Fotoğraflar: Gültekin Alkurt
Artık Trakya’nın ücrası sayılan bir zamanların namlı Vize’sinde Kırım
Hanı Devlet Giray’ın mezarını ararken karşımıza bir “Ayasofya” daha çıktı...
Malûm Ayasofya, Küçük Ayasofya, Trabzon Ayasofyası, Enez Ayasofyası ve nihayet
Vize Ayasofyası...
Güvenilir bir kaynaktan aldığımız habere
göre, Kırklareli’nin Vize kazasında Kırım Hanları’na ait mezarlar varmış. Sırf
bu duyumla yetinip, hiçbir ön araştırma yapmadan bir arkadaşla yola koyulduk,
bugün Istranca Dağları’nın eteklerinde adı sanı unutulmuş küçücük bir kasaba
olan Vize’ye vardık. Bir kahve çardağının gölgesinde yaşlı amcalara “Kırım
Hanları’nın mezarlığı varmış, acaba nerede” diye sorduk. Birden ortam gerildi,
bizi defineci sandılar, kem-küm etmeye
başladılar. Trakya’da ne kadar
boştagezer varsa hepsi defineci kesilmiş, ahali de jandarma da bıkmış usanmış bu
serserilerden. “Hayır, defineci değiliz” dedikse de inandıramadık. İçlerinden
biri, “Sofular köyüne gelmeden sol tarafta makilik içinde bir mezarlık var” dedi
ve sonra ekledi; “aman sakın oraya gitmeyin”, çünkü jandarma pusu kurmuş, geleni
geçeni yakalayıp içeri atıyormuş.
Sofular’a gittik, bahsettikleri yeri
binbir güçlükle bulduk. Fakat burası aradığımız mezarlık değildi, tahminimce
pagan belki de paleolitik çağlardan kalma talan edilmiş bir yerdi. Defineciler
araziyi köstebek yuvasına çevirmişler, taş taş üstünde kalmamış. Ne kitabe, ne
lahit, hiçbir iz yok. Oradan can sıkıntısıyla dönüp Vize’de bir köfteciye
girdik. Ona buna sormaya devam ettik, kimsenin ne Kırım Hanları’ndan ne de
mezarlarından haberi yoktu, nihayet anlaşıldı ki yanlış iz peşideyiz, artık pes
ettik aramaktan vazgeçtik.
16. YÜZYILDA CAMİYE
ÇEVRİLMİŞ
İşte o zaman
başımızı kaldırıp Vize’ye bakınca karşımıza bütün haşmetiyle bir Bizans kilisesi
dikildi; Vize Ayasofyası, yeni restore edilmiş, kırmızı tuğladan, Horasan
harcıyla yaz güneşinde ışıl ışıl parlıyordu. Kiremitle kaplı kubbelerin arasında
bodur bir minare duruyordu. “Define” bulmuş gibi yanına koşunca, kendimizi antik
kentin yukarı mahallesinde (akroplis) bulduk. “Bizye’ye hoşgeldiniz”, o zaman
adı böyleymiş. Restorasyon, 2003’te Columbia Üniversitesi - Alman Arkeoloji
Enstitüsü işbirliğiyle, arkeolog Franz alto Bauer ve Holger A. Klein tarafından
gerçekleştirilmiş. Istavroz planlı kilisenin kubbesi altı sütun üzerinde
duruyor. 16. yüzyılda camiye çevrilmiş, adı Gazi Süleyman Paşa Camii olmuş. Bu
sayede yapı günümüze kadar gelebilmiş. Cumhuriyet’ten sonra şehir merkezinin
aşağıya kaymasından ötürü cemaatsız kalan cami kapatılarak kaderine terk
edilmiş.
Yerli kaynaklarda Vize Ayasofyası’ndan ilk sözeden tabii ki
Semavi Eyice olmuş. 1969 tarihli “Trakya’da Bizans Devrine Ait Eserler” adlı
makalesinde, kilisenin 13. veya 14. yüzyıl eseri olduğunu söylüyor. Cyril
Mango’ya göre, “Aya Sofya, Azize Genç Meryem’in Bizye Piskoposluk kilisesine
gömüldüğü tarih olan 903 yılından önce yapılmış” olmalı. 2004’te burayı restoren
eden arkeolog Franz alto Bauer ise, 8. veya 9. yüzyıldan kalma olduğunu “tahmin”
ediyor.
Yaşında kimsenin mutabık kalamadığı Ayasofya, gıcır gıcır
yenilendikten sonra tekrar Gazi Süleyman Paşa Camii adıyla ibadete açılmış. O
gün yanına vardığımızda kapalıydı ama kapıda bir cep telefonu numarası
yazılıydı, çevirdik beş dakika sonra imam geldi, kapıyı açtı içeri girebildik.
Kubbenin göbeğinde orjinal kalabilmiş süslemenin dışında kiliseden pek bir iz
yok. İmam gencecik biri, Bursalı’ymış. Kilise hakında bir şey bilmiyor ama çok
kibar bir imam. Yalnız cemaatten şikayetçi, cami merkeze uzak düştüğünden kimse
namaza gelmiyormuş.
O gün arayıp da bulamadığımız Kırım Hanları’na ait
mezarların âkıbetini ancak İstanbul’a dönünce öğrenebildim. Meğer 1700’lerin
başında Prut Savaşı’nda Ruslar’a karşı Osmanlı ordusuna büyük katkılar sağlayan
bir Devlet Giray Han varmış. Ancak bu Han, aynı savaşta müttefikimiz olan İsveç
Kralı Demirbaş Şarl’a kötü muamele edince Edirne’de derdest edilip buradan
Rodos’a sürülmüş. 1713’te af edilerek Vize Sancağı’nda ikâmete mecbur edilmiş.
Ölünce (Vize’de değil) Saray’da Ayaz Paşa Camii avlusuna gömülmüş.
|