Sempozyumun ikinci günü Türkiye’de cami tasarımını ve yapım sürecini belirleyen mevcut yasal çerçevenin çeşitli örnekler üzerinden ele alındığı “Kurumsal çerçeve ve Modern Türkiye’den Örnekler” başlıklı oturumla başladı, ardından cami olgusunun toplumsal bağlamda ele alındığı “Camilerin Sosyal Yaşamdaki Yeri ve İşlevi” adlı oturum ile sürdü.
Günün son oturumu olan “Çağdaş Camiler-1” başlıklı oturumda ise cami mimarisinde çağdaşlık konusu, farklı uzmanlık alanlarından konuşmacılar tarafından irdelendi. Konuşmacılar arasında, Taksim Meydanı için bir cami projesi hazırlayan Mimar Ahmet Vefik Alp, Cengiz Bektaş’ın yanısıra son günlerin tartışmalı projelerinden Ataşehir Mimar Sinan Camisi’nin mimarı Hilmi Şenalp ve Şakirin Camisi’nin tasarımcısı Zeynep Fadıllıoğlu da yer aldı.
Çubuk: “Yeni cami projeleri şehircilik ilkelerine de uygun olmalıdır.”
Oturumda ilk olarak Prof. Dr. Mehmet Çubuk söz aldı. Çubuk, projesini hazırladığı Esenler Otogarı’nın gereksinimini karşılamak için yine projesi kendisine ait olan ve “deneysel bir çalışma” olarak nitelediği Cumhuriyet Camisi’nin tasarım ve yapım sürecini aktardı. Çubuk konuşmasında bu deneyiminden de yola çıkarak ve bugün gündemde olan Çamlıca Tepesi’ne cami yapımı gibi tartışmalara da gönderme yaparak, cami yapımının yalnızca tasarım bağlamında değil şehircilik ilkelerine uygunluk bağlamında da dikkatli değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Alp: “Proje doğru ise her yerde yapılabilir.”
İkinci olarak söz alan Mimar Ahmet Vefik Alp ise Çamlıca’ya yapılması planlanan cami ve bunun için açılan yarışmaya değinerek konuşmasına başladı. Projenin konumu tartışmalı olmasına karşın, “doğru proje ise her yerde yapılabilir” fikrinden yola çıktıklarını ve yarışmaya katıldıklarını belirtti. Bununla birlikte Alp, yarışma ile ilgili olarak süre, müellif hakları ve ücret konusunda birçok sorun barındırdığını da sözlerine ekledi. Bunun ardından Alp, Taksim Meydanı için hazırladığı cami projesinin detaylarını aktardı. Taksim’e yapılacak caminin bir ibadet mekânı olmasının yanısıra özellikle içerdiği “Dinler Müzesi” ile farklı medeniyetler için bir buluşma noktası olarak tasarladıklarını vurguladı.
Oturumun üçüncü konuşmacısı olan Mimar Salim Alp, cami mimarisinin ele alınmasının ve tartışılmasının önemine dikkat çektiği konuşmasında, günümüzde cami mimarisini olumsuz durumunu belirleyen, ekonomik koşullar, kurumsal yetersizlik, işveren vizyonu, teknik ekibin kalite anlayışı ve cami kültürü, cami konusunda mimari ölçütlerin eksikliği gibi konulara değindi.
Bektaş: “Mimarlıkta biçimle oynamak kumla oynamaktır.”
Salim Alp’in ardından söz alan Mimar Cengiz Bektaş, konuşmasına 1964 yılında tasarladığı Etimesgut Camisi’nin öyküsü ile başladı. Proje sürecinde İller Bankası’ndan bilgi alması üzerine istenenden çok daha düşük bir kapasite gereksinimi olduğunu öğrendiğini belirterek, artan malzemenin o zaman su gereksinimleri dahi karşılanamayan askerlerin bu tür gereksinimleri için kullandığını aktaran Bektaş, projenin detaylarını ve izlediği yaklaşımı aktarırken iç duvarlardaki yazıların özellikle Türkçe olarak yazıldığına da değindi. Bektaş, bugünkü çağdaş cami mimarisi tartışmalarının hâlâ biçim üzerinden yürüdüğünü eleştirerek, “Süleymaniye’ye baktığınız zaman açıktır, strüktürel bir olaydır... Bizse hâlâ biçimle uğraşıyoruz. Mimarlıkta biçimle oynamak kumla oynamaktır” dedi.
Şenalp: “Cami mimarisinde modern/çağdaş ifadelerini doğru bulmuyorum.”
Ataşehir Mimar Sinan Camisi, Tokyo Camii ve Kültür Merkezi projelerinin de mimarı Hilmi Şenalp konuşmasına “Cami mimarisinde kültür ve medeniyet vizyonu ne olmalıdır?” sorusu ile başladı. Cami mimarisi alanındaki bunalımın nedeninin, cumhuriyet dönemi ile sınırlı değil, Osmanlı’nın Batılılaşma sürecine girdiği son dönemden başlayan bir “reddi miras” ve kültürel kopuştan kaynaklandığını belirtti. Cami mimarisinin bir medeniyet meselesi olarak ele alınması gerektiğine dikkat çeken Şenalp, üniversitelerde geleneksel mimarlığın yeterince öğretilmediğini oysa, cami mimarisinde örnek olarak metrik sistem yerine geleneksel ölçülerin kullanılmasının gerekli olduğunu, bir bütün olarak mimarların bu mimarlık mirasından kopuk olduklarını dile getirdi. Son olarak ise cami mimarisinde modern/çağdaş ifadelerini doğru bulmadığını belirterek, “Nasıl modern İslam olmayacaksa, modern cami de olamaz” dedi ve “Bizim modern diye nitelendirdiğimiz, başkasının gelenekselinin devamıdır” diye ekledi.
Oturumda söz alan diğer konuşmacılar Hattat Hüseyin Kutlu, modernleşmeyi sorgulamak gerektiğini belirtirken, “Çarpık camilerden kaçarken, modern camilerle yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım” dedi ve yeni bir cami mimarisi düşünürken bunu İslam medeniyeti içinde düşünmek gerektiğini vurguladı. Kutlu’nun ardından söz alan Nakkaş Semih İrteş ise günümüzde yapılan restorasyonlarda eski kalem işlerine zarar veren yanlış uygulamalara değindi. Oturumda son olarak söz alan Tasarımcı Zeynep Fadıllıoğlu ise Karacaahmet Mezarlığı’nda yapılan Şakirin Camii’nin tasarım ve yapım sürecine ilişkin bilgi verdi. Fadıllıoğlu yapıyla ilgili olarak, modern ancak halktan kopuk olmayan insanların kendilerini bir parçası olarak hissedebilecekleri bir cami ortaya çıkarmayı amaçladıklarını belirtti.
Sempozyumun ikinci günü Türk Tasavvuf ve Sanat Müziği dinletisi ile sona erdi.
|