İklimle ilgili konulara dahil olmak Türkiye’deki şirketler için artık eskisinden daha önemli. Bunun en önemli sebebi iklim değişikliğiyle ilgili ciddi uluslararası gelişmelerin yaşanması. Gitgide daha fazla sayıda şirket tedarik zincirlerini emisyon azaltımı için gerekli çözümleri bulma sürecine dahil ediyor. Şirketlerin %40’ı iklimle ilgili konuları tedarikçi değerlendirme süreçlerine entegre etmiş durumda. Ayrıca yanıt veren şirketlerin %86’sı iklimle ilgili kamu politikalarını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilecek faaliyetlerde bulunduklarını bildirmiş. Bu oran 2017 yılında %70’ti. -CDP’ye Türkiye’den yanıt veren şirketler arasında bu sene CDP Global A listesine girebilen bir şirket yok. Ancak üç şirket; Arçelik, Aselsan ve Garanti Bankası iklim değişikliği programı çerçevesinde “A-” derecelendirme notunu alarak Türkiye’de iş dünyasının iklim değişikliği konusunda liderleri oldular. CDP Su Programı 2018 Bulguları: CDP Türkiye Su Programı’nın dördüncü yılında, Türkiye’den davet alan 50 şirket, BIST-100 endeksinde yer alan şirketlerin içerisinde suya bağlı risklere en çok maruz kalma olasılığı olan sektörlerde yer alan şirketlerden oluşuyor. 2018 yılında davet alan şirketlerin 14’ü CDP’ye yanıt verdi. 13 şirket ise davet almadığı halde gönüllü olarak raporlama yaptı. CDP’ye yanıt veren 27 şirketin tamamı CDP İklim Değişikliği Programı kapsamında da raporlama yapıyor. CDP Türkiye 2018 Su Programı kapsamında yanıt veren şirketlerin analizi, Türkiye’de şirketlerin suya bağlı riskleri nasıl yönettiği ve su yönetimi konusunda kendilerini nasıl konumlandırdığı konusunda kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlıyor. Yanıtlar, kurumsal performansların şeffaflığı, su kullanımının ölçülmesi ve izlenmesi, risk değerlendirmesi, su yönetimi ve strateji, hedefler ve yükümlülükler gibi ana ölçütlere göre değerlendirildi: -Su güvenliği tehdidine karşı Türkiye’de pek çok şirket ciddi önlemler almaya başlamış durumda. Bugün Türkiye’nin lider şirketlerinin 27’si su risk ve etkilerini CDP üzerinden ölçümleyip raporlama yapmayı ve yönetmeyi seçiyor. Programı Türkiye’de uygulamaya ilk başladığımız 2015 senesinde bu rakam 15’ti. -Türkiye’den CDP’ye yanıt veren şirketlerin %81’i şirketlerinin tüm faaliyetlerini kapsayan su politikalarına sahip olduklarını bildirdiler. %92’si ise suyla ilgili kamu politikalarını doğrudan veya dolaylı yoldan etkileyebilecek faaliyetlerde bulunduğunu raporladı. -Yönetim kurulları, tıpkı iklim değişikliği konusunda olduğu gibi, artık su güvenliği konusunun önemini ve aciliyetini kavramış durumda. Su güvenliği konusu Türkiye’den yanıt veren şirketlerin neredeyse hepsinin (%96) gündeminde. Bu oran 2017 yılında %74’tü. Şirketlerin yarıdan fazlasında (%58) su güvenliğiyle ilgili konulardan sorumlu olan yönetici doğrudan CEO. -Su riskleri şirketler için gitgide daha ciddi tehlikeler doğuruyor.Yanıt verenlerin %31’i raporlama döneminde suyla ilgili en az bir çeşit sorun yaşadıklarını bildirdiler. Bu sorunların en sık rastlananları ise sel ve kuraklık; bu sorunların yarattığı toplam finansal zarar ise 25.8 milyon Dolar. -Türkiye’de şirket operasyonlarının başta tatlı su kaynakları olmak üzere, yeterli miktarda suya erişimin olup olmamasına bağlı olması oldukça endişe verici. Türkiye’den raporlama yapan şirketlerin %62’si yeterli miktarda temiz tatlı suya erişimin iş faaliyetleri için önemli olduğunu belirtirken bunun hayati önemde olduğunu belirten şirketlerin oranıysa %65. -CDP’ye yanıt veren şirketlerin ciddi bir kısmı (%96’sı) suyla ilgili bütün operasyonlarını kapsayan risklerin %50’sinden fazlasını ölçüyor ve takip ediyor. Çektikleri su miktarına bakıldığında ise görülüyor ki şirketlerin %38’i önceki seneye göre bir düşüş, %35’i ise artış raporluyor. Ayrıca şirketlerin yarısı (50%) toplam su deşarjının önceki yıla göre daha fazla olduğunu bildiriyor. -Su, şirket ve tesis seviyelerinde olmak üzere şirketler için operasyon sınırlarını aşan bir konu. Su çoğunlukla (%73) üçüncü tarafların kaynaklarından çekiliyor ve deşarjı da aynı şekilde üçüncü tarafların alanlarına yapılıyor (%88). -Şirketlerin su yönetimi ve su risklerine cevap vermekle ilgili çalışmaları ise umut verici düzeyde. Şirketlerin %69’u suyla ilgili konularda tedarik zincirlerini de sürece dahil ediyor. %38’i de tedarikçilerinden su kullanımları, riskleri ve/ veya suyun yönetimiyle ilgili verilerini raporlamalarını talep ediyor. -Yanıt veren şirketlerin %96’sı su risklerini düzenli olarak değerlendirdiğini bildiriyor. Bu oran 2017 yılında %78’di. Ancak su riski yüksek olan şirketler doğrudan operasyonlarını ve tedarik zincirlerini de kapsayan geniş çaplı su risk analizlerini henüz kısıtlı oranda yürütebilmekteler. Bu yüksek standarda ulaşabilen şirketlerin oranı %31 ki bu oran 2017 yılında yalnızca %9’du. -Fiziksel riskler şirketlerin doğrudan operasyonlarında %85 ve değer zincirlerinde de %38 oranlarında rapor edilmiş ve en fazla raporlanan risk çeşidi olarak karşımıza çıkıyor. Artan operasyon maliyetleri doğrudan operasyonlarda en fazla raporlanan potansiyel etki olurken (%54), değer zincirinde en fazla raporlanan risk faktörü ise kuraklık (%15) oldu. -Türkiye’den yanıt veren şirketlerin %88’i suyla ilgili konuları uzun dönemli stratejik iş planlarına entegre etmiş durumda. %73’ü ise iklimle ilgili senaryo analizi uygulamasını bu amaçla kullanıyor. Rapora linkten ulaşılabilir. |